ÖĞRETMENLER GÜNÜ ŞİİRLERİ

ÖĞRETMENLER GÜNÜ ŞİİRLERİ

Fahri Bulut

BAŞ ÖĞRETMENİM ATATÜRK
Eğitimde birliğin, müfredatta yok gayrı,
Cemaatçi bir nesil, gayrı cübbe, sarıklı.
Eğitim şeyh elinde, öğretim hasta, sayrı,
Çağdaş ulus olmadık, uzuz baş öğretmenim.

Dönme ve devşirmeler, yine başa taç oldu,
..

Devamını Oku
Yüksel Nimet Apel

Hep derim bizim oralardan çıkar
daha çocuk iken başlar sancılar
nice nice şairler Tarancılar
şairler öğretmenler aydınlar
sorarım kendime hep taşımdan mı
bereketli bakir toprağımdan mı

..

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

İlk İstiklâl Marşı

Bahar Hikmet Çocuk ‘u büyülemişti.
İlçede biri “İstiklâl”, obiri “İnkılâb” adında iki ilkokul vardı ve o, “İnkılâb” İlkokulu ‘nun birinci sınıfında okumaktaydı.
Başında, çevresi tek sırmalı siyah bir kep taşıyordu. Parlak siyah renkli pantolonunun paçaları çıplak dizlerinin üstündeydi. Sırtında parlak siyah bir önlük ve boynunda bembeyaz bir yakalık mevcuttu. Ayaklarına yeni alınmış olan beyaz yazlıklarını giymişti.
Ruhu, süt rengi çiçekler arasında cıvıldayarak kanat çırpan kuşlar gibiydi. İnmek, ayaklarını toprağa basmak bilmiyor, sürekli olarak uçuyor, uçuyor, uçuyordu. Evden okula gitmek için çıktığı halde, okula gitmesi gerektiğini bile unutmuştu. İki yandan yapılarla çevrilmiş olan toprak yolda, karşılaştığı her şeye bakıyor, baktığını-gördüğünü yercesine, içercesine, solurcasına içine sindirmeye çalışıyordu.
Kokuları ruhlara işleyen ve gönülleri sarhoş eden leylaklar, mor salkımlar halinde bahçe duvarlarının üstlerinde sere-serpe güneşleniyorlardı. Meyve ağaçlarının bembeyaz, taptaze, körpecik çiçekleri bahçelerin bayramlıklarına benziyordu. Evleri, bahçeleri, çiçekleri, çimenleri ve yemyeşil tarlaları sımsıkı kucaklayan günün taze serinliği daha yeni ısınmaya başlamıştı. Körpe gölgeler bir uçtan bir uca leylak kokuyorlardı. Çevresi ılık yeşil sürgünlerle kuşatılmış olan taş pınar leylaklar içindeydi. Güneşin ilk pırıltıları, taş oluktan taş yalağa akan duru suda yıkanmaktaydı. Kalbur dolusu serçe, yalağı bir kenara bırakmış, oluktan su içiyor ve pınarın oluğuyla taşları arasında pırpırlıyorlardı. Pınarın yanında birbirinden güzel, birbirinden körpe, birbirinden yaramaz iki köpek eniği altlı-üstlü oynaşıyor, sütdişleriyle birbirlerini ısırmaya çalışıyor, tırnaksız pençelerle birbirini pençeliyor, mini minnacık “Hev… Hev…” lerle birbirine bir şeyler söylüyordu. Ilık toprağa sereserpe uzanmış olan az ötedeki anaları, saklanmış bir gururla ve ilgisiz bir ilgiyle onları izliyordu.
..

Devamını Oku
Durmuş Ali Özbek

Ben bir öğretmenim;
Köydeyim,
Şehirdeyim,
Bilginin denklemindeyim.



..

Devamını Oku
Umut Bektaş

24 Kasım

24 kasım bir, öğretmenler için güzeldir…
birde çiçekçiler için…
oysa o gün benim içinde güzeldir…
ben o gün var olmuşum...
..

