ben sana gönlümü verdim
ona hiç bir şey öğretmedin öğretmen
ben sana galiba... diyemiyorum
çünkü ne zaman o cümleyi söylesem
eriyorum öğretmen.
şimdi zaman kendi kendini erittiği vakittir
kuşlar anlam katarken semasına memleketimin
kimse ellemiyor yoksulluğuna göğsünün
artık uçurtmalar da fayda etmiyor
geldiğini, geçtiğini anlatmaya sonbaharın..
ben sana galiba... diyemiyorum
çünkü ne zaman o cümleyi söyleyecek olsam
tükeniyorum öğretmen.
ah çocuklar nasıl inerler merdivenlerden!
her teneffüs heyecanı kısrak gibi ayaklarında
ne zaman ellerini göğsünde bağladığını görsem
hayallerine sızmak mümkün müdür derim
sonra işçi minibüsünün tiz korna sesleri alır düşüncelerimi
düşünen duruşundan..
ben sana galiba... diyemiyorum
çünkü ne zaman söyleyecek olsam
ya minibüsün tiz sesi
ya da teneffüs zili alıyor cümleyi dudağımdan.
hep gülen bir yüzün var senin
çocuklara milyon kere ısmarladığın
gülümseyen o gözlerini
işportacıya, manava, vatandaşa bağışladığın
bir de sevdiğin adama sakladığın gülüşün olmalı senin
yakışan bakışına, rengarenk ve ela
ne zaman, nerede saklıdır?
bulmalı derim
gözlerimde ki ışık bir yıldız diriliğindeyken hala.
ben sana gönlümü verdim
onu uslandırmadın öğretmen
kime dadanmayı, neye direnmeyi
nasıl umut etmeyi, nasıl susmayı
ve nasıl sevdalanmayı öğretmedin öğretmen..
ben sana galiba... diyemiyorum
çünkü ne zaman o cümleye başlayacak olsam
ürküyorum öğretmen.
hani dinleyecek olsan beni anlayacaksın
gözlerini gözlerimde tutsan anlayacaksın
öğretmensin, öğrettiğin her kutsal değerin,
umudun, emeğin ve erdemin
farz olmuş acılarıma vuracağın her aşının farkını
gözlerime deysen anlayacaksın.
şimdi gün kendini dev ettiği yerde yalnızlık hükümdedir
gökkuşağı kelepçedir gökyüzünün
ve kimsesizliğime yamalasamda seni
hep aynı yerinden kanatıyor hayat benim..
ben sana galiba... diyemiyorum, demiyeceğim
ne kadar söyletmeye meyletse de o duruşun, o bakışın
askıda dursun istemem sözlerim
ve kuru sıkı olsun istemem..
kurşun gibi olmalı
ümidim, emeğim ve yüreğim
ben sana galiba... demiyeceğim.
belki söyletecek bu basiretsiz
ve çocuk telaşında sızlanıp, şımaran içimde ki düşlerim
anlamsız bir kenara itecek direnişim yokken,
bana öyle yakınken;
o sokak, o cadde, o kaldırım,
bu şehir, bu suskuda ki oda, bu her sabah ki cenneti karşılama..
ben sana galiba... diyemiyorum
çünkü ne zaman bu cümleyi anımsayacak olsam
korkuyorum öğretmen.
ben sana gönlümü verdim
ona hiç bir şey öğretmedin öğretmen
yaşamak neyden ibaret?
neye gebe sevdalar?
hayat neye yenik anlatmadın öğretmen..
ben sana galiba... diyemiyorum
en azından beni
susturmadın öğretmen.
şimdi herkes bir duanın umudundadır
rüzgar sesini semaya sığdıramazken şehrimin
herkes bir coşkunun esiridir
artık geriye de dönüşü yoktur söylediklerimin
dilim dinamiti oldu ömrümün..
ben sana galiba... dememeliydim işte
ve söylemiştim sana
ne zaman bu cümleyi söyleyecek olsam
yeniliyorum, yenildim işte öğretmen...
23.02.2009
Erdal TaşköprüKayıt Tarihi : 8.3.2009 00:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!