Geride kalanlar seviyorlar mı seni
bilmek istersen
yağmurlu bir günde terk et dünyayı!
cenaze arabanı takip ederlerken
Istanbul’da deli gibi yağmur yağmalı
Trafik bir açılıp bir tıkanırken
Takipteki arabalar kaybolmalı!
mezarlıkta yerim bulunana kadar
çamur tırmanır bileklerine…
imam beklenir, üşünür…
derken
-yağmura rağmen- su dökmek isteyen çocuklara,
çukura inip, tahta döşeyenlere,
üstüne toprak yığıp, dua okuyanlara
para dağıtılır
ölüm kokan botlarını eşikte koyup,
evlerine girdiklerinde
ve ıslak çoraplarını kırmızı parmaklarından çıkarıp,
çaylarını avuçlarına aldıklarında
içlerinden biri
“öf be Ayşenur” diye mırıldanır…
.....
Üç beş yıl önce hastanede
Onun başucunda beklediğimi çoktan unutmuşlardır!
12.12.2004
(23.30)
Olmadık zamanda ölmeyin sokağı
Andrea and
Ayşenur YazıcıKayıt Tarihi : 17.2.2008 21:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
'Dost olanın kalbe eziyeti hissedilmez' demek için yazılmış bu vasat yazıyı çok dikkate almayın bence! Şiir denmez bile... Nesir gibi bir paylaşım işte,öylesine... Neden mi dile geldi bunlar? Bir dosta yıllarca hiç 'of' demeden koşmuş ve koştuğum işlerinin şeceresini bile tutmamışken, bir kereliğine de olsa yardım istediğimde görmezden gelmesi üzerine yazıldı bunlar... Dilerim yağmurlu bir günde ölmem ve onlara eziyet olmam.... ............................................................................................................. Mesnevi I. cilt: 'Ben her cemiyette ağladım, inledim. Fena hallilerle de eş oldum, iyi hallilerle de. Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı. Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok... .....Bu neyin sesi ateştir, hava değil; kimde bu ateş yoksa yok olsun!

beklemeden yapmak lazım herşeyi...
yapıp denize atmak...
ama insanız işte..değil mi:))
ktlu/yorum sevgilerimle
Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
Nasıl mı?
Cami'de uyanıyorsunuz.
Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua
ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
hazır.
Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı
alıyorsunuz.
Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
Altmışlı yaslara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin
hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve
genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübeli bir insan
olarak ise başlıyorsunuz.
Herkes karsınızda el pençe divan...
Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade.....aman ne güzel günler
başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iy i
olur diyor.
Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi
bırak, okumaya basla, harçlığın benden olsun...'
Keyfe bakar mısınız?
Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem
başlıyor.
Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlı yor, araba kullanma
derdi de yok artık....
Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak,
oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta
bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli
dönem başlıyor.
Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için
ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
Veeeeee....
En güzeli deeee......
Günün birinde müthiş keyifli b ir geceyle hayatiniz bitiyor...
Can YÜCEL
“öf be Ayşenur” diye mırıldanır…
.....
Üç beş yıl önce hastanede
Onun başucunda beklediğimi çoktan unutmuşlardır! ....şiiri kurtarmaya yetmiş
kurtarılmaya neden muhtaç ki şiir? ? ?
bana göre şiir tadına uzak kalmış biraz...
buna rağmen çok ama çok beğendim şiiri...
düşündüren
tebessüm ettiren
evet ya bak herkesi anlatmış dedirten
TÜM YORUMLAR (9)