Devamını Oku
Onur Baş

Sayende öğrendim vatanımı dilimi
Hiç sensiz olur mu bilginin öğrenimi
Öğretmendir bilginin efendisi
Biz ise onun veziri

Emeğin çoktur üzerimde
Sayısız bilginin içinde
..

Devamını Oku
Sebahattin Kömürlü

Atatürk'e karşı olmak. Adam " siz de Atatürk'e laf söyletmiyorsunuz." dedi. Atatürk'e elbette laf söylenir. Ancak, Atatürk'e söylenecek laf, laf olmalı, ki o laf söylene bilsin. Yoksa her laf Atatürk'e söylene bilir mi? Elbette her laf Atatürk'e söylenemez. Söyletilmemsi de gerek. Bunu beceren Osman Pamukoğlu, bir canlı yayında konuşmak için konuşan millet vekiline gereken cevabı verdi.
Bu zaman diliminde Atatürk'e bunca karşıtlık niye? İlk okul ve orta okul talebeleriyle yaptığım bir sohbette tek bir öğrenci bile Atatürk'ü sevdiğini
söylemedi. Neden diye sorduğumda, biri "neden hep Atatürk diyorsun." dedi. Bir diğeri; inkılap dersinden geçer not almam gerek." dedi. Ama hiç biri Atatürk'ü sevdiğini söylemedi. Hemen hemen hepsi, "Atatürk, tek başına mı savaştı, hep Atatürk'ten bahsediyorlar." Öyle ki bu durum çocuklarda bir Atatürk fobisi oluşturmasının ötesinde, Atatürk konusu onlar için adeta ikrah noktası oluşturmuştu. Bu durumda bu çocuklar nasıl bu hale geldi diye düşünmek gerekmez mi.?
Çocuklara, "Atatürk'ün tüm şehitleri, gazileri, savaşlarda savaşanları temsil ettiğini, bunun ötesinde mazlum milletlerinde özgürleşmesi için nasıl mücadele ettiğini, tüm bunlardan dolayı Atatürk'e T.B.M.M' nin Mustafa Kemal' e Atatürk soy adını verdiğini biliyor musunuz " dediğimde, çocuklar bunu bilmediklerini söylediler. Atatürk' ün "özgürlük" simgesi olduğunu, hatta özgürlüğün dahi ne olduğunu bilmiyorlardı.
Konuyu bir öğretmen ile paylaştığımda, bana: "Atatürk' ü sevdirme yönünde bir bilgi ancak öğretmenler tarafından çocuklara aktarılabilir." dedi. Kendisine hak vermemem mümkün değildi. Buradan da anlaşılıyor ki, eğitim adı altında verilen bilgiler Atatürk'ün hedeflediği tam bağımsız bir ülkenin bireyi olma bilinci ile yetişen vatandaş olma şiarı dışında bir eğitim modeli, bireyi hızla köle ve teba durumuna indirgemekte. -Ki bu nedenle bu zaman diliminde Atatürk'ü anlamak değil de ondan hızla uzaklaşmakla tecelli eden bir fikri kargaşalık ortamı oluşmuştur.
..

Devamını Oku
Ahmet Bektaş

Ümit

İnsanların ümidini kırmamak gerek, belki sadece o ümide yaslanmıştır! Ümit kırmamak adına çıplak gerçekleri de görmemezlik edemem! İnsanların "Orta Çağ" söylemleri ve öğretileri üzerinden boşu boşuna kavgasının anlamsızlığını anlatacağım!

Tercihlerimizle kendimizi, tavsiyelerimizle de dostlarımızı esarete sürüklemeyelim! İki kişi yeterlidir evrende bir fikrin yeşermesi için.

Orta Çağ öğretilerinin bittiğini söylüyorum! Bu öğretiler her türlü felsefi ve dinsel birikimlerdir!
..

Devamını Oku
Neslihan Güngör

Ben bir öğretmenim
Köyümde kasabamda
Kentimde her yerde
Bilgi vermek için öğrencilerime

Ben bir öğretmenim
Öğrenciler için çalışır
..

