Yurt ve dünya sorunları üzerinde düşünmek, düşündüklerimizi sözlü ve yazılı olarak açıklamak ve toplumun çeşitli kesimlerine yaymak yasal, meşru bir haktır. Çağdaş, demokrat, Atatürkçü bir insan, yurttaş ve öğretmen olmanın gereğidir. Bu yurt ve ulusa sevdalı olmamızın sonucudur.
Türk öğretmeni de bir insan ve yurttaştır. Düşünüp fikir, görüş ve projeler üretecektir, üretmek zorundadır. Çünkü, öğretmenin yaptığı kamu hizmeti, yetiştirdiği öğrenciler ve geliştirdiği ilişkiler ağı yani eğitim dinamik bir süreçtir. Öğretmenin düşünmesinden asla korkulmamalı, aksine onu destekleyerek yüreklendirip özendirilmelidir. Öğretmenin düşünmesinden; en başta çocuklarımız, ülkemiz, toplumumuz ve demokrasimiz kazançlı çıkar. Cumhuriyetimiz ve demokrasimiz öğretmenle gelişir, derinleşir, güzelleşir ve yeni boyutlar kazanır.
Eğitbilim (Pedagoji) diye bir bilim vardır. Eğitimin amaçlarını, ilkelerini, yöntem ve düzgülerini inceleyen ve eğitim çalışmalarını kurallara bağlayan bir bilim olduğu doğrudur. Hatta, öğretmenlik sanatı, uygulaması ya da mesleği için gerekli bilgi ve becerileri kazandıran bilim dalı olması yönünden de çok önemlidir. Ancak, dünyanın her ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de eğitim, devleti yöneten bürokratik ve siyasal kadroların rengini taşır, sosyal, ekonomik ve kültürel yapılardan soyutlanıp ele alınamaz. Eğitim olgusu, ülkemizin içinde bulunduğu genel düzenin bir uzantısıdır. İçinde yaşadığımız bu genel düzene temelden çatıya kadar bağımlıdır. Genelde eğitimin sorunları, özelde ise öğretmenlerin ve öğrencilerin sorunları, toplumun genel sorunlarıyla iç içe olup kaynaşıktır. Toplumun genel sorunlarına akılcı, gerçekçi ve doğru çözümler getirildikçe bizim sorunlarımız da kolayca çözülecektir. Yapılan bunca çalışmalar geniş halk kitlelerinin yararına ve toplumsal adalete uygun olacaktır.
Çağımız ve ülkemiz hızlı bir değişim yaşamaktadır. Bilim ve teknoloji sınır tanımamakta ve çağa damgasını vurmaktadır. Daha önce elde edilen bilgiler hızla eskimekte ve yeni bilgiler üretilmektedir. Yarın öğreneceğimiz daha az şey kalacaktır. Televizyon, video, CD, bilgisayar ve internet toplumsal yapı ve kurumları değişime zorlamaktadır. Toplumumuz bilgi bombardımanına tutulup, büyük bir şok dalgasıyla karşı karşıya kalmıştır. Oysa, çağımızda buna rağmen, eğitim yine de evrensel değildir. Çünkü, toplumlar birbirinden çok farklı siyasal, sosyo-ekonomik ve kültürel düzeylerde bulunmaktadır. Dünya ölçeğinde ülkelerin eğitim sistemleri farklı özellikler taşımaktadır. Henüz bütün insanlığı kucaklayan evrensel bir eğitim sistemi de ortaya çıkmamıştır. Bunun içindir ki; eğitim evrensel olmadan önce ulusal ve toplumsal bir olgudur. Bu nedenle yurt ve insan gerçeğine dayanmak zorundadır. Gerçeklere gözümüzü kapayarak Fransız değil Japon eğitim modelini de alsak boşunadır. Eğitim tarihimiz bunun olumsuz örnekleriyle doludur. Her sorunumuzda olduğu gibi çağın gelişmelerini dikkatle izleyerek, eğitim sorununda da hareket noktamız Türkiye gerçekleri olmalı, Türk insanı ve toplumunun gereksinimleri temel alınmalıdır.
