SEVGİ
Seni seviyorum! Dünya’nın bu en güzel sözcüğü, bazılarının dilinden çağlayan gibi dökülürken bazılarının ise dudaklarına mühür vurulmuş gibi sımsıkı yüreklerinde gizlenir.
Duymaktan sonsuz haz alınan bu iki kelimeyi, neden başkalarından esirgerler bilemiyorum? Geçenlerde bir çift konuşurken kulak misafiri oldum, biri diğerine “ Beni sevdiğini biliyorum ama, hiç seni seviyorum demiyorsun, Oysa ben arada duymak istiyorum. “ diyerek sitem ediyordu….Diğeri ise kendisini sevdiğini anlatan başka sözcükler kullandığını, bu iki kelimenin ona olan sevgisini anlatmaya yetmeyeceğini söyleyerek savunma yapıyordu. Hangisi haklı bilemiyorum, bildiğim tek şey yaşamak için hava ve su kadar sevgiye de ihtiyacımız olduğu.
Evet doğadaki tüm canlılar gibi bizlerinde ihtiyacı sevgi. Hani daha ana karnında yumuşacık okşamalarla başlayan ve dünyaya geldiğimiz andan itibaren bizi sarmalayan sevgi.
Son yıllarda bu güzel duyguyu da yitirmeye başladık. Yaşanan ekonomik krizler, işsizlik, yolsuzluk ve zorunlu göçler nedeni ile manevi değerleri ortadan kaldırıp, maddi değerlerin peşinde koşan toplum haline geldik. Çocuklarımız hatta eşlerimiz bile sevginin ölçüsünü kendilerine alınan eşyalarla ölçer oldular. Sadece onlar mı? İş ve aş uğruna doğdukları değil de doydukları yerler de yaşamak zorunda kalan insanlar arasında, sonradan kurulan dostlukların temelinde de, ölçü aynı değil mi?
Kendi çocukluk günlerime dönüyorum, hani bir kişinin çalışıp tüm aileyi geçindirebildiği günlere O günlerde kolay değildi ama aile içinde oluşan sımsıcacık sevgi yumağı komşuların katkıları ile büyür, çocuklukta başlayan dostluklar, kendi seçtiğimiz okullar ve severek çalışılan işlerle yüreklerimizi doldururdu.
O zamanda hatırladığım bir tek anneler günü vardı. İnsanların birbirlerini sevdiklerini anlatabilmek için özel günlere ve o günler için seçilmiş hediyelere hiç ihtiyaçları yoktu.
..
Bu sene, bir sınıf daha bitti.
Birler okudu, ikiye gitti.
İkiler üçe, üçler dört'e yetti.
Tatil geldi, sevinin çocuklar.
Dörtlerde çalışıp, beş'e geçti.
Beşler ise, sınıfını seçti.
..
Kâh kaçırılıyor kâh evine dönemiyor,
Gözümüzün önünden çocuklar kayboluyor…
Bu gün anma günü bu gün hatırlatma günü,
Onlara sahip çıkma koruyabilme günü…
Umursamamazlık var veya koruyamama,
..
Özgür düşüncenin (dine karşı düşüncenin) utkusu 1940'lı yıllara değin ancak sürer. Bu sürecin bozucusu, siyasetini bir Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık söylem üzerine oturtan Hitler ordusunun Fransa'yı işgali ile bu dengeler bozulur.
Devir, Fransa Hükümetinin yapamayacakları karşısında, örneğin çetin bir bağımsızlık örgütlenmesi ve savaşım vermek yerine, yapacaklarını önemsetir, bir şeyler yapıyor görünmek için sosyal süreçle oluşan kazanımları geri budamak olacaktı.