Devamını Oku
Fahri Bulut

KÖY ENSTİTÜLERİNE AĞLAMA GÜNÜ
İçime sindirmedim, günümü kutlamayı,
Cumhuriyet devleti, beni çoktan unuttu.
Öğretmenler arıyor, başöğretmen Atayı
Hasan Ali Yücelim, hala yerin dolmadı.
Yeni yetişen nesil, eseriniz olmadı.
Gerici, bağnaz, yobaz, yeni bir nesil geldi...
..

Devamını Oku
Mevlani Ulusoy

Güzel yurdumun Bitlis ilinin Tatvan ilçesindeyim. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde Şube Müdürü olarak görev yapıyorum. Buraya geleli beş ay kadar oldu. Henüz yöreye ve insanına pek alışamadım. Açıkçası Tatvan’ı beklediğim gibi bulamadım. Kim bilir, belki ilerde zamanla severim. Asla önyargılı değilim. Şimdilik bunun nedenlerini irdelemek istemiyorum. Her şey zamanla değişime uğrar. Yaşamın dinamiğidir değişim. Buna içtenlikle inanıyorum.

Ekim ayının son günleriydi. Cumhuriyet Bayramı yaklaşmıştı. Bir sabah saat 6.00 da kalktım. Elimi, yüzümü yıkayıp tıraş oldum. Takım elbisemi giydim. Çantamı alarak öğretmenevinin oyun salonuna indim. Çay ve simitle kahvaltımı yaptım. Üşümüştüm. Bir çay daha içip ısınmaya çalıştım. Öğretmenevinin penceresinden bir süre Van Gölü’nü seyrettim. Göl, hafif dalgalı, ışıl ışıl ve sakindi. Gölde yaban ördekleri yüzüyor, martılar uçuyordu. Nasılsa dalıp gitmişim. Aradan ne kadar zaman geçti, bilemiyorum. Feribotun uzaktan çalan düdüğü ile kendime geldim. Radyoda yanık bir uzun hava çalıyordu. Ses sanatçısı türküyü çok güzel söylüyordu. Bir sigara yakıp türküyü dinlemeye başladım. Ne zaman bir türkü duysam, hemen dinlemeye başlarım. Nedense türkülere vurgunumdur.

Çok geçmeden öğretmenevi hareketlendi. Resepsiyonda adını bilmediğim bir görevli oturuyordu. Bir başka görevlide lobide temizlik yapıyordu. Kimi öğretmenler okula yetişme telaşı içinde acele ediyorlardı. Bazılarıyla selamlaştık, birbirimize iyi mesailer diledik. Bu sırada birkaç öğretmen çay ve açmayla kahvaltısını yaptı. Az sonra onlarda öğretmenevinden ayrıldılar. Öğretmenevi giderek tenhalaştı, artık yapayalnızdım.

Kafam köyde görev yapan öğretmenlere takıldı. Kim bilir, ne zorluklarla boğuşuyorlardı. Hangi acıların içindeydiler? Köylülere ve çocuklara bir şeyler öğretip mutlu olabiliyorlar mıydı? Köy öğretmenliği deneyimim olduğundan onlara yönelik neler yapılabileceğini sorguladım. İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü olarak tutumumuzu olumlu ve yeterli bulmadım. Burada mesleki etik ilkelerinin yerleşmediğini, kurum kültürünün oluşmadığını ve insan kaynaklarının önemsenmediğini tespit ederek işe nereden başlamak gerektiğini düşündüm. Kendimce bir takım sonuçlar da çıkardım. İlerde bunları ayrıntılı bir şekilde yazıp meslektaşlarımla paylaşmayı çok isterim. Ne diyelim, kısmetse olur! Şimdilik bazı şeyleri zamana bırakıyorum. Günü geldiğinde gereğini yaparım.
..

