8-] Siyasetlerin ve aydınların anlamak istemediği şudur. Bir kişi topluma gittiği zaman, ya bir birey oluşla (üretim için) topluma gider. Ya da bir yükümlü mükelleftir. Veya bir hizmet sunumu talep eden yurttaştır. Bu gibi oluşla topluma gidilir. Söz gelimi kendinizi öznel ifade etmek için topuma gidilmez. Öğrenci olacakla topluma gidilir. Halk alan meydan okuma yeridir.
Bireyler adeta toplumuna, bir bütünün uyumlaşan parçası gibi, her bir parça başı ayrı işlev veya benzer işlevlerini sağlayışla gidilir. insan toplumda, organel işlev gibi iken halk yaşamında bu özelliği gider. İşte topluma bu işlevin aidiyetliği bilinci ile gidilir. Söz gelimi öğretmen birey olacaktan; ya da bir pilot gibi veya başka tür özel statülü, yükümlü, üretim yapacak, hizmet alacak, mükellefliğini yerine getirecekten gidilir.
Aynı birey öğretmenimiz, toplumun bireyi olacakla işlev eşemeyeceği bir toplum alanına gittiğinde; artık öğretmen gibi olmanın, vatandaşlık ve insanlık hakkı olan taşımalarını isteyemez. Sözgelimi öğretmenimiz, toplumun bir vergi dairesine alanına gitmişse; öğretmenimiz, burada öğretmenliğini taşır oluşla aktif olmanın kolaylıkları ve ayrıcalıkları olan saygınlaşmaları taşıyıp, bekleyemez. Sadece bir görevce yasal bir mükellef olan yükümlü sade vatandaştır. Sade vatandaş hakkı statüsünü ve aktifliğini taşımak zorundadır.
Veya vergi dairesinin, bir hizmet alanı, bir kamu alanı olması hesabı ile öğretmenimiz de burada, ya bir araba ya da gayrimenkul tescili yaptırıyordur. Söz gelimi yine öğretmenimiz bir berberde, bir markette de müşteridir. Yani buralarda birey öğretmen olacakla işlev eşemezler. Bir tüketici kimlikli statü kazanmıştırlar.
Yine bir öğretmen berberde de öğretmenliğine değin kimi eğitici öğretici sohbet girişmelerinin içinde olursa da, bu onun toplumsal statülü eğitim öğretim işletilişini kapsamaz. Diyelim ki bir öğretmen bir berberde değişik zamanda sıklıkla bulunduğu süreçler boyunca, eğitim ve öğretilmelere dek konuları gerçekleştirmiş olsun. Karşıdaki kişi, bir okul mezunu olacak denli yeteneklere de bürünse, o kişi sırf burada; toplumun lisanslı öğretmeniyle eğitim öğretim pozisyonlarına girmiş oldu diyecekten, diploma alamaz ve o alaylı eğitimine ilişkin, bireylik formasyonu almış olamaz.
..
7-]Ancak, toplumların mümini olmaz. Toplumun bireyi vardır. Toplumdaki bireyin içinde taşıdığı inancı vardır. Ama inancı toplumda aktif olamaz. İnanç toplumda bireyler içti dünyasının düşünmesidirler. Söz gelimi toplumsa üretim alanı içinde, bireyler hiç bir inancı soyut anlamalarını kullanamaz. Ne bir vida sıkma işinde yararlanabilir; ne bir radyo devrelerini tamir ederken yararlanır. Ne de makinanın dişlilerini yağlarken, kullanacağı teknik donanımıdır. Ne kundura üretmenin bilgisidir.
İnançlar, ne de bir eğitim öğretim alanının deneyse ve edimse bilimsel plan, proje, anlama öğrenme metot ve ilkeleri içinde bir yol ve yöntemin kullanımıdırlar. Bu yüzden bu inanca dek bireyin öznel içti taşımaları sadece toplum içinde etkin olamayacaktır. Herkesçe paylaşılabilir, zorunlu bir karşılıklı yüküm edilme toplum üretimi değildirler. Toplumsal gücün zorunluluğunu içermezler.