Bugün Türk Eğitim Sistemi örgün ve yaygın eğitim alanında küçümsenmeyecek bilgi, deneyim ve birikime sahiptir. Okulöncesi Eğitimden Sekiz Yıllık Kesintisiz Zorunlu Temel Eğitime (İlköğretim) , Ortaöğretimden Yükseköğretime ve Çıraklık Eğitiminden Halk Eğitimine çok önemli mesafeler almıştır. Sorunlarımız yok mudur? Elbette vardır. Bazı sancılar içinde kıvransak da, çıkmazları yaşasak da gelecekten asla umutsuz olmayalım. Eğitimin yönünü her yıl biraz daha çağa, ileriye ve halka doğru çekmeli, Atatürkçü eğitim anlayışından uzaklaşmalara fırsat verilmemelidir. Eğitim kurumlarımızda bilimin ve aklın aydınlığında eğitim yapılmalıdır. Öğretmenler mesleki, ekonomik ve moral açısından güçlendirilmeli, öğrencilerimizle birlikte baskıdan uzak, özgürlükçü, barışçı ve demokratik bir ortama hızla kavuşturulmalıdır. Öğrenciler eleştiri ve tartışma ortamına çekilerek edebi, sanatsal ve bilimsel yapıtları okumaya alıştırılmalıdır. Ezbercilik ve aktarmacılık yönteminden süratle vazgeçilmelidir. Gözleme, araştırmaya, incelemeye, yaratıcılığa ve üretkenliğe dönük eğitim-öğretim süreçlerine ağırlık verilmelidir. Yaratıcı toplum yolunda eğitim için etkinlik gösteren bütün öğretmen ve öğrenciler çeşitli şekillerde eğitsel amaçlarla ödüllendirilmelidir. Bu yönde de olumlu çabaların olduğunu mutlaka izleyip görmekteyiz.
Dünya ve ülkemiz nereye doğru gidiyor? Çağımızda ve ülkemizde neler yapılmak isteniyor? Bu sorular kapalı değil elbet. Nereye gidildiği ve ne yapılmak istendiği açıkça bellidir. Eğitimciler dünya ve yurt sorunlarını doğru anlamaya çalışmalı, insanımızı haksızlıklara, yolsuzluklara, adaletsizliklere tavır koyan, kendisi ve toplumuyla barışık, gerçekleri ve hakkını arayan bireyler durumuna getirmelidir. Akıl, bilim ve çağa ters düşmeden eğitim daha da geliştirilip, derinleştirilmelidir.
Türkiye’nin eğitim potansiyeli her türlü olumsuzluğu ortadan kaldıracak güçtedir. Öğretmenlerin çoğunluğu Cumhuriyet, Atatürk, bilim, yasa, emek ve halk taraflısıdır. Öğretmenlerin tavırları her zaman böyle olmuştur, bundan sonra da böyle olacaktır. Bazı çevreler ne yaparsa yapsınlar, öğretmenler eğitimi halka doğru çekecek, tarihsel ve toplumsal uyarma görevlerini sürdüreceklerdir.
..
Öğretmek hayaliyle yola çıkarlar
Yolları üstüne çıkan ve konan banketler
Koyanları sorarsan gösterişci öğretmenler
Gerçek öğretmenler kurbetteler
Makam mansıp istemez gerçek öğretmenler
Öğretmesini bilmeyenler idareciliğe hoplarlar
..
Anneler,
nerelerdeydiniz? ! ...
Babalar,
çok muydu telaşeniz? ! ...
Öğretmenler,
..
ÖĞRETMENLER GÜNEŞİ
Bitsin bu cadde ve sokaklardaki
Savaş ve kan
Dağılsın kara bulutlar
Açsın öğretmenler güneşi
..
Eğer
Bilimin yanına inancı koymazsanız eğer,
Anarşist üretir eğitim ve öğretmenler.
Berlin, 5 Eylül 2010.
..
Bir güz geçti üzerinden ve bir yaz ateşiyle kavuran başakları..Bir ceket ve el örgüsü bir kaşkol senden geriye kalan..Bir de...tabaka,tesbih diyemem ama,bir oda dolusu kitap ve hatıran,senden miras bana..Öğretmenler günün kutlu olsun hocam...babam...
..
Bugün yirmi dört kasım sözde bizim günümüz
Boş vaatler dinleriz çözülmez sorunumuz
Çocuklar ders yorgunu haklı değil ünümüz
Doğru söyler öğretmen bizde Aklın yolu var
Öğretmenler günüdür yine nutuk dinledik
Sıralandı vaatler sandılar ki biz yedik
..
haznesine ispirto koyup,
gazocağını pompalardı,
benden büyük olduğu için,
yemeği Mustafa Abi yapardı
yemek dediğimizde genellikle bulgur aşı
çeşni olsun diye arada bir de kumpir doğrardı
..
................Senden ırak ama senin yanında, verdiğin dersleri izliyorum öğretmenim.
Yazdığın nazımların Sevgili hayranıdır
Hece denizlerinde kalemin seyranıdır
Öğrettiğin mısralar risalin bayramıdır
Kelamını visale nakşet/sen öğretmenim
..
