Aşağıyla yukarı olsa olsa mukoza ve cennet de cehennem
-
Ölüm diri, insanlar çeşit çeşit
Çözülürsem eşeylenirim
Hipokrat yemini sırada, hastane koridoruna çıkarsam
Fırtınadan sonra, bunu anlarsın
Ama susuşa geçmiş o ilkbahar nasıl
Nasıl Don Kişot atını kaybetmiş?
Sebebi değil uğraşmayışın sessizlik
Nasıl ki, ortada yokken o aşk ya da ayrılık
Yapraklar yağmura şans tanır, bulutlar çöl bitkisine
Oksijen gelip dayandığında yeşile, yeşil daha bir kırmızı olur
Yayılarak atmosfer güneşin yerçekimsel çukuruna uzayda
Düşerek ilerler yeryüzünde
Adalet, kirli çıkındır; vardığında uçan bin bir geceye
Yatıp kapanmayacaksın hiçbir zaman o küçük halıya!
Her zaman o en güzel sorgulama! Ama unutma bundan farklı bir şeyi:
Açık yeşilde açık yeşil olabilen bahar aylarını!
Yeşil yeşile şans tanıyor aslında
Böyle yerde, Tanrı’nın sopasının hayalet vartaladığı
Ama insanın zekası var, duyguları, bileğinin gücü var!
Nefes alınınca, nefes alınıyor ve bir andır karar vermek!
Şimdi sorabilirsin, ben ne ettim?
Mimar büronda barındırdığın talepkar, alakadar,
Bir o kadar da suskuncasına olumlu açı ölçerler
Evet demeyi benimsemiştir, her şeyden fazla
Bilinçsizlik bu yolun aruz kalıbıdır:
Belki bilmiyorlar, ama bu hafifletici bir sebep olmayacak!
Ve ben şu an ve sayende hiçbir zaman
Farklı değil onlardan, gene de ne yapacağım!
Ağzını açan zamanın köstekli saati
Çiçekler koyduruyor canı istediğinde
Çikolata ve kestane şekerini birlikte yemesek
Hangisini daha fazla sevdiğimizi nasıl anlayabilirdik!
1001 gece’de uçan halıda rüzgar uçuyor
Tayfunun tepegözü baykuşun kanatlarıdır ensesindeki
Tutup kaldırıyorlar kediyi, devrilerek yere düştüğünde
Tekrar kendi oluyor, bu demek değildi düşerken katları aşmadığı!
O bina hangi bina? Gözlerin parıldıyor!
Prizmaya giren renkler objektifte, ne kadar olursa olsun
Ben sahicinin ne olduğunu bilirim yalan karşısında
Şu an bir dev aynasını izlerken kendimde, küçültmemeye de özen
Ver ki ruhunu önem kazansın bir değerlendiriş
Soluksuz kaldığın bir an uçurumun en kenarına ilişeceksin
Güneş değil güneşler doğacak orada, kar yağarken hemen sırtında
Yeşilde yeşil, baharda bahar, berekettir egolar ki farklı değil
İnsanın itmesi geri plana arzusunu
Sıkı fikünun önünü açmak için, paket lastiğiyle iletilen
İliştirilmiş yıldızlar altı pasta değilken; sakin müzik iyi de, tek gitmiyor:
Panik, ataktadır; önem taşımaz bunun ani mi
Yoksa aksi mi bunun olduğu. Denizler çalkalanır;
Okyanus durulur, kanlı bir çevrimin sonrasında ve orta yerdeki sal
Tıpasını çıkarmaya çalışır daha. Oysa bu kayık değil
Anafora iletmeyecek aşşa ama olduğum yerdeyim:
-Sorarsan prizmaya ışık doğmadan önce
Ben beyaz mıydım diye kendine sorabilir, daha kozada iken bile
Ve koza yarılır, bir kelebek fırlar ordan
Matruşkası kuantum köpük evren-pelerinleri görüntüsünde
Azrail kar kürür, siyah pelerini beyaz gövdesine asılı
Onu bile suçlayamıyorum oysa ki,
Ne ak sütten çıkan bir olmayan olduğu için elinde insanın maşa
Ne de karı erittiği için; ama din suçludur, oysa bilimi de insan yapar!
Olmayan nedir? Beyaz nedir?
Ya siyah nedir? Koşmazsa maraton araba yol bile denmez!
Sezilmeyen nedir, sezginin kapılarını açmaktan hariç
Aşağıyla yukarı, cennet ve cehennem -
Göz görür, kulak işitir; bacak yürür:
Şimdi bundan sonra yolda bir simitçi görür;
Yaklaşır bir simit alır ondan, parasını öder,
İki çift laf etmiştir. Çok şanslı sokaktaki kediler.
Kayıt Tarihi : 1.3.2012 15:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
http://img03.blogcu.com/images/s/o/n/sonkorsan/8129c7654980a87d8fdcc80baa7437a4_1308667315.jpg http://www.youtube.com/watch? v=FTPhFN7nXzI
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!