Oysa toplumsal olan, toplumsal gücün organizelerini zorunlu kılar. Toplumsal olan toplumsa olanın dışında sağlanamazdır. Bu sağlanışların kendisini direktife eden, sizin isteminiz dışınızda olan bir icbarı vardır. Toplumsal yüküm aksadı mı, giderek zincirleme bozulmalarla toplum biter. Oysa bir inançlar özelinde, sizin türban takmanız ya da takınmamanız toplumsal sağlayışların, bir umuru ve gereksinmesi değildirler.
Şimdi inançların topluma entegre edildiği, toplumsal bir düzenleme alanını ele alalım. Siz bir süre sonra kişinin inancına dek davranışlarını; zorunlu ve sindirilir olucu bir, icaptan hareketler olacaktan inancı, sistemin bir olgu ve parçası gibi algılayıp bakmaya başlarsınızdır! Toplumsal hareketlerin içi kimi çok ani, saniyelerle yarışan durumların tetiklenmeleriyle oluşabilmektedir.
Örneğin, bir işlevi saniyeler içinde devreye sokmanız gereken bir düzeneğin düğmesine basmanız gerektiğinde, olacaklara bir bakalım. Düğmeye basmakla sorumlu olan siz, haklı olacakla, öncelikle tekerleme inancınızın gereği olan 'bir işe başlamanın inanca değin ritüelini' yapacaksınız. Ve sonra düğmeye basacaksınız. Böyle bir inancı topluma entegre etmede, bundan tabii ne olabilir ki?
..
10-]Bizler bu bilgileri, bu tarihi toplumsal nesnelliğin süreçlerini, bilmezden, görmezden gelişlerle; inanca değin olanı sanki topluma değin olanlar gibi oluşla göstererekten; inançları da, bir toplumsal hak gibi bir toplumsal özgürlük gibi sandırışlarla ajite edip, değerli inançlarımızı bu konuya değin kendi savunmaları içinde oluşturuşlarla bulundurmamızla, bizleri biz; terörizme etmekteyiz.
Nasıl toplumun bir özgür eşme olayı olan, arabasına, uçağına içinizde taşıdığınız inanmalarınıza rağmen binişle; araba ve uçağa; inançlarınızın değil de, araba ve uçağın uzay zamana bağlı kendi devinmeleri egemense; bu koşullarda inanç taşımanızın ve inancı özgürlüğünüzün bir kıymeti harbiye si de yoktur. Burada tamamen fiziki, aero dinamikti, uzay zamana bağlı, nesnelce tutumların bilgisi ve ona değin olan hava yastıklı, paraşütlü vs. giyinmelerin hükmü devranı sürer.
İşte toplumda da okula, öğrenci olunmayla gidilir. Eğer, öğrenci olmanın uzay zamana özgü kuralında örtünme varsa örtünürsünüz. Bu bir hak ve özgürlük olmayıp, o işin gereği oluşla, gerekli bir şarttı bir zorunluluktandır da ondan. Bir sağlanış toplumsal talebi içeriyorsa, o hakkınızdır. Bir topumsa alanda çeşitli nedenle bulunuşla, kurallara uymanız, hak değil bir zorunluluktur. Bunun özgürlüğü hiç olmaz!
Toplumsal kural, o sektör alana dek tutumsak gerekliliklerdir. Değilse bir hakkın bir özgürlüğün keyfe keder panayırcı, bayram şölenli gösterisinin yapıldığı, halksa oluşa seyir geçit özelliği taşınan alanlar değildirler.
Hak diye sarf ettiğiniz istekler, toplum güvenliğini ilzam edici (cevap veremez duruma getirme, susturma; söz ya da laf kalabalığı tartışmasında galip gelmek) olmamalıdır. Ve bu gibi söylemlerin; yurttaşlarını, binlerce yıllık insanlık tarihine dek olumsuz anlamalarının zamandan zamana taşınıştı, davranıştı, kuşkuya düşürür hareketlerinden kaçınılacağı ve bu tür taşımaların kıymeti harbiyesinin olamayacağı da açıktır.