Öğretmenleri mason ve Yahudi olmakla suçlayıp, Fransız öğretim birliğini, Öğretmenler sendikasını ve Halk eğitimi federasyonunu; tıpkı bizdeki köy enstitülerini kapatış gibi, aynı 1940 -1950 süreci içinde, aynı onyıllık zaman süreci bağlamında, sudan bahane ve gerekçe ile kapatır olacaktı. Bizdeki güya bir komünist, dinsizlik işi idi. Fransa'da da, o anda ırkçı bir işgal söz konusu idi. Öyle ise yapacak göz boyama ve uyutma işleri de hâkim düşüncenin zihniyetine uygun olmalıydı. Yahudilik damgası!
Yahudilik yaftası, muarızların anlına çalınmalı idi. Bu tür karalama Amerika'nın günümüzde dahi tüm Dünya'da uyguladığı, ajan kışkırtıcı bir tutum olan Mc Carthycilik, tüm az gelişmiş ülkelerde, o ülkelerin, içini karıştıran, siyasal iktidarlarına boyun eğdiren, bir anarşik durumun körükleyicisi olacak, sağ sol ayrışmaların dillerine sloganlar tutuşturacaktı.
..
annmf
BİR BABA NE KADAR ANNE OLABİLİRKİ:
Annem yürüyorum işte amaçsızca ve kendimden bihaber bu kentin bitmek bilmeyen ıssız karanlık sokaklarında.yürürken buz kesen soğukta üşüdüğümü bile farketmiyorum çünkü varlığını bilmek en dondurucu soğukta ısıtıyordu beni.bak kışın en deli en sisli ve en soğuğunda bile adım adım dolaşıyorum aklımdaki senle beraber.ve hiç üşümüyorum biliyormusun anne.aslında kışın bitmesini hiç istemiyorum,biliyorumki nisan yağmurları gelince götürecek babam seni terkedilmiş ıssız ama eşsiz güzel memleketimize.ben köyümüzü bile seninle seviyorum seninle heryer bir başka güzel.ama beni üzen ve yıpratan da benim bunları bilmidiğimin farkında bile olmaman.seni suçlamıyorum ne olur yanlış anlama beni ben seni ne kadar çok sevdiğimi belli edemiyorum suç benim.varlığınla doyumsuz günlerimi yaşıyorken yavrulaarım geliyor aklıma.benim bir annem var amaaaaa ama çocuklarım annesiz çocuklarım yarım ve buruk belli etmemeye çalışsalarda ben farkındayım.annesizliğin ne kadar korkunç olduğunu bilirmisiniz.hasret geçen gecelerin hesabını soracakları kimsede yok üstelik.yokluğuna alışmaktan korkardılar ne kötü biliyormusunuz.annenin yokluğunu yürüyorlar okul yolunu adımlarken sokaklarda.birde hiç gelmeme ihtimali korkularına korku katıyor ve umutsuzluğu kitap yapmış sayfa sayfa okuyor mutsuzluğu defter edip annesizliği kalem yaparak gözyaşlarını mürekkep diye akıtarak yazarlar sayfa sayfa defter defter.ve Hiçbir şey yapmadan annesizliğin soğuk nefesini hissederek anlamlı olan bir şeyin olmadığının farkına vararak belkide bir an önce ölmektir akıllarından geçen annesizlik işkencesi bitsin diye.işte bunu bilme hisside bir babayı öldürmekten beter eder. Peki ya anneler günü:ah işte o gün benim ölmek isteyip ölemediğim en ızdıraplı gündür.çocuklarım ne kadar belli etmeselerde gözlerinden okuyorum bir görsem ah bir dokunsam bir gelse hislerini.bütün annesi olanlar için anneler gününde sevginin çiçek çiçek açtığı umutların yangın misali alev alev sardığı kolların kucak kucak anne sevgisi saçtığı günde çocuklarımın anneyi annesiz yaşayamayacağının mümkün olmayacağını anlamasını bir düşünün ve bir baba ne kadar anne olabilir.
işte ben o yüreği geniş insanlara sesleniyorum şimdi kutlayın o anneler gününüzü.ben kutlayamıyorum.anneler günü diye saydığınız o günde ben çocuklarımı alıp kırlara çıkıyorum insanlardan uzak.o günü o yokluğu hissettirmemek için kırk takla atıyor olsamda insan oğlu koymuş adını işte ogünün adını biliyorlar artık ve kaçıramıyorum gönüllerinden anneyi çıkaramıyorum işte.içinde yüreğinde taşıyorlar ne yapabilirimki.tek değiştiremediğim ve dokunamadığım yürekleridir müdahale bile edemiyor insan.ve bir baba ne kadar anne olabilir acaba...
