Üzerleri örtülü tabutlar ardiyelerde
Unutturur mu hiç bana son durak toprağımı
Kim tutar ki fatihamın ilk okunduğu yerde
Kayan loş yıldızımı, düşen sarı yaprağımı
Nasıl unutuyorsunuz burnunuzun dibinde
Hiç mi geçirmediniz sonbahar ya da bir kışı
Akilim diyen söz etmez, dervişlerin dilinde
Hiç ölmeyen ölüme sor bakalım kaçmış yaşı
Her yerinde ölüm var her anında şu hayatın
Belki buğday hasadında, bir fare kapanında
Sekerattan az sonra, az önünde şu sıratın
Bazen bir hurdalıkta, bir çocuğun sapanında
Her rüzgar onu fısıldar ondan koku getirir
Ölüm ölüm diye bağırır ne tezattır ki yaşam
Nefes var der diretir en sonda yoku getirir
Kuş suluğu mermerimde, hatırlattı; son akşam
Atlamasın tek iplik ölüm işlesin oyamı
İsterim ki hayatımı ilmek ilmek dokusun
Ağlayarak koysunlar mezarıma ser kayamı
İsterim ki Yasin'imi bir veli kul okusun
Bu hayatın sırrıdır bil ölmeden önce ölüm
İnsan olana zul gelir harabede yaşamak
Asıl yaşamak budur; Azrail gülünce ölüm
Perde kalkar görünür burası virane konak
Her nefis tadacak onu şüphe yok ibârede
Düşlerim seni gel başucuma gülü güllerin
Mağfiretin camiinde rahmetten minarede
Okunsun salâ'm dilinde en şakrak bülbüllerin
Hilmî
24 Aralık 2020
Perşembe
02:59
Kayıt Tarihi : 24.12.2020 03:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!