..
12-] İşte bu durumu gören bir başka öke (dahi) yetenek; 'zamanınızın işlerini benden iyi bilirsiniz' deyişle bu yolunda kapandığını, kendisi ile ilan etmişti. Kendisi mevcut toplumlara göre toplum bile olamamış kabileden, bir merkezi yönetim çıkaran, günceli elinde tutan bir değişme ile oldukça önemli ve başarılı bir misyonu, tamamlamıştır.
Zaten ahlakçıların toplumsal yapıda gördükleri ödeve dek filozofça misyonlarını, çok zor kabul eden bir direnççi çoğunluk vardı. Bu çoğunluk yenilere de inanamaz olmuştu. Son ahlakçının: 'Ben son uyarıcıyım' söylemi de bu çoğunluğun hissiyatına sembolik bir tercüman oluştur.
Sevgili İsa, getirdiği ilkelerle; o gün için ne kadar güncel ve ne kadar aktif ve çağdaştı. Oysa bu gün İsa'nın o günkü düşüncesini insan hakkıdır diye, insan özgürlüğüdür diye söylemek yanlıştır. İnsanın, gericiliği taşır olması ve topluma ve toplumun öğrenci gibi gidilecek yerlerine; bir İsevi inanıcı gibi gitmesi; o denli çağdışı, gericilik ve çağdışı bilmezliktir.
İşte Laiklik toplumda inanca dek yönetimin alanını toplumdan ayrı tutmakla vardır. Halk gücünün her şeyin üzerinde olmaması gerçekliği karşısında vardır. Laiklik insan hakkı ve insan özgürlükleri için var değildirler. Bunlar laiklikten çıkarılan dolaylı, zımni ve zoraki fikri algılardır. Değilse laiklik; okula nükleer mühendisliğin eğitimini ve öğretimini temin için giden birine dek bir var oluş değildir. Hiçbir zaman, mühendisliğin gereğini öğrenmenin ve mühendisliğe dek eğitim öğretimin nesnel ve öznel şartlarını dilemekten ötürü, başkaca (kişiye dek) talebi olmayacak birileri için de, laiklik var değildir.
Eğer laiklik, hak ve özgürlük için var olmuş olsaydı, hak ve özgürlükleri düzenleyen yasalar ne güne durup duruyor olacaklardı. İşte laiklik bu manada inançları toplumda terör ize etmemeniz için vardır.
..
3-Bunların hepsi; öznelci çekimlenişlerin, sosyal birlikçi çekimlenişlerle, gelişip olgunlaşıp kendi girişmeleriyle toplumcu aidiyet girişmelerini, ortaya çıkarmasıdırlar. Bu kademeli zaman zemine bağlı temel girişmeler; daha yüksek değerli organik devinmeleri, belirlemektedir. Sosyal toplumsal döngülerdeki oluşmaların ve süreçlerin yol alırlığıyla ve evrensel davranışların daha bir ortaya konulmasından hareketle, insanların sosyal yaşamları içindeki girişmesine dönüşen seyirlerini ve aşamalarını, tekrar görelim.
Etnik yapılar gibi olan aidiyetçi dönemlerden sonra, Sümer başlangıçlı toplumsu yapıların oluşmacı aşamaları toplum içinde biçimlendi. Bu biçimleniş içindeki zorlayıcı çekimleştiricilerden birisi de üretim ilişkilerinin ortaya çıkarılmasıydı. Diğer biriside, emek nesnelerin değiştirilmesi gibi sosyal toplumsal polar bağcı çekenlerin hepsi de, bu türden aidiyet dönüşmelerinin karşılanmasına yönelik olacaktır.
Artık tarih etnik yapıların aidiyet bağlacını kırmış, bu bağlacın alanı üzerine yepyeni bir aidiyet bağlacı devindirmiştir. Etnik yapı aidiyetliğinden dönüşülecek olan ittifaklar girişmesi, hayli uzun sürelerle, değişik yerlerde çok değişik anlama ve anlaşmalarla ve hep bir türden olmayışlarla, tarih sahnesinde, boy verecekti.
