Acının tarifini yapmışlara,
- Bir türlü ölemedim, akşam gelmiş, yazda olmuştu üstelik masada şarapta vardı.
Yazı yazmayı öğrenmiştim her şeye de karşıydım, kendime de katlanıyordum
Yinede bir türlü ölemiyordum
Kaç gece saydığımı bilmiyorum, kimileri ölmek kurtuluş diyor. “öte dünya” varmış
oraya gidecekmişiz, kimle gideceğiz, neden, soruldu mu, fikrim hür mü, gidince ne
olacak, her şey olsa ne olur olmasa ne olur, evren neden var ki bir türlü ölemiyorum.
Sabır dediklerinde tanrıları aklıma geliyor; inatla çocuklar,kadınlar yaşlılar
öldürülürken öyle izliyor, sabırla bekliyor, neyi bilmiyorum, sende bilme
sonrası çeşit çeşit sargılar, ölüm kokusu…
Bir şeyler yapmıyorsa, ya çok sabırlı yüreğine gömüyor acılarını, ya da çok acımasız
zevk alıyor izlediklerinden, böyle bir şey…
- Üstümü örten karın altında kurtaracakları saatleri öyle acı çekerek bekledim ki, öldüm öldüm dirildim. Kendi sesini dinlemek delirtici, rahatlatan tek şey alıp verdiğim nefesin varlığıydı, buna rağmen öldüm dirildim…
Ölmek için dirilenlerde var, şu acı meselesi, acıyı karşılama meselesi, öyle acı ki.
“acı” denen kelimeyi uydurup içini dolduruyoruz, sonra boşaltıyoruz. İnsan doğarken
acıyla doğar diyenler, gülmeyle acının aynı yüz ifadesine sahip olduğunu söylüyorlar,
ikisini de abarttığımızda gözlerimizden yaş geliyormuş. Ne güzel öğrendim bunu,
cidden çok işime yaradı bunu kutlamalıyım, fakat ölemiyorum, öldüremiyorum kendimi,
bu öyle acı ki.
- Kıyı çok uzakta kalmıştı, birden kramp girdi bacağıma, bir yanda dayanılmaz bir acı
Bir yanda bir şeyler yapamamanın acısı, imdat dileyecek mesafeden yoksunken
Yeniden yaşamak için öldüm öldüm dirildim.
Bu çaba bu gayret müptelası olduğumuz acı için aslında, acımayı, acıtmayı, acı çekmeyi
sevdiğimizden kesin. Varlığımı onaylayan şey sanki acı. Acı çekmesek kendimizi
yaşamış kabul etmiyoruz. Nasıl bir onay düzenidir bu, anlamıyorum ve anlamaya
çalıştıkça acı çekiyor bir türlü ölemiyorum
- O gittikten sonra içimde hiçbir şey eskisi gibi olmadı, içimden dağılanlar dışıma vurdu
Anlaşamaz oldum canlı cansız hiçbir şeyle, acıyla ve korkuyla o kadar uzun süre yaşadım ki
öldüm öldüm dirildim.
Tekrar denemem lazım, kazanmayı hep istedim sevindim mutlu oldum, güçlü hissettim.
Şimdi yeniden kazanmak için yeniden başarılı olmak için yeniden başlamalıyım.
Böyle ölemiyorum, çırpınmalıyım ki dirilebileyim, ölmekle dirilmek aynı şeyse bunu
kendime öğretmeliyim.
-Hiçbir tarafımı kıpırdatamıyordum, yaralımıydım, felçlimi, çok hastamı anlayamamıştım. Tek bildiğim yerimden kalkamadığım, kıpırdayamadığımdı. Ayağa kalkabilsem çıkıp yollarda koşacak,hızlı hızlı yürüyecektim. Binlerce yapılacak şey buldum, hepside sağlıklı, diri,
ayakları üstüne durabilen insanlara göre şeylerdi. Oysa kaç gündür parmağımı bile kıpırdatamadım. Beynim saat gibi çalısıyor, yürüyor koşuyor düşünüyordu. Bu anlamsızlığın
içinde buna rağmen tek ölmeyen şey oydu. Bu delirtiyordu beni. Kalkıp beynimin tezgahlarını uygulamalıydım. Ölüp ölüp diriliyordum.
Hiçbir şey eskisi gibi değil, bana verilen zamanda ikisinin arasında koşmaktayım. Kimi
Zaman düşüp parçalıyorum dizlerimi, üzülüyor acı çekiyorum. Kimi zaman düştüğümde
hiçbir şey olmuyor diye seviniyorum. Arada kalmışlık, ölmekle dirilmek arasında
yalpalıyorum. Geçen bir film izledim. Adamlar ömürleri boyunca kazazede insanları yeniden
hayata döndürerek yasıyorlar. Boğulmuş bir insanı suni solunum ve kalp masajıyla canlandırıyorlar. Gitmekte olan yaşamı geri çeviriyorlar. Mesela hiç biride o gidip gelme
arasında olan biteni anlatmıyor. Hayat kurtaran tanrı gibi oluyor. Ölüp geri gelen gezgin
nereye gidip, nereden dönüyorlar, bakıyorum onlarda ölemiyor. Biri yaşamak için can veriyor
diğeri yaşamak için can alıyor. Sırf istediği için ölüp dirilen insan o kadar çok ki. Çoğu
bundan ne kopabiliyor nede üstüne gidebiliyor.
- Her şeyden bıkmıştım. Aynılıkları gördükçe çevremde, kaçıp gideyim demiştim.
Gittiğim yerlerde durum eskisinden farklı değildi. Bir şeyler yapmalı, birlerine tutunmalıydım. Onu gördüm, işte geldi dedim. Oturup yanıma yalnızlığımdan ve
anlamsızlığımdan çok var birazını alabilir misin, paylaşır mısın dedim. “bende oradan geliyorum” dedi. Ben’i bulmuştum. Sarıldım ona boğdum. Artık rahatım ilk kansız
cinayetimi işlemiş. Kendimi kurtaramadıklarımdan onu kurtarmıştım. Huzurla baktı gözlerime sonra gitti. O gittikten birkaç gün sonra o dayanılmaz kapı yine açıldı yüzüme. Ölüp ölüp diriliyorum.
İzliyorum olup bitenleri ve yeniden başlayanları, panik atak olmasam da gayet iyi bir
“tanık atak” oldum. Sürekli onların maceraları içinde kendi maceramı yaşıyorum.
Öfke kin nefret sevmek kaçmak korku ölüm kadın su şiir derken, artık kimsenin
Bilmediği kelimeler bulup, yeni harfler icat edip, sadece kendimi dinlemek
Kendimle konuşmak istiyorum. Çünkü bu bilindik yazma ve konuşmaları okudukça
Ölüp ölüp diriliyorum. Bir türlü ölemiyorum ama çok çeşitli ölüyorum.
Küsüyorum mesela, özlüyorum, istiyorum, saçmalıyorum, kırıyorum, susuyorum,
Yaşamak buysa yaşıyorum…
Şa yılı/
Zafer Zengin EtnikaKayıt Tarihi : 10.3.2007 11:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Egemenlik haklarından kim kolayca vazgeçebilir ki.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!