AHMET KEMAL ÖĞRETMENLER GÜNÜ ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL ÖĞRETMENLER GÜNÜ ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

02.06.15

Dün bir silindir gibi geçti üzerimden. Bir gün önce watsaptan herkese oruç tutmayı salık verince ben de oruca niyet ettim. Niyet ettim etmesine ya sahura kalkmamış, bir akşam evvel sütkardeşimin evinde akraba toplantısında yediğim ağır yemeği hazmedememiş – babamın deyimiyle- suyunu verememiştim.
Erkenden provaya çağırılmam benim boş günümü tutmuştu. Yıkandım, takım elbisemi giyindim. Bu yıl öğretmenler günü dışında takmadığım kravatımı taktım. Kravatım okul aile birliğini öğretmenler günü hediyesiydi. Koyu takım elbisenin üstüne kırmızı siyah şeritliydi.
Kente gittiğimde hava sıcaktı. Az kalsın bayılacaktım. Bir markete girdim. Su alacaktım fenalaşırsam orucumu bozarım diye niyetlendim. Yiyecek malzemesi aldım. Cami avlusuna gittim. Bu tarihi caminin avlusu serindi. Beni kendime getiren klima sistemi vardı burada. Gazetemi okudum. Namazı kılıp acele salona doğru yola çıktım. Güzel bir rüzgar çıkmıştı. Mimar Sinan köprüsünden karşıya geçerken oldukça serinledim.
Salona elinde naylon poşetlerle girdim. İkram edilen lokumları iftariyelik olarak torbaya indirdim. Provalar başlamıştı. 2. Sırada bir yerde oturdum. Telefonumun şarjı bitmişti. Şarj cihazını cebimden çıkararak prize taktım.
Enfes bir müzik çalışması vardı. Koro, solo ve düetle mükemmel bir provaydı. Ben bu provanın neresindeydim merak ediyordum. Hoca Hanım beni görmüş müydü? Bir ara o da neden sonra beni hatırladı. Prova için sahneye gelmemi istedi ama sonra unuttu. Öğrencilerin provasına devam etti.
Sahneye çıkınca tansiyonum düşmüştü. Unutulduğumu anlayınca aşağıya inerek yerime oturdum. Ben dergimi okumaya koyuldum kulağım sahnedeydi. İki işi birden yapmayı severdim. Burada aynı zamanda üç işi birden yapıyordum. Ve bundan kimsenin haberi yoktu.
Bir yandan şiiri nasıl okuyacağımı diğer yandan böyle bir gecede yanlış yerde olduğumu düşünüyordum. Nasıl yapmıştım bu yanlışı. Nasıl avlanmıştım. Bu etkinliğin berat gecesine rast geleceğini nereden bilebilirdim.
Vicdan azabı çekiyordum. Ertelenen İslami hayatı hatırlıyordum tekrar. Bu yaşa gelmiştim hala bu karışık hayatı yaşıyordum. Kendime bunu yakıştıramıyordum. Daha ne kadar oyalanacaktım. Bu durum nereye kadar sürecekti.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

MÜFREDAT VE HAYAT


Hayattan kopuk müfredat. İletişim adına saçma sapan, hayatta hiç işe yaramayacak bilgilerin zorla öğretilmesinin ne amacı var, ne mantığı. Tolumda iletişimsizlik kanser gibi şifasız bir hastalık haline gelmiş, biz kalkmış, onun yerine bir sürü saçmalıklar uydurmuşuz. Yazanın bile doğru dürüst bilemeyeceği, öğretmenin de neye yaradığını keşfedemediği bu papağanca ezberleri müfredata sokmuşuz.
Yalnızca bu mu? Daha yüzlerce hayattan kopuk, öğrenciyi eğitimden soğutan, akademisyen zırvaları eğitimi felç etmiş durumda. Zaten alabildiğine teorik olan eğitim bu yönüyle de iyice ütopik bir karaktere bürünüyor.
Sayısal dersler öğrencinin anlayamayacağı denli zorlaştırılıyor, sözel dersler ezbere mahkum ediliyor, öğrenci bu iki cendere arasında sıkışıp dururken, tek çarenin kopya çekmek olduğunu anlıyor ve bu can simidine balıklama atlıyor, biz öğretmenler de güya eğitim yaptığımızı sanarak aldanış içinde günlerimizi geçiriyoruz.
Şimdi biz bu çarpık müfredatın neresinden başlayalım; okullarda kullanılmaya kullanılmaya tahrip olmuş laboratuvarlar, kapısı açılmayan kütüphaneler, kullanılmayarak yıllanmış ve demode olmuş bilgisayar sınıfları eğitimimizin içler acısı halini ifade etmeye yeter.
Öğrenciye güvenmeyen eğitim kadroları onları sürekli suça itmiş, Allah’ın günü hakaretle karşılandığı için kendine güvenini kaybetmiş bir eğitim ordusu. Bu eğitim ordusunun pusulası yanlış, hedefi belirsizdir. Amacı saptırılmış, kendisi şaşırtılmıştır.
Hayattan ve hakikatten kopuk bir müfredat, hayatla fazla ilintisi olmayan dersler öğrenciyi şaşırtmaktan ve hayat karşısında çaresiz bırakmaktan başka yol bırakmamış, öğrenciyi yanlış yollara sapmaya mecbur bırakmıştır.
Bir türlü öğretilemeyen imla kuralları, noktalama işaretleri, değil en küçük bir mektup, bir dilekçe yazmayı beceremeyen öğrenci tip eğitimimizin ve anlı şanlı müfredatımızın başarısıdır. Aklına esenin yeni ders koyduğu, daha sonra bir faydası olmadığı anlaşılınca kaldırıldığı bu sistemin iflas ettiği artık anlaşılmıştır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KUR’AN KURSLARI VE EĞİTİMDE ŞİDDET