Ve bir çocuğun annesiz geçen gecelere nefretini ve sessiz çığlığını anneyi yıldızlara benzetip yıldızlarda aramalarını siz düşünün.yanlarındayım diyorum her an ama gece el ayak çekilmişken hiçbir ses yokken işte anne ve gece buluşuyor çocuğun hayallarinde.zaman geçer elbet herşey unutulur bir örtüyle kaplanır ama anne unutulması imkansız bir varlıktır.Küçücük bedenlerinde kocaman bir anne sevgisinin farkında olarak bencil insanların bile bile anneler gününü kutlaması ne kadar doğru. Birçok sevgiye evsahipliği yapmış yüreklerimiz ve evimizde bir tek anne sevgisinin olmayışını düşünün eyyyyyyyyyy faşistler ve en delice kutlayın şimdi.soruyom işte bir baba ne kadar anne olabilir ki,
Şimdi kıştayız ve bahara giriyoruzya yakında bütün çocuklar dört mevsimi yaşarken,eksizksiz ailelerde çiçek çiçek bahar açarken benim çocuklarım üzerine çiğ taneleri düşmüş gül gibi kışı yaşamaya devam edecekler.nisan yağmurlarından sonra çıkan gök kuşağını bir anneye benzetmelerine ve onda aramalarına onunla anmalarına ne dersiniz.kaçırmaya çalışıyorum çocukları insanlardan anne kelimesini duymasınlar diye,çöllere gidiyoruz güneş anne ne güzel ısıtıyor kum tanelerini ama üşüyoruz yinede baba demelerinden,kışın karın en dolu dolu olduğu yere götürüyorum,ne güzel bir kar,anne gibi sarmış heryeri örtmüş güzelce ama biz çıplağız baba deyişlerini,okyanuslara denizlere götürüyorum kaptanın deniz ana sana geldim deyişini duyarlar,bu sefer ne güzel heryer masmavi bütün canlılara hayat veriyor deniz ana,ama biz nefessiz kalıyoruz baba.annemiz olsaydı bu kocaman uçsuz bucaksız mavi okyanuslara sarı çöllere ve beyaz dağlara zındansı gecelere insan dediğimiz varlıkların doldurduğu kentlere ülkelere ve kıtalara kafa tutabilirdik demeleri.hayranız sana duruşuna gülmene kızmana yorulmamana şaşkınlığına saflığına çocukluğuna sesine ve verdiğin o doyumsuz sevgine,ama anlatacak kelime bulamadığın zaman çaresizliğine üzülüyoruz demeleri ,işte bir babanın çaresiz kalışı ve erim erimmmmmmm erimesi.şimdi bir daha soruyorum bir baba ne kadar anne olabilirki,ve aslında şanslıyız diyorum kendi kendime hiç değilse bir babaları var,ya hem annesiz hemde babasız çocuklar onları düşünmeye dayanamıyorum kopuyorum o an.biz sadece anneler günü diye adlandırdığınız ızdırap gününde yılda bir kez,ya annesiz ve babasız çocuklar birde babalar günü koymuşsunuz,siz kutlayın anneler gününü kutlayın babalar gününü kutlayın kaygısızca,saygısızca,bencilce ve düşüncesizce kutlayın be kutlayın.Anneler günü babalar günü sevgililer günü günüüüü günü...para kazanmak uğruna bireylerin durumu gözetilmeksizin düşüncesizce ve bencilce hazırlanmış hem bir tuzak hemde gereksiz olduğu kadar mantıksız bir şeydir.