Devamını Oku
Vehbiye Yersel

Cumhuriyet ilkokulunda kartopu
Cumhuriyet ilkokulunda bir yıl çalıştıktan sonra,Müdür yardımcısı kadrosu verildi,Müdür Beyin öğretmenlerden birini önermesi gerekirdi.bir de dışardan müracaat edenler varsa aralarından md. Kimi isterse o seçilecekti.
Bana müdür beyden teklif geldi,önce istemem dedim,ama müdür bey beni çok istiyordu,dilekçemi verdim.emir gelinceye kadar da hem idari işlere baktım, hem sınıfımı okuttum,iş biraz uzamıştı. Meğer bu görevi isteyenlerden benden daha kıdemliler vardı,bunlardan birisi bakanlığa şikayet dilekçesi vermiş, benim hakkımda. 3 ay içinde emir geldi, 3 aylık makam ücretim toptan ödendi,ve o zaman müdürüm bana olanları anlattı,gerekçe olarak ben daha kıdemliyim demiş.
Kıdeme değil başarılarına göre insanları değerlendiriyoruz cevabı verilmiş o kişiye.
O yıl çok kar yağdı,bir de kar yetmiyormuş gibi, afet sayılabilecek kasırga oldu, binaların hastanenin okulların çatıları uçtu,dükkan ve iş yerlerindeki,levhalar tabelalar uçtu,kıyamet koptu sanki, kasırganın dinmesinden bir kaç gün sonra yerdeki karlar yumuşacık,öğrenciler arasında teneffüste dolaşıyorum,kartopu atanlar oldu,birbirlerine,karın içinde kum varmış ki öğrencinin gözü kızardı,
Ama kanlanma yok. Ufak bir kızartı. Al başına belayı.sınıf öğretmeni, nöbetçi öğretmen,ben hepimiz okul bahçesindeyiz. Ama 1200 öğrenciyi zaptetmek kolay olmasa gerek.
Üzerimize düşeni yapmıştık.
..

Devamını Oku
Metin Duran

Önce kalem tutmayı öğretirler
Sonrada okumayı yazmayı
Anlatırlar yılmadan usanmadan günlerce
Öğretirler bize düzgün konuşmayı...

Koşarlar bize bilgi vermek için
Aydından Afyondan ankaradan
..

Devamını Oku
Kâmuran Esen

Sevgili Çocuklar;

Emekli olalı, yani sizden ayrılalı beş yıl oldu. Birlikte olduğumuz yıllar nasıl geçti, anlayamadım bile.Hani gördüğümüz kısacık rüyalar vardır ya; işte öğretmenlik yıllarım, o rüyalar gibiydi. Çok uzun yıllar sürmesine karşın, bana bir gün gibi kısa gelmişti. Çünkü, mesleğimi ve sizleri çok seviyordum..

Hiç unutmam:Mudurnu’nun Karataş Köyü İlkokulu’nda öğretmendim. Bir kış sabahı uyandığımda, yerde birikmiş yarım metreden fazla karı görünce telaşlandım. Ben şimdi okula nasıl gidecektim?

Binbir güçlükle okula gelebildik. Hepinizi, o soğukta, okulun önünde buldum.Omuz omuza vermiş, yerdeki karları çiğniyordunuz. Hem de ayaklarınızdaki lastik ayakkabılarla. Arabamızın okulun önünde rahat dönebilmesi için, arabaya yol açıyordunuz. Ayakkabılarınızın içine karlar dolmuş, ayaklarınız ıslanmıştı. Hatırladınız mı?
..

