Sonbahardan kopmuş bir tül gözlerimin önünde,
sararmış bakışlarım ve ürpertici bir meltem,
her şey ya soldu ya da son deminde…
Hislerim cismini yitirmiş;
ne hüzün hissediyorum ne de mutluluk.
Öyle bir yerdeyim ki, ramak ötesi “yok”luk.
Istırabın rahminde bir sancı;
Ölüm doğuyor!
Işıksız kalmış, nura hasret ve gafil,
Ölüm doğuyor kimsenin gözü aydın değil.
Zaman, ömre çalınan maya kıvamında,
Ölüm son soluğu göğsümden çekiyor.
Ölüm bir tek zaman her anımda;
İki kardeş bak nasılda anlaşıyor.
Çekiliyor mürekkep divitin damarlarından,
kapanıyor defter toprak toprak ardımdan.
Şimdi elde kalan etten ve kemikten leş,
nereden vurduğu belli değil ölüm kalleşten kalleş.
Ve ahiri şahından deşmiş amel adlı neşter,
İşte edepten ebede akıyor o kıvrımlı harfler.
Ey bedeni terk eden ruh! Buna ölüm der misin?
Sen ab-ı hayatsın ölmedin, ölemezsin.
Kayıt Tarihi : 15.10.2009 19:35:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Ve o an gelir… İnsanın kudretinin, güzelliğinin yada servetinin büyüklüğü, acizliğinin yanında küçücük kalır o anda… Yaşanmışların yada yaşanamamışların bir önemi yoktur artık... Yelkovan döner, akrep döner ve saniye o sihirli çizgiye dokunduğunda flaş patlar… Anlarsın ki duvardaki saatin tik-tak mesafesindedir hayat. Kim bilir belki de saatin sesinden geceleri uykularımızın kaçması bu sebeptendir.
TÜM YORUMLAR (1)