Güz yaprakları gibi birer birer dökülürken ayaklarının dibine,çocuklarım her gece karanlığa dikip gözlerimi annenin aydınlığını bekliyorlar.sevdaya bulanmış her kaldırım taşında annenin adını annenin kokusunu ararken raslıyorum defalarca ve yeniden yenideeeeeen ölüyorum işte.evin odalarının duvarları birer birer üzerlerine yıkılısını izlerken çaresizlikten sessiz çığlıklarla ağlayışlarımla boğuşuyorum işte.anne acısını taaa yüreklerinde hissederken onları enkazın altından çekip alacak anne elini arıyorlar.bu yaşta özlem şarkılarını ezberleyip avazları çıkıncaya kadar sessiz çığlıklarla söylüyorlarken buluyorum onları,kimini bağıra bağıra kimini fısıltıyla söylerken.karanlığa haykırıyorlar hasretlerini.Seslerini duyacak diye beklerken yine annesizliği yutkunuyorlar işte.ve anneden gelecek bir tek haberi bekliyorlar biliyorum.Çalan her telefona titrek bakışlarla yürekleriniin deli bir çağlayana dönen atışlarıyla açmamı bekliyorlar olurya belki hatırlar annemiz arar diye.anneyi aramaktan yorgun düşmüş bedenlerini karanlığın kucağına uzatıyorlar her gece.ve bir an önce sabah olsun diye uykunun onları çekip almasını istiyorlar amaaa olmuyor işte görüyorum ve eriyorum.kış bitiyorya ve bu uzun kıştan sonra gelmez dedikleri göçmen kuşların dönüşünü görüyorlarya sonunu bekliyorlar ama yine gelmiyor anne gelmiyor işte.artık gözlerinden bir tek damla yaş akmıyor bile.gözyaşları anneye aitti ve ona kalmalıydı. Kimselere söyleyemiyorlar acılarını. Bekleyişlerinin öyküsünü kimselere anlatamıyorlar. Nice fırtınalar kopuyor körpecik yüreklerinde.Dalgalar dövüyor hayallerini. Sığınacak bir liman, yaslanacak bir omuz sıcacık kucak arıyorlar içlerini dökecek bir anne arıyorlar.Her gece umutları paramparça oluyor. Her gece yaşlar birer birer dökülüyor akıyor içlerine.Yıldızları rüyalarına takıp gelmesini bekliyorlar ve bir güneş gibi doğup aydınlatmasını bekliyorlar artık bu kapkara dünyalarını.YANLIŞ ANLAMAYIN LÜTFEN BEN ÇOCUKLARIMIN ANNELERİNE OLAN ÖZLEMİ DEĞİL BENİM ANLATMAK İSTEDİĞİM,ÇOCUKLARIMIN ANNE SICAKLIĞINA VE ANNE SEVGİSİNE OLAN ÖZLEMLERİDİR SADECE.Ayrıca anneler günü ve babalar gününü kutlayanlara bir kaç mesaj...
..
Her sabah okula doğru yol aldığımda uzaktan onun arabasını görürüm ve derim ki; yine benden önce gelmiş! Ayrı bir heyecan duyarım onu gördüğümde. Bazen hayretle, bazen gururla ve bazen kıskanarak bakarım.
Kimden mi bahsediyorum? Liseden matematik öğretmenim, okuldan meslektaşım ve gördüğüm en insancıl bir öğretmenden. Nevzat Serin’den.
Onun hayata bu kadar olumlu bakışı, insanlara bakınca güneş gibi ısıtışı, Olumsuzlukları bir süzgeç gibi eleyerek yaşama dört elle sarılışı onu yakından tanıyanları derinden etkiler.
Ben ondan öğrendim, yaşamın adının mücadele olduğunu. Hayatın çok güzel renklerinin bulunduğunu. Yılmamayı ve devamlı ileriye bakmanın başarı getirdiğini.