Devamını Oku
Ayhan Işın

Arzu’nun babası son eşyaları da kamyona yüklemişti. Kemal, babası annesi çok üzgündüler. Hiç bir zaman ayrılmamışlar çocuklukları bile beraber geçmişti. Seneler var dı ki bu kadar maddi sıkıntıları olmamıştı. Her zaman birbirlerine destek olmuşlar. Baba evlerini terk etmemişlerdi ama artık dayanacak halleri de kalmamıştı. Fakat çok ta uzak değildi şehir. Gidip gelmek mümkündü. Sabah bir minibüs gider akşam döner di. İş iyi olunca orada ev tutmak daha akıllıca gelmişti. Hem seneye Arzu’da Kemal’de Üniversite için dershaneye başlayacaklardı. Şehirde ev iki aile içinde bir avantajdı. İki aile birbirlerine sıkı, sıkı sarıldılar, helalleştiler. Arzu ile annesi kamyonun önüne oturdu, babası kamyonun kasasına. Kemal’lin annesi kamyon giderken, bir kova su döktü ve su gibi gidin su gibi gelin diye dilekte bulundu. Kemal kamyonun arkasından gücünün tükendiği yere kadar koştu. Gözlerinde yaşlar boşalıyordu. Hem arkadaşı, hem de sevgilisi gidiyordu. Bir an kendini yapayalnız boşlukta hissetti içi ürperdi. Yüreğinde bir sızı çız etmişti.
……………. Arzu yol boyunca ağladı. Annesi onu teselli etmek için hafta sonları ‘Kemal gelir yine oynarsınız’ diyordu. Ama nafile gözyaşları dinmek bilmiyordu. Tam kavuşmuşken duygularını açmışken, bu ayrılık hiçte iyi olmamıştı. Kemal’in kokusu sanki buram, buram yanı başından geliyordu. Ama söz vermişlerdi, bitmeyecekti aşkları. Yüce dağın karları erimeyecekti, Aşklarını sonsuza kadar saklayacaktı.
……………… Kemal’le Arzu ertesi sene dershaneye başladılar. Hafta sonları beraber dershaneye gidiyorlar. Kemal Cumartesi akşamları Arzu’larda kalıyor. Beraber ders çalışıyorlar. Bazen göz, göze geliyorlar, dakikalarca gözlerini ayıramıyorlardı. Arzu’nun annesi bu durumu fark ediyor ama ses çıkarmıyordu. Çünkü Kemal’i çok severdi. Hiç yanlış bir hareketini görmemişti. Bu konuyu Kemal’in annesiyle de konuşmuşlardı. Kemal’in annesi onlar kardeş gibi büyüdüler zannetmem ama aşk bu bellide olmaz böyle bir şey olsa kabul eder misin? Diye sormuştu. Oda babaları kabul ederse niye olmasın Kemal’den daha iyisini mi bulacağız diye konuşmuşlar ama daha çok erken önlerinde üniversite var. Belki kazanamazlarsa düşünürüz demişlerdi.
………………. Üniversite sınav sonuçları gelmiş, Arzu İstanbul’da Ziraat Fakültesini, Kemal Ankara Veteriner Fakültesini kazanmış sevinçleri kursaklarında kalmıştı. Kader yine ayıracaktı. Dört yıl ayrı kalacaklardı. Ama onlar dayanacaklar bitirecekler ve güzel kasabalarında hizmet edeceklerdi. Böyle karar almışlar ve okuldan sonra sonsuza kadar beraber olacaklardı. Babalarıyla ayrı, ayrı gittiler kayıtlarını yaptırdılar.
……………… Kasabalarındaki okulda öğretmenler hem mezuniyet, hem de üniversiteye girenler için bir eğlence düzenlemişlerdi. Onlarda katıldılar bir kenarda oynayanları seyrediyorlardı. Garip bir hüzün vardı içlerinde. En son bir dans müziği eşliğinde öğretmenleri dans ediyorlardı. Birden Kimya öğretmenleri yanlarına geldi. Haydi, çocuklar siz niye dans etmiyorsunuz dedi ve zorla onları dansa kaldırdı. Onlar bu güne kadar böyle bir ortamda hiç bulunmamışlar dans bile etmeyi bilmiyorlardı. Ama öğretmenleri onlara gösterdi. Elleri ayakları karışmıştı. Kemal Arzu’nun ayaklarına basıyor. Arzu hep ayaklarına bakıyor. Birbirlerinden uzak duruyorlar. Bir türlü beceremiyorlardı. Sonra Arzu Kemal’le yaklaştı, artık çok yakındılar. Kemal’lin nefesini, kalp atışlarını bile duyabiliyordu. Şimdi uyum sağlamışlar sahnede kuğu gibi süzülüyorlardı. Artık öğrenmişler. Müziğin ve ahengin büyüsüne kapılmışlar. Kırk yıldır dans edebiliyorlarmış gibiydiler. Öğretmenleri onları alkışladılar. Kemal’de Arzu’da çok utanmışlar, yüzlerinden ateş çıkıyordu sanki! Ama dans etmeye devam etiler, çünkü dans etmek harika bir duyguydu. Arzu ve Kemal yaşadıkları her şey gözlerinin önünden geçti. Birbirlerini öpmek istediler ama burası küçük bir yerdi, dans etmeleri bile bayağı konuşulacaktı. Zaten öğretmenleri istemişti. Bahaneleri hazırdı masum bir dans. Müzik de bitmişti. Birbirlerini alkışladılar ve yerlerine döndüler. Kimya öğretmenleri yanlarına geldi. Bak nasıl oluyormuş çok şahane dans ettiniz, birbirinize de çok yakışıyorsunuz dedi. Sakın ayrılmayın bence demişti. İkisi de soğuk terler döktüler öğretmenleri böyle düşünüyorsa kim bilir. Başkaları ne düşünürdü. Ama zaten onlar çocukluktan beri beraberdiler. Korktukları gibi bir şey olmadı, hiç laf çıkmadı. Ama kasabalı onların evlenmesi için içlerinden geçirir, inşallah gerçekleşir derlerdi.