İnorganikçi, elektron kabuk, elektrostatik bağ çekimi ait kılmalı, inorganik düzlemdeki seçme ayıklamacı düzenci davranışlar girişmesi; giderek öznelci olan, sevgi nefret düzenleş ilmesi içinde aşılması sonucundandır ki özneci kişileşmeler ortaya çıkabilmiştir. Özneci kişilik girişmelerimiz de, sosyal bağcı özgecil girişmelerin aşılması sonucunda, sosyal karakterli, özgecil devinmeli olan, özgecil bağlı sosyal kişileri ortaya çıkartmıştır.
Özgecil alan bağlı sosyal düzlemin zaman içinde aşılması ilen de, özgecil olanın hemen yanına yükümleşmenin de konulmasıyla toplumsal birey karakter insanları (özneleri) ortaya çıkarıştır. Her biri diğerine göre gelişmiş bir ileri basamağın süreçleri olup, bir sonraki devinme alan adımlarının geliştiricisidirler. Bir önceki adımlar atılmadan devamının oluşması olanaksızdır. Buradaki alan sosyal ve toplumsal özelliklerin devinebildiği polar alandır. Ve sosyal ve toplumsal özelliklerin kişilere, sosyal toplumsal alan oluşturucuları aracılığı ile yansıtılarak bir çeşit ve büyük oranda kişilerin davranışları olan bir organik devinim yazılımıdırlar.
..
89]Güncel olmaktan sapışın 3.nedeni de, ABD'inde ve Avrupa'daki güçler, kendi iç üretim dengelerini koruyup sürdürmek için, Sovyet'lerinin yayılmacılığını ve komünizmi; 'özgür dünyanın' düşmanı olaraktan görüyorlardı. Aynı şekilde Sovyet emperyalizmi de kapitalizmi ve onun temsilcisi olan karşısındakileri 'Özgür dünyanın' engelcisi bir düşman olaraktan görüyorlardı! Bu aslında sanki iki bloğun aralarında gizli bir paylaşımın ittifak eksenleşmesi idi. Gidiş onu gösteriyordu. Bizlerde istediğimiz taraftan olup kendimize göre 'Özgür dünya' hayalleri kuruyorduk!
1945'in savaş sonrası iki kutuplu paylaşım ve 'özgür Dünya' konjonktürselliği, artık tüm Dünya toplumlarınca tartışılan öğrenci ve işçi eylemlerinin çok hızlı bir başlatıcısı olmuştu. İki ittifak kendilerine uygun peykler oluşturuyordu. Yine de ağababalar bu oluşturulan ittifaklardan ve peyk avcılığından kendilerinin güvenliğini tehlikede görüyorlardı. ABD'leri Türkiye'ye el atarsa, Sovyetler bunu tehdit algılayıp, onlar da Küba'ya el atıyordu! Bu da blok ittifakının zaafı ve zorunlu bir kendi iç sürtünmesi idi. Böylesi bir tehdit algısıyla Sovyetler bize yöneldi.
Bunun üstüne Sovyetlerin bizden üs ve toprak talebi oluşunca, bizdeki telaş ve destek arayışlarına karşın kapitalist emperyalistler 1945'lerdeki günün yöneticilerin kulağına: 'komünizme karşı önleyici, en iyi panzehirin, İslam dini olduğu' söyleyiverecektiler! O zamanlar bizim 4 bölgemizde ağırlıklı olaraktan feodalizm egemendi. Feodalizm, bu tavsiyeye el ovuşturacaktı. Bu tavsiye, bizdeki politikaları; dine oturtmanın bahanesiydi. İktidara gelmenin de şahanesi olacaktı. Artık politika ve din sarmalına girmenin kolaycılığı ve uyuşturuculuğu; iktidar ve derebeci, kol kolalığı; ülkenin kuşatılması olacaktı.