Şimdi onu her görüşte o kadar mutlu oluyorum ki, bak diyorum yine sınıftan çıkmış, yine çocukların yüzleri gülüyor. Yine herkes mutlu. Kendindeki enerjiyi taşıyor devamlı iletişim halinde oldukları insanlara. Öğrencilerine ve öğretmen arkadaşlarına.
Polyana’ı okumuştum ortaokul yıllarında, mutluluk oyunları oynardı ve mutlu olduğuna inandırırdı herkesi ve kimsenin üzülmesini istemezdi. Ama bakın polyanacılık yok Nevzat hocamda. Hep kendisi ile barışık ve mutlu olduğu kadar herkesle mutluluğu paylaşabiliyor. İnsan belli bir zaman sonra herhalde her şeyden sıkılır derdim, ama ben öyle olmadığını gördüm. Nasıl mı? Yılların görev aşkıyla yanıp tutuşan öğretmeni Nevzat Serin hala o Görev aşkından hiçbir şey kaybetmiş değil. Gerçektende insanlar işlerini sevdikleri müddetçe devamlı olarak mutlu olmayı başarabiliyorlar.
Yine bu sabah onunla karşılaştım okul kantininde. Gülümseyerek ‘’günaydın’’dedi.
..
Bıçağın değdiği yer önemlidir. Koluna değerse yakar canını. Kalbine değerse öldürür seni. İşte her insanın yüreğinde acı çektiği, duygusallaştığı günler yaşanır bazen. Bugün benim de duygusallaştığım anlar oldu yüreğimde. Dillendirebilirsem, dillendireceğim onları sizlere...
Bıçağın kemiğe dayandığı gün; sen, sen olmaktan çıkarsın o gün. Ve dökülür kurşun gibi ağır sözler peşinden. Ve sen, sen olmaktan çıkar; yaşarsın o anı. Bıçak sırtında yaşamak gibi gelir sana. Ve sen, bıçak sırtında yaşar gibisin öğretmenim.
Yıllarca aynı sözlerle nakarat halinde tekrarlarla avutulan öğretmenim. Sensin hep yarınlarla makaraya sarılan öğretmenim. Sensin eline bir ip verilip “Çek çek sonunda rahatlık var.” denir. Ve çekersin ipleri, bir türlü ipin sonu gelmez öğretmenim.
Keşmekeşliğin içinde 657'yle sınırlandırıldığı ama başkalarının içini delip geçtiği öğretmenimsin sen benim.
..
Komşusu kendisinden emin olmayan kişi,
Ahiret günü asla cennete giremez.
Komşusu kendisinden memnun kalmayan kişi,
Ahiret günü asla cennete giremez.
Komşuluk bizde sevgi saygı ile bilinir,
Dünyada iyi geçinmekle komşu olunur.
..
Serin sular buza döndü
Geçti yazlar güze döndü
Güçler bitti, söze döndü
Hesap günü yaklaşıyor.
Gündüz gece akıp gitti
Ardına bağlayıp itti
..
Cuma içtima günü
Hakka ittiba günü
Kötü olan yollardan
Cuma imtina günü
..
Mübarek anamıza bir günü özgüledik
Bir günü de muhterem babamız için verdik.
Yılda bu iki günde biz onları anarız
Yılın her günü anar bizi ana - babamız...
Onlar da bir gün anne ve baba olacaklar
..
On yedi aralık doldu senesi
Kanımızı yiyen neyin kenesi
Sapı kaldı halka gitti denesi
On yedi aralık hırsızlık günü
Meclis hırsızları aldı askıya
Halk yeter demedi olan baskıya
..
YAŞANMIŞ BİR ÖYKÜ
Bu çilekeş mesleğin mensupları olan bizler; kuş uçmaz,kervan geçmez yörelerde devletimizin tek temsilcisi olarak en ücra köy ve mezralarda görev yaparız.Bize bu yüzden köy öğretmeni denir.Ve biz Dünyanın bütün çiçeklerini sever,onlara gözümüz gibi bakarız.