Birinci vazifen okulun kapısını açmak öğrencileri içeri almak ve sobaları yakmaktır.
Unutma bu süpürge senin en kıymetli hazinendir.
Okulda dahi seni bu süpürgeden mahrum etmek isteyecek bir nübetçi öğretmen olacaktır.
Bir gün kendini müdafaa mecburiyetine düşersen kavgaya başlamak için memuriyetini düşünmeyeceksin.
Bu kavga her an kafa kırmaya dönüşebilir.
Kanun ve krallığına kastedecek öğretmenler bütün okullarda emsali görülmemiş bir dövüşün galibi olabilirler.
Cebren ve hile ile size iş yaptıramazlar.
..
Öğretmenler odasına ilk girdiği günü hatırlıyorum. Çok mahcup, sıkılgan ve tertemiz yüzüyle. Gözünü dört yana gezdirerek sanki bir tutunacak dal arar gibiydi.
Sanıyorum onun bu doğal ve temiz yüzü yaklaştırdı beni ona. Sanki bir kardeşim gibi hissettim onu. Onunla başlayan bu sessiz iletişim sanıyorum yıllarca sürecek dostluğun bir ifadesi olacaktı.
Zaman öyle hızlı geçti ki… Onun ve benim her türlü sorunlarımız karşısında benim en samimi sırdaşım olmayı başarabildi.
Öğretmenliği, en samimi bir atmosferin en engin paylaşımı gibiydi. Onun gençliğinin verdiği heyecan, okulumuzdan aldığı destek ve katkılarla gün geçtikçe pişiyordu.
Yeşil gözleriyle, kendisi içindeki üretim ateşinin yegâne temsilcisiydi. Devamlı üretmek, devamlı yararlı olmak düşüncesi onu tempolu koşu yarışçısı yapmıştı. Öyleki yerinde duramıyor, elinden gelse yanlış bulduğu her şeyi kökten değiştirmek istiyordu.
Enerjisini, futbol sahalarında atamamış bir sürat koşucusu idi o.
Edebiyat onun her şeyi idi. Çünkü biliyordu ki insanı insan yapan bütün değer yargılarının müteşebbisi edebiyat idi. Konuşmak, fakat çok iyi konuşmak. İnsan olduğunun değerini hissettirerek insanlarla iletişim kurmak vazgeçilmez değerlerindendi.
..
İnsana sevmek yaraşır
Sevilmek yakışır insana
Bir öğreten olmalı öğretecek
Sevmeyi,sevilmeyi öğretecek
Öğretmenler bulunmalı
Şefkati ve sevgiyi şılayan
..
Öğretmenler gününü kutluyalım biz bize
Öğreti bize atam unutulmaz ki bu günler
Şarkı şiir ler yazdık biz öğrendik yazıyıla
öğretmenler günününü kutluyalım bereber
Baş öğretmen atatürk öğreti bıraktı yazı
Gelecekte öğretmen kutsal meslek vatana
..
Masum vasıflarıyla, öğrenciler günüm var,
Bizler de hiç olmasak, boş kalır koridorlar…
Eğitim yuvaları, bizim için açıldı,
Öğretmenler vesile, cehalet kaldırıldı…
Öğrenciler gelecek, sevgi ve saygı demek,
..
Köpeklerde can taşır, bu hiç mi düşünülmez?
Yukarıda ALLÂH(c. c.) var, zalim niçin fark etmez?
Muhtarlara iş düşsün, hoca görevli olsun,
Öğretmenler eğitsin, bir zulüm durdurulsun…
Merhamet mutlak gerek, çünkü bize dönecek,
..
Darende İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile Darende Kültür ve Sanat Derneği işbirliğinde düzenlenen ve 21 Haziran 2012 tarihinde beşincisi yapılan “Şair Öğretmenler ve Şiir Dinletisi”ne davet edilenler arasında bendeniz de vardı. 21 Haziran öğleden sonra saat ikide dört şair arkadaşla -Kahramanmaraş’tan Mustafa Okumuş, Göksun’dan Mahir Başpınar, Afşin’den Haşim Kalender, Elbistan’dan Hanifi Kara- birlikte programa katılmak üzere Haşim Kalenderin kullandığı arabayla yola çıktık.
Daha kısa olması hasebiyle Büyük Yapalak üzerinden Darende’ye varmamız uzun sürmedi.
Şiir dinletisinin ev sahipliğini İlçe Milli Eğitim müdürü Necati Tarak Bey yapmaktaydı. Kendisi de bir şair olan Necati Bey, ilçeye geldiğimizi haber alınca, makamına davet ederek hepimizle ayrı ayrı ilgilendi. Program gereği protokol ziyareti yapılacağından, şair arkadaşlarla birlikte belediye başkanlığına geçtik.
