Altı parmaklı çocuk(çocuklara)
Güzel bir havaydı. O gün beden eğitimi dersi vardı. Öğretmen, bugün bedene çıkalım dedi. Çocuklar hep birden sevinç çığlıkları attılar. Çünkü; her zaman çıkamıyorlardı. Sık, sık yağmur yağıyor, ya da rüzgar oluyordu.
Hep beraber bahçeye indiler. Önce öğretmen, boy sırası yaptı, sonra yürüttü iki sefer. Sonra da serbestsiniz dedi. Herkes kendine göre grup kurup oynamaya başladı. Her zaman olduğu gibi erkekler maç yapmaya başladı. Öğretmen aralarında dolaşıyor, hepsini çaktırmadan izliyordu. Onlarda onun kanatları altında mutlu bir şekilde oyun oynamaya devam ediyorlardı.
Birden Emircan koşarak öğretmene doğru geldi. Heyacanlı ve yüksek sesle
-Öğretmenim, öğretmenim!
- Ne oldu? Diye sordu öğretmen.
- Öğretmenim! Okan’la, Taha Can kavga ediyor. Gelin!
Öğretmen o yöne doğru hızla gitti. Diğer çocuklar da arkasından.
- Ne oldu? Diye sordu. Okan, çok sakin bir çocuktu. Kolay, kolay kavga etmezdi. Mutlaka ona Taha bir şey yapmıştı.
..
Öğretmen, ders anlatıyordu. Kapı çaldı, on bir yaşlarında iki erkek çocuğu ellerinde bir poşetle içeri girdi.
--Özür dileriz öğretmenim.
--Hayırdır, dedi öğretmen..
--Biz aramızda kura çekip, her sınıftan bir kişiye hediye aldık, onu verecektik.
--Verin bakalım dedi, öğretmen.
--Ali Fidan dedi biri, diğeri poşeti uzattı gelen çocuğa.
--Peki, siz kimsiniz dedi öğretmen.
--Biz. Beşinci sınıfız dedi biri, diğeri birer ayakkabı almıştık hediye.
--Teşekkür ederiz dedi öğretmen. Ve öğrenciler gitti.
Fakat, aklına takıldı. İdare bu işi neden çocuklara yaptırdı diye.(çünkü zaman zaman fakir öğrenciler giyecek yardımı yapılırdı) yinede hoşuna gitti, rencide etmeden kura ile hediye aldık diye öğrencilerin getirmesi büyük incelikle tasarlanmış bir yardım şekli dedi, kendi kendine.
..
Erhan, hafif zihinsel özürlü. Dokuz on yaşlarında, ama cüsseli, daha fazla gösteriyor. Gülmeyi pek sever, tombik yanaklarını kızarta kızarta güler. Bahaneside hazır. O gün kime taktıysa,
—Öğretmenim, şu güldürüyor ya der.
Öğretmen; onu iyi tanıdığı için, hadi gel bakalım, şimdi seninle bir şeyler yapalım. İşte o zaman neşesi daha bir artar. Hemen gelir, öğretmenin yanağına bir öpücük kondurur.
Öğretmenim, seni çok seviyorum!
Bu cümleyi, günde en az on kere söyler, içten samimi. Bu tür çocukların özelliğidir bu. Bir kere size bağlanmasınlar. Sizi, kimseyle paylaşamazlar.
Yine, bir öğretmenler günüydü, Erhan hediyesini getirdi, öğretmenin elini öptü. Ve paketini verdi. Sonra, bak öğretmenim dedi. Öğretmen paketi açtı, baktı sonrada;
Erhan bu çoraplar ne?
Cemil amcam sıcacık giysin, ayakları üşümesin.
Peki, dedi öğretmen ve teşekkür etti. Bir gariplik var, bu işte diye düşündü.
İki gün sonra, Erhan’ın annesi geldi, öğretmen hediyeyi sordu, hadi benimki tamamda dedi. Erkek çorabı, babasının çoraplarını mı getirmiş yanlışlıkla.
..
Feriha hanım ağır bir ameliyat geçirmişti. Yoğun bakımdan çıktıktan sonra normal odada fazla kalmak istememişti. Doktora rica etti.
