Önceleri herhangi biriydik birbirimiz için. Sonra kaderin elleri tuttu ellerimizi, aşkın güneşi vurdu gölgelerimize... Kim bilir bana gelirken kaç aşk aralamıştı yüreğinin kapısını... Belki de benim gibi yüreğinin penceresi çoktan perdesini çekmişti... Ne zaman adım anılsa, adına dokunurdu rüzgârın soğuk nefesi... Ne zaman adını ansalar avuçlarımda güneşi öperdi yağmur...
Biliyorum! ... Gece üç-beş nöbetlerinde kıskançlık krizlerin tutuyor. Üzerime çektiğim yorganı, başımı koyduğum yastığı bile kıskanıyorsun... Hatta elinde olsa saçıma dokunan bütün tarakları kıracaksın. Parmaklarının boşlukta volta atışının hesabını soracaksın kendi kendine... Aşk eşkıyasına çıkacak adın... Mavinin koynunda saatlerce nöbet tutup güneşin saçlarını rüzgâr okşamasın diye bir nefeste bütün bulutları yakacaksın...
Aklına her gelişimde bunda ''şeytan tüyü var'' deyip iki elinin arasına gömeceksin bir aşkın ağırlığını kaldıramayan başını... Bir avuç toprağa ektiğin duygular gün be gün benim için döktüğün göz yaşlarıyla filizlenecek.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.