Kur’an Kursları’nda eğitim ne yazık ki hala medreselerin bozulduğu, beşik ulemalarının çoğaldığı yıllardan kalma, hiçbir pedagojik dayanağı olmayan, salt kaba kuvvete dayalı sistemde devam etmektedir. Özellikle yatılı kurslarda en sık başvurulan yöntem olarak hala bu ilkel metot sürmekte, Kutsal Kitab’ımızın öğretilmesi için gönderdiğimiz çocuklara Kur’an öğreten bu müesseseler evlatlarımızı Kutsal Kitap’tan soğutmaktadırlar.
Öğretmenliğe ilk başladığım yıllarda okullarda dayak hüküm ferma idi. Hele bizim öğrenciliğimizde hocalarımızın tek bildiği yöntem buydu. Hala hayattadır bu Hocalarımız. Dayaktan başka terbiye metodu bilmeyen zavallı eğitimciler, kendilerini hiçbir zaman sorgulamıyorlar, başka bir yöntem arama zahmetine katlanmıyorlardı.
İlkokul birinci sınıftaydım; öğretmenimiz Bedia Çelik öğrencisini çok severdi. Ben onunla okumayı sevdim. Eğitim benim için güzel bir dünya oldu. Ona minnettarım. 2. sınıfta başka bir öğretmen girdi dersimize. Adı Mehmet Tombuloğlu idi. Otoriter kişiliğinin bir parçası dayaktı. Şiir ezberletirdi bize. Okuyamayınca ellerimizi o kuvvetli sopayla kızartırdı. Olanca gücüyle nazik ellerimize vurur; bunu eğiticilik addederdi. Ben her gün ezberimi yapar, tahtaya kalkınca dayak korkusuyla şaşırır ve dayağı yerdim. Bu öğretmenimi hiçbir zaman hayırla yad etmedim. O Samsun’a tayin olunca pek sevindim. İlk öğretmenim İstanbul’a tayin olmuş, buna ben pek üzülmüştüm. Son iki yıl Salih Kulaç isimli oldukça demokrat bir öğretmenimiz oldu. Kişiliğimin gelişiminde onun katkısı çoktur eminim. Arkadaşlarımın kiracısıydı. Rahmetli olmuş. Onu hep hayırla yad ederim.
Orta okul ve liseyi bir İHL. de okudum. Dayak hükümferma idi. ‘Sopa cennetten çıkma’ derlerdi öğretmenler. Dayakçı bir Müdür’ü vardı. Odasında döverdi. Müdür yardımcıları hakeza. Sınıf içinde dayak atan öğretmenler en popüler öğretmenlerdi kendilerine göre. Eğitimin tek genel geçer aracı dayak yahut not tehdidi idi. Öğretmen sınıfa hakim olmak için not defterini çıkarır baskın sözlü yapardı. Zor sorularla öğrenciye sıfır vermek marifetti.
Ben de bu dayaklardan nasibimi aldım. Ailemde hep uslu çocuktum. Bu yüzden dayak yemedim. Babam en küçük ile en büyüğümüzü döverdi. Beni annem korur, zayıf olduğum için savunur, onun tabiriyle kayışları kendi yerdi. Babam bel kemeriyle döverdi. İlk okulu bitirdikten sonra laftan etkilendiğimi gören babam biz iki ortancaya dayak atmadı.
Yıllar geçti, öğretmen olduk. Sınıflara derse girmeye başladım; dayaktan nefret ediyor, öğrencilerimi seviyordum. Mezun olduğum okulda derslere girmeye başladım. Öğrenciler başıma üşüştü. Sevgimi belli ediyor, sınıflara hakim olamıyordum.
Ankara Elmadağ’da bir okula atandım. Orada da dayak hazretleri hükümferma idi. Öğretmenler sopa ile derse girerlerdi,’ soran olursa tahtada yazılanları gösteriyoruz öğrenciye diye söyleriz’ derlerdi. Ama kimse buna inanmazdı. Ben yine zor durumda kaldım. Sınıflarım gürültü içindeydi. Derslerimde öğretmen yok diye içeriye girerdi idareci ve öğretmenler. Sonra basit bir yöntem buldum. Ben de kaba kuvvete başvurdum. İtiraf ediyorum. Yaramaz öğrenciyi çağırıyor, suratına hafif darbelerle şamar vuruyor, öğrenciyi sever gibi tokatlıyordum. 10 bilemedin yirmi hafif vuruşla vuruyor,öğrencinin suratı kıpkırmızı oluyor, yerine geçen öğrenci bir daha şımarmıyor, uslu uslu oturuyordu.
Sordum ‘niye artık şımarmıyorsunuz, ben sizi dövmüyorum ki seviyorum biliyorsunuz; bu vurduğum sevgi tokadı’. Olsun Hocam diyorlardı biliyoruz, ama suratımız çok yanıyor’.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Eğitim üzerine yazılar:


EĞİTİMDE ÖĞRETMEN FAKTÖRÜ

Eğitim zorlu süreçtir. Öğretmen bu süreçte en etkili eleman. Ancak bu etki olumlu da olabiliyor, olumsuz da. Tüm imkanlara rağmen eğer öğretmen unsuru eksikse, yani mesleğinde donanım yoksunluğu yaşıyorsa eğitim aksayacaktır.
Bu süreç zorlu bir süreçtir evet. Öğretmen mesleğinde yeterli, araştırma ve öğrenmeye açık, okuma alışkanlığı olan bir tip ise ne ala. Aksi halde durum vahimdir. Eğitimin bu en önemli elemanı eğitim için bir engeldir. Tek başına bütün yapılan masraflara, sağlanan bütün imkanlara rağmen eğitim amacına ulaşamayacak, tam aksine yanlış ve aksi istikamete gidecek, yapılmak istenen her şey akamete uğrayacaktır.
Yıllardır ülkemizde öğretmen yetiştirmek bir problem olmuş, siyasiler yüzünden yetersiz öğretmenler eğitim ordusuna katılmıştır. Bu öğretmenlerin yetiştirdiği nesiller de yetersiz eğitilmiş, adeta eğitilmekten beter edilmiş, hiç eğitilmemişe nazaran daha kötü bir yere varılmış, olumsuz bir sonuç elde edilmiştir. Bu yanlış eğitim bütün umutları boşa çıkarmış, nesillerin kaybına yol açmış, anarşi ve teröre eleman yetiştirilmiştir.
1980 darbesinin yapıldığı ortamı hatırlarsak bunun 1970 kurslarda yapılan hızlandırılmış eğitimin bu dönem anarşi ve terör olaylarındaki etkisi daha iyi anlaşılmış olur. 1 ay, 1,5 ay gibi kısa zamanda yetiştirilen öğretmen kitlesi eğitime en büyük darbeyi vurmuş, o dönem gençliğini bu öğretmenler yetiştirmiş, bilgisizlik içinde yetişen bu nesil Molotof kokteyl yapmasını öğrenmiş, liselerde siyasi örgütlenmelere gitmiş, provokasyonların elinde oyuncak haline gelmiştir. Kimi öldürülmüş, kimi yaralanmış ve sakat kalmış, kimi ise hapishanelerde çürümüş, işkenceler altında can vermiştir.
1990’larda ise dönemin hükümetleri bir türlü dolduramadığı eğitim kadrolarını, başka meslek mensuplarıyla doldurmuş, onların yetiştirdiği nesiller de 28 Şubat post-modern darbesine malzeme ve eleman yapılmışlardır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Eğitim Üzerine Yazılar