Belediye başkanı İsa Özkan tarafından oldukça sıcak karşılandık. Tanışma faslında Elbistan’dan geldiğimizi söyleyince söz haliyle -7 Haziran’da vefat eden- Abdurrahim Karakoç’a intikal etti. Kendisinin de cenazeye katıldığından ve başbakanlık müsteşarı ile vekilimiz Mahir Ünal’ın ilgi ve alakasından bahsetti. Çaylardan sonra, birer de kahve içmeden bırakmayacağını söyleyen başkanın bu ikramını da kabul ettikten sonra müsaade isteyerek, kaymakam beyi ziyaret etmek üzere belediyeden ayrıldık.
Hükümet konağına vardığımızda kaymakam Mehmet Aktaş Bey’i, biz şairleri bekler bulduk. Aktaş’ın şaire ve şiire dair yaptığı güzel yorumlardan ve karşılıklı mütalaalarla geçen hoş sohbetten sonra izin alarak, Necati Bey’in görmemizi istediği Tohma çayı istikametine yöneldik. Havasından mıdır, suyundan mıdır bilemem, Darende’de her karşılaştığımız insan Yunus yüzlü, derviş gönüllü geldi bana.
Kanyonun bittiği köprü tarafından girdiğimiz Tohma çayı, ilk defa gören şairleri büyülemişti. Yaz-kış 22 C˚ sıcaklığındaki üç kudret havuzunun sıralanmış tahliye oluklarından akan su adeta Tohma çayına ha gayret diyordu… Çokça fotoğraf çektirip, uyandırdığı intibaı birbirimizle paylaşarak Somuncu Baba külliyesinin oradan çıktık. Tohma gezimiz böylece son buldu. Yanlış söyledim galiba, son bulan gezi değil, sadece bu bölümdü. Sağolsunlar, Necati Bey’in rehberliğinde “Hasan Gazi türbesi”ni/“Şehitlik abidesi”ni gezmek için arabalara bindiğimizde, Haşim Kalender “İkindi namazını kılsak da geziye öyle devam etsek! ..” dedi. “Az sabır hepsinin üstesinden gelir” sözüme rağmen, Kalender’in memnuniyetsizliği yüzünden okunuyordu.
Darende’ye hakim, “Şehitlik tepesi” denilen bir tepede inşa edilmiş olan Hasan Gazi türbesine/Şehitlik abidesine vardığımızda, çevresinin ismine yakışır bir şekilde düzenlenmiş olduğunu ve iki bayrak direğinin üzerinde kocaman iki bayrağın dalgalandığını gördük. Necati Bey’in anlattığına göre, Seyit Hasan Gazi; Hz. Peygamber’in torunlarından Hüseyin Gazi’nin kardeşi, Seyyit Battal Gazi’nin amcası ve kayınpederi olup Abbasiler döneminde Zengibar kalesinin kuşatılması sırasında şehit olmuştur (Miladi 830) .
..
Bir “24 Kasım Öğretmenler Günü”
Araladım zaman perdesini
Şöyle bir baktım geçmişe
Ayaklarınız başım üstünde gördüm sevgili öğretmenim.
Siz ışık saçsın diye Anadolu’nun karanlığına gönderilen
Cehalete karşı genç idealist bir savaşçı
..
HAYDİ ÖĞRETMENLER OKULA
Hani hoca Camideydi, Öğretmenler okulda,
Öğretmenler atanmamış, kalmışlar yarı yolda,
Onlar meslek aşıkları, gözleri yoktur pulda,
Hadi Öğretmen okula, yeter artık durdunuz,
..
ÖĞRETMENLER
Çok sevdiğim, inandığım bir sözdür,
Beşikten mezara kadar bıkmadan oku
Bilgi beşiğidir okul, ilmin özüdür,
Eşiğinden sende geç var eyle yok’u.
Kutsal kişidir öğretmen var eder yok’u.
..
Ben Öğretmenken: 12/ FEVZİ GÜNENÇ
Çocuklar bozacak, biz yapacağız
Yıl 1966… Gaziantep’in Şehreküstü Mahallesindeki eski adı Yeni Okul olan Ahmet Çelebi ilköğretim Okulunda öğretmenlik yapıyorum. Son dersten bir önceki dersteyiz. Dersimiz resim-iş…
El işlerinden örnekler yapmış çocuklarım. Uçak maketi yapan da var, nakış gergefi yapan da. El arabası, mukavva ev, yamalı sofra, minik kilim vb…
..