- Söz veriyorum kendime dikkat edeceğim ilaçlarımı muntazam alacağım. Kontrollerime düzenli geleceğim.
Onun bir oğlu br kızı vardı.Oğlu dördüncü sınıfta; çalışkan sevimli,cin gibi çocuktu. Hemde çok sosyal bir çocuktu. Yaşına rağmen annesine yardımcı olmaya çalışıyordu, kardeşini koruyp kolluyordu.
Akşamdan beri düşünüyor annesine bir türlü söyleyememişti. Çünkü annesi çok bitkin ve yorgundu. annesi, kardeşi ve kendisi yanlız kalmasın diye hastaneden erken çıkmıştı.Ömer, öğleden sonra okula gidiyordu. O nedenle sabahı bekledi. Kahvalı yaptıktan sonra, Annesinin yanına oturdu.
- Bugün nasılsın anne! Diye sordu
- Sağol canım iyiyim
- Sen nasılsın iyimisin yavrum, derslerin nasıl? Dedi.
İyi anneciğim. Sen iyi ol. Ben önlüğümü giyeyim dedi sonra kardeşini giydirdi.
- anne!
-Efendim yavrum!
..
Günlerdir süren hazırlıktan sonra; Merak ettiğim Antep,Maraş ve Hatay yolculuğumuz başlıyor. Atatürk Hava limanından kalkıyoruz. Adeta süzülüyor uçağımız. Güzel bir gün güzel bir niyet. Haydi hayırlısı. Bir saatten fazla uçuyoruz kaptanımız" İnişe geçiyoruz kemerlerinizi bağlayıp dik oturun "Diyor. Aşağıya bakıyorum. Maraş yeşil bir ova gibi görünüyor bir kısmı dağlık. Asıl amaç Maraş ta Kızımın düğününü yapmak biraz da yakın çevreyi gezmek. Nihayet, Kahraman Maraşa ayak basıyoruz saat ona çeyrek var. Derken uçaktan çıkıp bagajımızı alıyoruz biraz küçük hava alanı. Sonra kızım ve damadım bizi karşılıyor birde kiralık araba firmasının yetkilisi. Arabalarımıza binip, Maraşa doğru ilerliyoruz. Şehir çok uzak değil. Bu arada araca ilk istasyondan petrol alıyoruz ve damadın arabasını takiple öğretmen evine gelip dinleniyoruz. Sonra damat geliyor onu takip ederek dünürlerin evine doğru ilerliyoruz. Maraşın ortasından geçip adeta dağ yamacına tırmanıyoruz. Sanki Maraş halkı sırtını dağa vermiş. Daha sonra öğreniyoruz önceden olan bir deprem buna neden olmuş. Yeni bir aile yeni bir kültüre merhaba diyoruz. Sıcak kanlı insanlar. Şiveleri biraz değişik geliyor. Hoşbeş yorgunluk kahvesi ve Maraş usulü yemeklerden sonra.Kısa bir Maraş turuna çıkartılıyoruz. Önce terasa gidiyoruz. Manzara muhteşem. Çayla birlikte Antepfıstığı ve tarhana geliyor ama bizim usülden değil incecik. Aklıma jelatin geliyor. Çekiniyorum yemeye sonra ufaktan alışıyorum. Biraz oturup resim çekiniyoruz. Sonra kalkıp Kaleye gidiyoruz. Ve anlatıyorlar. Tarihten tarih çıkıyor ve karşıda bir camiyi işaret ediyorlar. Sütçü imamın cami. Vaaz verirken kalede şu andaki şanlı bayrağımızın yerinde Fransız bayrağı varmış ona bakarak diyor ki:" O bayrak orada iken içiniz nasıl rahat ediyor nasıl huzur buluyorsunuzé ve ardından isyan başlıyor. ve o bayrak nihayet indirilip Türkün şanlı bayrağı çekiliyor. Ruhları şad olsun. Bu güzel şehri bize hahşedenlere saygımız sonsuz. Ve kale içinde bulunan saraydan padişahtan ve kızından bahsediyorlar ve gizli geçitten karşıda bir hamama nasıl gidip geldiklerinden. Ben çok kale gördüm mekruh,yıkık, pislik içinde. Burası adeta korunmuş. Daha önce biri işletiyorum sosyal tesisler varmış ama kapanmış. Sonra tekrar öğretmen evine dönüp istirahat ediyoruz. Ertesi sabah erkenden Antepe gidip geziyoruz tarih 24 Mayısı gösteriyor. Maraş hep yağıyor. Antep sıcaktan kavruluyor. Ve o gece düğün oluyor Liva düğün salonunda. Maraş usulü güzel bir düğün. Yeni çifte mutluluklar.Tarih 25 Mayısı düşüyor. Tekrar Maraşı geziyoruz. Şehrin ortasında uzunlamasına bir bark parkın baş tarafındanda bir anıt ve daha sonra yol kaleye uzanıyor. Yer altı çarşısı ve eski bir çok anıt. Maraş güzel. Huzurlu ve en önemlisi yeşil. Her yerde Dondurma reklamı var. Sonra bir Pastahaneye giriyoruz. Künefe ve Maraş dondurması yiyoruz. Afiyet olsun.