MİLLİ EĞİTİMİN TRAJEDİSİ

Öğretmenler kendi aralarında konuşuyorlar: okullar öğrencileri bozuyor.
Yıllar önceydi. Bir ilköğretim okuluna atanmıştım. Bu benim ilk öğretmenliğim değildi ama ilk atamamdı. Kadrolu ilk öğretmenliğimdi. Emektar bir idareci öğretmenle konuşuyoruz. O yılların tecrübesiyle ‘öğrencileri biz bozuyoruz’ diyordu. Onlar buraya ilk geldiklerinde tertemizdiler. İlk yıl hiçbir problem çıkmıyor. Ancak 2. 3. yıllar için aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Okula pırıl pırıl gelen çocuklar burada her geçen gün yeni bir kötü davranış öğreniyor. Mezun olurken bir sürü hata, isyan içinde buradan ayrılıyor. Herhangi bir meziyet kazanmadan bir sürü yanlış davranış biçimlerini öğrenerek gidiyor.
Yıllar geçti. Ben o zaman stajyer öğretmendim şimdi ise 26 yılımı tamamlamış, daha fazla öğretmenlik yapacak tahammülü kalmamış bir emeklilik adayı öğretmen. Bu kez öğretmenler odasında nispeten genç bir öğretmenle benim gibi emektar öğretmen arasında geçiyor. Sonuç aynı. Düşünceler ve yargılar aynı.
Lise öğretmeni emektar arkadaşımız ilköğretimi suçlamıştı. Öğrenciler buraya şekillenmiş olarak geliyorlar. İlköğretimden branş öğretmenliğine geçen nispeten daha genç öğretmen ilkokulda öğrencilerin tertemiz bir yapıda olduğu onların ilk üç yılda kopya nedir bilmedikleri, yalan söylemedikleri, yalan söylemeyi bilmediklerini ifade ediyordu.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ÖLÜM AŞK HAMASET VE ŞİİR


Annem öleli bir ayı geçti. Ben hala onun acısını yaşıyorum. Öldüğünde ağlayamadım içime gömdüm acısını. Ağlayamıyorum yazık. Bu ağlayamamak beni yakacak. Yeğenlerim öldü ağlamadım peş peşe öldüler. Biri intihar etti bir şofben kazasında gitti. İkisi de asker dönüşü öldü, daha hayatlarının baharındaydılar. Sonra annem öldü 40 gün geçti, amcamın ölmesi için bir 10 gün daha geçti. İki, yeğen arasında 10 gün var.
Bu kadar acı bana fazla. Yaşadım bu acıları ben hepsini gömdüm içime. Şimdi bana onları hatırlatan ne varsa acıtıyor yaramı. Akşam hatun açtı konuyu susturdum onu. Bir öğrencim onların üzerine yazdığım şiiri animasyon yaptı. Sıra sıra tabutlar bahçede ve bir şiir. Kanattı yaramı. Güya bana yaranacaktı. Notunu verdin ve ödevi yüksek bir yere kaldırdım öğretmenler odasında. Öğrenciler laubali oluyor kızıyorum. Sinirliyim. En ufak bir şeye tahammül edemiyorum. Annemin evine yakın oturuyorum evin yakınına gitmek istemiyorum. Kiraya versin istiyorum abim anneme tahsisi ettiği evi. Vermiyor. Bu benim acımı küllendirmemi önlüyor.
Halam geçen yıl ölmüştü. Daha onu unutamamıştım. Ama o ban çok acı vermedi. Ona çok emek vermemiştim. Ve bu ölümün onun kurtuluşu olduğunu düşünmüştüm. Sevinmiştim bile onun adına. Yalnız çok yakında olduğu halde ve çok istediği halde sırf annemin onun peşine takılmasından dolayı evimi ona gösterememiştim. Buna üzüldüm. Oysa evin yapılmasında katkısı vardı haberi olmadan. Abim bana verdiği borcu ona yıkmıştı. Onun bundan haberi yoktu. İntihar vakası beni hazırlıksız yakaladı. Hiç tanımadığım bir uzaktan akraba genç yeğenin bu acı ölümü sarstı beni.
Kardeşlerim bu ölümlerden hiç etkilenmiş görünmüyorlar. Benim içimde fırtınalar kopuyor. Ağlayamamak ne kötü bir şey. Niçin ağlayamıyorum ben. Acaba annemin genç ölen dayıma sürekli sesli, ağlamasından mı? Belki de. Bakalım ne kadar sürecek. Annemin ölümü bende tam bir şok etkisi yaptı. Üst üste ölümler hep birbirinin acısı üstünde iz yaptı. Bu iz derin acısı derinleştirmek denir. Acım o kadar derinleşti ki aşık olduğum güzellik ve üzerine şiir yazmayı bile bıraktım. Onu gördükçe içimden kopuşuna bile üzülemediğimi görüyorum. Oysa ne tatlı acılar çekiyor ne güzel şiirler yazıyordum. Bu geçkin yaşımım ürünlerini topluyor, yeniden doğum sancıları çekiyor yaşama hazzım tazeleniyordu. Her şey daha bir anlamlı hale geliyor umutlarım tazeleniyordu.
Annemi düşünüyor, Amcamı düşünüyor, ölümü düşünüyordum. Bütün bu düşünceler içimde yeni yeni derinleşen aşkı küllendiriyordu. Aklım devreye giriyor, imkansız aşktan uzaklaştırıyordu gitgide beni. Aşkın yerini ölümler alıyor, aşk şiirleri yerine ölüm şiirleri yazıyordum. En son dini şiirlere geçerek kurtulmayı denedim bu ölüm fikri sabitlerinden.
Peygamber hayatlarını şiirleştirirken şimdi de bir den bire geçmişte başladığım Çanakkale destanını sürdürmeye başladım. Her gün bir parçasını temize çekerken yeni ilhamlarla süslüyor kendimi avutuyorum. Bu avutma ne kadar sürer ruh gemim hangi denizlere açılır hangi limanlara demirler bilmiyorum.
Ahmet KEMAL
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Eğitim Üzerine Yazılar:

EĞİTİMDE SEVGİ AYARI

Öğrenci okulu sevmiyor. Eğitim bakanlığı okulları sevdirmek için ne yapıyor acaba? Çirkin mimari mi sevdirecek okulları. Beton yığını yeşile yer vermeyen, her biri bir kışla misali soğuk, hapishane gibi sıkıcı. Öğrenci sayısı arttıkça yapılaşma artmış, oyun ve dinlenme alanları yok denecek kadar azalmıştır.
Öğretmen notla tehdit eder. Sınıfa hakim olmayı bilmez. Dersi ve kendisini sevdirmez, sevdiremez, tek çıkış yolu azarlama, disiplin ve tehdit. Anaokulunda sevgiyle kaynaşan yavru, ilk okulda bu sevgiyi kaybetmekte, orta okulda hırçınlaşmakta, lisede çeteleşmekte, üniversitede toplum düşmanı olmakta, bitirince de ailesinin başına bela işsiz bir fert olarak problem üretmektedir.
Milli eğitim bakanlığı acaba bu analizleri yapıp çare üretmekte midir? Üretiyorsa biz bir eğitimci olarak neden farkına varamıyoruz. Yani yapılan okullar mimari olarak biraz değişiklik arz etse de yeşil alan olarak iç açıcı bir noktaya gelen atılımlara rast gelinmemektedir.
İkinci olarak eğitim kadrosunun motivasyonları konusu üzerinde duruluyor mu? Neden milli eğitim akademisi okullarda ders yönetimine odaklanan alt yapıyı sağlayamıyor. Böyle bir akademi, ya da akademik çalışma var mı? Sınıflar niye sevilen bir ortama dönüşmüyor? Aksine hiçbir tasarım ruhu taşımayan, hapishane koğuşlarına dönüştürülmüş bu sınıflarda öğrencinin nasıl mutlu olmasını sağlayabilirsiniz.
Her şey yasak zihniyetiyle askeri komutlarla sınıfa alınan öğrencilerin bu bitmeyen askerlikten nasıl hoşnut olacağını düşünebiliyorsunuz? Neden eğitim bakanlığı bu konuda bir araştırma ve dönüştürmeye gitmiyor. Yüzyıllık sorunları bitiremediğinden mi bu konulara eğilemiyor acaba?
Öğretmenler hala sıkıcı öğretmen odalarında streslerini artıradursun, idareciler kendilerini lüks odalar yapmakta, 3, 5 senede bir onları değişmekte, velilerden zoraki topladıkları paraları keyfe-ma-yeşa harcamaktalar ve bu harcama konusunda kimseye hesap vermemektedirler. Bir kısmının bunları hesaplarına gererek zengin olduğu bir kısmınınsa bu birken paraları bankaya yatırarak ucuz kredi olarak kullanıp ilmeler açtığı şayiaları ayyuka çıkmaktadır.
..

Devamını Oku