………………İkiside kasabada, şehirde çok güzel günler geçirdi. Artık okullarının açılmasına üç gün kalmıştı. Yalnız beraber bir gün geçirmek istiyorlardı. Her zaman aileleriyle birlikte gittikleri, deniz kenarına gitmek yüzmek ve piknik yapmaya karar verdiler. Akşam ailelerine ertesi gün arkadaşlarıyla buluşup bir yerlere gideceklerini söylediler izin aldılar. Gidecekleri yerden sabah bir minibüs geçer ve bir kasabaya gider dönüşte ancak akşam mümkün olurdu. Sabah erkenden kalktılar yanlarına biraz ekmek üzüm, peynir, domates, salatalı ve bir bidon su alarak çıktılar.
………………Minibüse bindiler şoföre akşam bizi unutma diye tembih etiler ve orada indiler. Burası harika bir yerdi zeytin ağaçları sahilde denize yakın çınar ağaçları var, muazzam bir kumsal kuytu bir koydu. Vardıklarında hafta arası olduğu içinde kimsecikler yoktu. Güzel bir gün olacaktı. Önce soyundular denize girdiler uzun, uzun yüzdüler şakalaştılar sonra eski günlerden bahsettiler yüce dağdan, sakladıkları gözyaşlarından yağmurda öpüştükleri o harika günden. Sonra denizin kumları okşadığı yerden kâh koşarak, kâh yürüyerek harabelerin olduğu yere geldiler. Aileleri harabelere girmemeleri için hep uyarırlardı. Onlar bu gün oraya gireceklerdi. Önce tereddüt ettiler sonra taşların üzerinden yürümeye devam ettiler. Dev gibi kayadan kesilmiş duvarlar bazı heykel parçaları testi kırıkları sanki ayak basılmamış gibi otlar bitmiş. Roma kemerleri gibi ardı ardına dizilmiş sütunlar vardı. Bunları arasında belki iki yüz yıllık beklide daha eski keçiboynuzu ağacı duruyordu yorgun bir hali vardı. Dibine geldiler keçiboynuzlarından yemeye başladılar. Kemal çakısı ile bir şeyler yapmaya çalışıyor. Arzu da keçiboynuzunu kemirmeye çalışıyordu. Kemal bağırdı. Nihayet bitti. Arzu bak ne yaptım. Bir kalp ve içinde AK yazıyordu. Niye daha önce düşünemedim. Evet, bizim sevgimiz saf ve temiz yani AK, yani beyaz! Ama ağaç için üzüldüm gövdesinde bir yara açtım. Canı acımıştır. Arzu boş ver bizim sevgimiz onu iyileştirir. Haydi, kıyıya yürüyelim bak orada bir yapı var. Bak çatısı cami kubbesi gibi yapılmış. Arzu bak çok güzel bir resim var içinde. Evet, bir erkek bir kadın erkeğin elinde sanırım defneyaprağı var. Kadına veriyor. Kadında çok güzel hop, hop benden güzel mi? Kemal hiç Arzu’ya böyle bakmamıştı. Arzu minyon yüzlü kaşları alınmış gibi incecik uzun, uzun kirpikleri, kahve renkli gözleri, biraz yukarı kalkık burnu, dolgun dudakları, ufacık ağzı, beline kadar uzanan saçları, ince beli dolgun kalçaları uzun düzgün bacakları, esmer teniyle sanki bir ressamın tuvalinden çıkmış gibiydi. Niye hiç aklına gelmedi diye hayıflandı içinden. Ama zaten hep aklında gözleri kalmıştı ışıl, ışıldı. Baksana senden çok güzel o kadın ama bence bin yaşında vardır. Seni ben bir elime alırım görürsün güzelin kim olduğunu. Heh işte buradaki erkek hem senden güçlü hem de yakışıklı. Kemal böyle bir tepki beklemiyordu. Ama benim kadar sana âşık değil, dedi ve Arzu’nun belinden çektiği gibi dudaklarına yapıştı. Arzu ne olduğunu anlayamadan, Kemal’in sıcak ve şehvetli dudaklarını öpmeye başlamıştı bile. Çok uzun bir süre seviştiler ve zamanın nasıl geçtiğini bile düşünmediler. Arzu arada duvardaki resme gözü takılıyor. Sonra öpmeye devam ediyordu. Sanki onlarımı seyrediyorlardı. Bir ara duvardaki boşluğa gözü takıldı. Herhalde şömine gibi kullanmışlardı duvarda isler siyahlaştırmıştı. Bu sevgililerin evlerinin bir bölümüydü herhalde kim bilir ne şehvetli akşamlar geçirmişlerdi. Kemal hala öpüyordu artık o harika kokuyu da duymaya başlamıştı. Bu iki tenin birleşmesinden çıkan, bazıları için kötü kokuyor diye bileceği ama onun için leylaklardan bile güzel kokan harika bir kokuydu. Arzu ve Kemal artık yorulmuş duvara dayanmışlar, dileniyor dinleniyor sevişiyorlardı. Harika bir gündü bitmesini istemiyorlardı.
..