Bu üç nedenin bileşkesi 1960'lara gelindiğinde bizi, uluslar arası işçi piyasasına girdirecek ve askeri güç ihracına sokacaktı. Hemde dünya güvenliği adına NATO kurulacaktı. Biz bu dönemden sonra Atatürkçülüğü, Natotürkçülük olarak anlayacaktık! Siyasi yapı, bahanesi ile birlikte bizi yapısalcı davrandırtmayıp adeta sürüklenen politikalar oluşturulacaktı. Aslında Nato bir birine güvanmeyen paktlardan, birinin; kendisini savunma tedbiriydi. Emperyalist çıkarlar uğruna, Dünya güvenliğini, bizatihi Natonun kendisi tehdit edilecekti. Bizim gelişmemiş ülke olmamıza rağmen, gelişmekte olan ülkeler arasında sayılmamızda işin, pohpohlanan gönül alıcılık cabasıydı.
Gerek ABD ve gerekse Avrupa tarafından tavsiye edilen 'Özgür Dünya' ve giderekten bize özgü olan; 'yeşil kuşak' teori ve sloganları gereği gibi bize benimsetildi. Bizde, birbirimize bunun ne men en bir şey olduğunu bir iyi anlattık. Epey de başarılı olduk! Toplum ve toplumsal gelecek; fikirlerle, üretimlerle, bilgi ve teknolojilerden değil de; inanççı, direnç anlayışı ile korunur olacaktı!
..
94]2-Aydınlanış azminin ikinci adımı olan enstitüler, birincisi kadar elzem ve dikkate şayan bir atılımdı ve ilericilikti. Alan tabanlı, 'İş içinde eğitim'; 'Çoklu akıl eğitimi' yani; öğrenci-proje-eylemdi. Önce; somut- eylem- sonra soyut eylem; sonradan da: soyut- eylem-somut; bazlı üçlü etkileşimli giriştirilen, alan girişimli bir eğitimdi. 1935'lerde taslakla şıp, 1937'lerde pratiğe konan çok modern ve çağının ufkunun bile, hemen önünde olan, bir strateji idi.
Olacakların sonuçları kestirilmiş, sosyal, halksal fizibiliter yerleşimsel ön tedbirin uyumlaştırılmasının şimdiden projelendirmelerinin önlemleri alınıyordu. Görevi yangın söndürmek olan bir işlevin, yangın alanına gelişte; ‘tuh araç içine su doldurmayı unutmuşuz ‘diyen sorumsuzluk ve öngörüsüzlük dıgıllığı değilidi. Ama softalıklar ve işbirlikçilikler eliyle, durumdan ziyan kıyılacaktı! Gazi, giydiği gömleğin ateş oluşunu, söylemle değil; yaptıklarıyla, projeleriyle önemser oluşuyla, çevresindeki kimi çokça mantar gibi olan tutumlara gamlanması, Gazi’in bu işteki vehameti ve mahşeri vicdan yakıcılığını görüyor ona göre davranıyor olmasındandı.
Bu projeye, doksanlı yılların sonuna doğru gelindiğinde ve iki binli yıllarda, adeta; Dünya yeniden ve sanki yeni keşfedilircesine; sanki yeni buluşçusu olunuşmuş gibiymişçesine, tekrardan sar ılınacaktı. Bu kez inançla, övüne övüne sarılı nacaktık. Eğitimdeki bu tür güzellikleri, tüm siyasi gerici politikalar, el birliği ile önce; tu kaka edip, kapatırlar. Sonrada, sıkıştıklarında tüm yaptıklarını unutulmuş olurlar. Yitiğini bulmuş yoksun tavrına düşerlerdi.