Köyde görev yapan öğretmenler okullar açılmadan Eylül ayında göreve başladıklarında alır ellerine valizlerini düşerler yollara her biri ayrı yörelerden aynı kaderi paylaşmaya,sevinçle varırlar köye.Köy tarladır,tarlasıdır onların ekecekler-biçecekler….Varsın suyu olmasın,yolu olmasın,elektrik,telefon olmasın ne çıkar.Aslan gibi yürekleri var ya.Köye varılır.
Tanışır bilişirler kader ortakları ve eğer birkaç öğretmen iseler her gün bir araya gelir zaten çoğunluğu okulun lojmanında yada müdür odasında kalır bazıları ve her an birliktedirlir kader ya bu…!
Çoğu zaman bir sevda düşer yüreklerine ve kader arkadaşına vurulur,sever onu.Kendi arasında da olsa söz keserler.Bir ömür boyu beraberliğe ve bir ömür paylaşmaya bu çilekeşliği…Okulun badanasını yapar,çitleri onarır,planlarını hazırlar, akşam olunca da hep bir araya gelir çile ocağında kaynattıkları çorbayı içerler.Bu sırada kapı çalınır”bir hastası vardır”yardım ister” Memed Emmi’nin gelini doğum yapacaktır,yardım ister aman öğretmenim….koşar benim öğretmenim, çorba kaşığında bırakır açlık hislerini…
Köyle iç içe bir yaşamları vardır.Öyle ki vatandaş ineği hasta olsa,çocuğu soğuk alsa ya da elektriği kesilse,televizyonu radyosu bozulsa öğretmene koşar Onun gözünde öğretmen her şeyi bilen anlayandır.Hizmet eridir benim öğretmenim…!
..
Kelimenin aslı eski farca’dan gelir.’’Yeni gün’’ anlamındadır. Nevruz geleneği,15.000 yıl öncesine dayanır. Avcılıktan yerleşik hayata geçişi temsil eder. Hayatın, dört mevsimle yakından ilgisi vardır. Soğuk kış şartlarından bahara geçişle birlikte bolluk ve bereket ortaya çıkar. Bu bolluk ve bereket toprağın uyanışı ve tabiatın canlanışıdır. Canlılık hayatı temsil eder. Bereket ise, canlının yaşayabilme imkânlarını artırır. Dolayısıyla bu gün bir sevinç ve mutluluk günüdür.
Nevruz, Orta Asya’dan Balkanlardaki Milletlere kadar Kutlana gelmiştir. Genelde bütün Milletlerde Tabiatın ve çevrenin uyanışını sembolize eder. Yani Havalar ısınır, karlar erir, ağaçlar çiçeklenmeye, toprak yeşermeye, göçmen kuşlar yuvalarına dönmeye başlarlar.
Orta Asya da Nevruz, bayramlarda geleneksel olarak pişirilen buğdaydan yapılmış bir tatlının adıdır.21 Mart önemli bir gündür. Çünkü bugün, gece ve gündüzler eşitlenir. Bu baharın başlangıcıdır.
Bahar bayramının yanı sıra Türk Kültüründe Nevruz günü bir kurtuluş günü olarak ta kutlanır. Çünkü Türklerin Ergenekon’dan çıkışının yani demirden dağı eritip çıkmalarının, Türklerin esaretten kurtulmalarının bayramıdır. Orta Asya Türk toplulukları ve Balkan Toplulukları bu geleneğin günümüze kadar yaşamalarını sağlamışlardır.
Türk kavimleri tarafından M.Ö8.yüzyıldan günümüze kadar, her yıl 21 Mart’ta bu bayram kutlanır. Anadolu Beylikleri, Eski Mısır, İran, Safevi, Sasani, Moğollar, Selçuklular ve Osmanlılarda bu günü Bayram olarak kutlamışlardır. Hatta Osmanlılarda özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı Macun O dönemden kalan bir kültür olarak günümüzde hala devam etmektedir. Her yıl Mart ayının 21. günü Manisa ilimizde Mesir macunu şenlikleri yapılmakta ve bahar bayramı coşkulu bir şekilde kutlanmaktadır.