Daha sonra çarşı pazar gezinip istirahate çekiliyoruz. Sabah otelimizde kahvaltı yapıp Hataya doğru yola çıkıyoruz. gezip dolaşıp yiyip içip geliyoruz. Biraz dinleniyoruz ve telefonumuz çalıyor. Dünürlerimiz akşam yemeğine davet ediyorlar. Arabamızla bin evlere doğru gidiyoruz yolda kavun ve karpuz alıyoruz. Güzel bir akşam yemeği yiyoruz. Ev sahibinin eline sağlık, kesesine bereket. Mantı ve içli köfte aklımızda kalıyor. Sonra gece basıyor otele dönüyoruz. Tabii akrabalarla vedalaşıyoruz. Yarın İstanbul'a yolculuk var. uykuya dalıyoruz.
26 Mayıs Pazartesi Hava alanındayız son kez resimler alıyoruz. Kiralık arabamızı teslim ediyor ve güvenlikten geçiyoruz. Uçağımız onbeş dakika rötarlı kalkıyor ve İstanbul.
27.5.2014Ataşehir/ İST
..
Ahmet Bey Yüksek Teknik Öğretmen Okulunda okumaktadır. Bir gün, derste matematik öğretmeni ile tartışmaya girer. Ona göre iki artı iki eşittir dört etmemektedir. Kendince sebeplerini açıklar. Fakat öğretmen kanaat gelmez ve üstelikte çok kızar. Sonuç malum, tek matematikten kalır. Tabii ikinci yılda aynı hoca gelmektedir yine kalır. Nerdeyse çıldıracaktır ne yapsa bu iş olmaz, adam takmış bir kere. Ama onunda kafasına iki artı iki dört etmez takılmıştır ve haklıdır. Nihayet üçüncü yıl hoca tayin olur başka bir yere gider. Bu da inadı bırakır bildiğim şimdilik kendime der ve sınıfta çıt çıkarmaz ve sınıfını geçer mezun olur, tabii iki yıl gecikmeyle. Ama hala fikrinde kararlıdır; zaman, zaman bulduğuna haklı olduğunu anlatır. Bir gün muzip bir bayan arkadaşı bunu dinleyenler arasındadır, onun hararetli konuşmasını böler;
-İyide ne inatlaşıyorsun iki iki daha dört eder işte.
-Ya etmiyooor.
-Kardeşim ediyor işte, bak iki yıl mezun olamadın,
-Tamam
-İki yıl da bu yüzden öğretmenliğe geç girmedin mi?
-Eeeeee
-Esi, kaç yılın gitti?
-Dööört
..
Ataşehir Türk Halk Müziği Korosuna teşekkürler
Dün gece sazdaydım
Şirin dillerle sözdeydim
Buram, buram türkü idim
Anadolum da özde idim
P.Pehlivan28.5.2012 İST 07:59
..
Öğretmen,
Henüz kapıyı aralamıştı.
İçeri girmeden, koptu yaygara.
Sağ kolu ile gözyaşlarını siliyor,
Sol kolu ile arkadaşını gösteriyor.
Şikâyeti vardı, Erhan’ın.
Kapıyı, örttü yavaşça.
Yine ne oldu? Dedi,
Öğretmen.
Şu şu beni, dövdü dedi.
..