Devamını Oku
Yusuf Değirmenci 3

Gönüller başka ister,diller başka konuşur
Böylesi insanlarla, birlik nasıl oluşur

Bir bütündür sanılır, bu yamalı cemiyet
Milyonları inletir, düzenbaz hakimiyet

Çocuklar okullara öğrenmeye gelirler
..

Devamını Oku
Hasan Arıcan

Bir sözüm var öğretmenler gününde
Yürüyelim Atatürk’ün izinde
Vatan için yapılması gereken
Tüm gençliğe hitap eden sözünde

Gençliğimiz öğretmene emanet
Eserleri onlar olacak elbet
..

Devamını Oku
Lütfi Şahin

Bana okumayı öğrettin,
Bakmaktan çok görmeyi bellettin
Bana sevmeyi sevdirdin
Canım gibi sevdiğim sensin.


Öğretmenler baş tacıdır
..

Devamını Oku
Fikri Özen

Sen cansın canansın
Sen bir evlatsın
Sen gururumsun
Sen umudumsun

Öğretmenim benim
İlk göz ağrım benim
..

Devamını Oku
Murat Arıcı

Eylülde sararan yapraklarla beraber,
Öğretmenler vurulur, boş tarlaların ıssızlığında.
Ve düşünür öğretmen, ölümle yaşam arasında:

Kim, neden sıkmıştır kahpe kurşunları, kahpece?
Yarar kurşunların sesi, karanlığı bir gece.
Akan her damla kan, yaklaştırır ölümü.
..

Devamını Oku