Türkiye’de geleneksel olarak kutlanan Bahar şenlikleri 1995 yılı itibarıyla Resmi bayram olarak kabul edilmiş ve her yıl 21 Mart günü itibarıyla bahar bayramı olarak kutlanmaktadır. Atatürk diyor ki 'Bilelim ki, kendi benliğine sahip olamayan milletler başka milletlerin şikârıdır', yani yaşayamaz. O yüzden, yine, Atatürk der ki, 'Gençlerimize, çocuklarımıza görecekleri eğitimin hududu ne olursa olsun en evvel ve hersey’den evvel kendi geleneklerine, millî ananelerine ve Türkiye'nin bağımsızlığına düşman olan unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.'
Atatürk’ün Bu sözünden de anlaşılacağı üzere kendi örf, gelenek ve adetlerimizi yaşatarak, milletimizle mutlulukları paylaşarak yeni nevruzlara diyorum.
..
İşte bir babalar günü daha sensiz geçiyorSensiz,yanlız ömrümden..bir bilsen nasıl hasretim sana,sana ve gül kokuna.bir bilsen ne acı şu yokluğun,ne acıdır bu zamansız ayrılıklar.Yokluğunda neler çektim bir bilsen. her babalar günü ve 24 şubat ta....Vuruyor beni taa derinlerden bir yerden.bir çocuk ağlıyor içimde sessiz hıçkırıklara boğulmuş,o her akşam pencerede gelmeni bekleyen çocuk..Kokuna hasret,sesine hasret,sana hasret her yanım..Alışılmıyor bu acıya, hergün biraz daha yakıyor yüreğimi sessiz gidişin,sessiz,kimsesiz,öksüz gidişin..İki damla yaş saklarım gözlerimde,dökülürler onlarda her babalar günü ve 24 şubat ta.. Biri babalar günü biri gitiğin gündü! Bir bilsen nasıl hasretim sana, sana ve gül kokunaBir gece rüyamda gördüm elin değdi saçıma,tam 1 yıl yeti bana...Bir bayram sonrasıydı gidişin soğuk bir kış günüydü..Bir hastahane kapısında öğrendim gittiğini..Çöktüm basamaklarına...yaş dökülmedi gözlerimden dökülemedi..Ah bir bilsen nasıl hasretim sana, sana ve o gül kokuna İki damla yaş birikir gözlerimde ve dökülür işte.. her babalar günü ve 24 şubat ta..Biri babalar günü biri gittiğin gündü..-Öğrettiğin hiçbirşeyi unutmayacağım-
..
Bu gece inancının yeşerdiği bir gece
Bu gece Mevlaya yalvarma günü
Bu gece rüyalara dalma günü
Bu gece alemlere çıkma günü
Bu gece anaları babaları görme günü
Bu gece bedenini temizleme günü
Bu gece gönül alma günü
..
Cumalar barış günü
Hayırda yarış günü
Yüceler yücesine
Kulun yalvarış günü
..
10 Ocak, ‘Çalışan Gazeteciler Günü’
Çalışan gazetecileri hatırlama günü
Çalışma zamanı belli olmayan
Bugün, çalışan gazetecilerin günü
Kendi gününde bile çalışır gazeteci
Gazeteci, halkın işiten kulağı
..
Ah bak yine bugün babalar günü
Babası olana en iyi bayram günü
Öksüz ve yetim olana hüzün günü
Bugün kimine yaz kimine kış günü
Bugün, kiminin bahar, kiminin güz günü
Kimi babanın düğün, kimininse acı günü
..
Bugün günlerde babalar günü
Baba hiç görmedi güldüğünü
Birgün duyarsınız öldüğünü
O zaman olur babalar günü
Senede bir gün anmak yetmiyor
Bu böyle gelmiş böyle gidiyor
..