Yıktıklarını tekrardan görüp, yeni projeymiş gibisinden sar ılınıp; neredeyse demode olmuş zamanı geçmiş zamanıyla tu kaka edilen öngörüleri, aynı anlayışlar bu kez de bu tu kaka edilen eski projeleri kurtarıcı bularak baş tacı ederler. Bu tür oyalamalarla, 70 yıllık eğitimde yaptıkları yıkıcı kendi bilmez olumsuz oluşların; anlayış devamı olmalarının çelişmelerini bangır bangır bağırarak sahiplenirler! Adeta eğitememenin suçlusunu bulmuşlar gibi aynı mantalitenin tu kaka etmiş olduklarına; diz çöküşle, 70 yıl sonra tekrardan sarılırlar. Tabi zamanı ve genelce fonksiyonları değişmiş bir projeyi, yani; 'işbaşında eğitim, projeli eğitim ve alan etkili çok sal dinamikle eğitim' biçiminde olan eski projeyi, örgün ve yaygın eğitimin, içine almak gereğini duyarlar.
Tabi bu eski projelerin, başlangıçtaki sesleniş içeriğine karşı bayrak açanların, projeye değin kök işlev çağrıştırıcılarına karşı karalama bağırmaları da ortada olmadığından, bu sahipleniş yeni bir iman tazelenmesi gibi 'projeli eğitim' filan gibisinden aynı isimlerle projelersiniz. Bu da yetersizliklerin devamcı siyasetlerle olan özrünün, ilericilikle lanse edilişi idi. Oysa bu da çağın gerisinde kalan bir proje ve geçmişte kalmakta olan bir uygulamadır, şu sibernetik çağda.
..
Zamanın parçalı ve tanecikli olan yapı boşlukları arasına, geçmişler girişir. Bu sanal girişmeleriyle uzam yaptıkları için devinirler. Tıpkı rüyalarınızın boşluklu tanecikli yapı içine hareketlenen bir uzam alan devinmesi gibidir. Sınırsızlık; geçmişin gelecek içinde kuantik oluşları ilişkilenmelerine (aitliğine nedensel bağ) , şimdilerin eklenip örgüleşmesi ile kesikli süreklilik kazanırlar. Aksi halde zaman donar kalırdı. Geçmiş ve gelecek olamazdı. Geçmiş, zamanın kesikli, sürekli yapısının tezahürüdür. Geçmiş, olgu ve olaylar da, süren varlıklar da (olgu ve olaylarda, kendi başlangıç koşullarının çevresel etki ya da çevresel basınçları olmaması pasifliğini ve nedenli belirlenimciliğin boşluğunu [girişmesini] taşırlar) özne içinde, yeni durum alamazlar bu yüzden hatırlanışları olur, muhasebeleri olur. Olgu ve olayların vacibi vücududurlar. İsteseniz de geçmişiniz, o koşulların ilişkilenmesi içinde olamadığından ötürü, gününüzde kendi temel etki ve yön vericilikleri ile devinemezler.
Bu nedenledir ki, süper konumlar ya da olasılıkların üst üste olmaları veya olabilirliklerin kaostik ve olamlılık, kesir değerleri mevcuttur. Geçmiş, mini minnacık bir kısmını aitlikle yeniye kaotikçe ilgiler.
Geçmiş, içimizde paket halindedir. Birleşen yapılarda; kişiler bağlamında ya da kişiler bazında, benzer iliş kinlikler, ayrı akıtılacaktır. Çünkü sizin içinizde geçmişlere ilişkin dışsal seçenlik ilişkisi yoktur. Olay ve olgunun seçenlik bağı yerine artık siz de enerji transferiyle bağ kurup duygular ve somut kimi girişmeleri var ediyorsunuz. Bunlar çatışan; uzlaşan, ayrışan, destekleyen ya da köstekleyen süreçler olaraktan da belirecektir. Bu duygular sosyolojik, öğrenme ve geçimsizliklerin aidiyetçi nedenidirler de.
Seçenlik sözcüğünü ben; her olgu ve olayın kendi başlangıç koşullarındaki özel durumu olaraktan kullanmaktayım. Çevrenin daima sunumları vardır. Çevrenin sunumları içinde olanların, güncel (aktif ve aktüel) çevresi ile karşılıklı (eytişimsel-diyalektik) girişmeli olacaktır. Söz gelimi bir bıldırcın yumurtası her değer ısıyı değil de illa 37,5 derece değerdeki ısıya denk geldiğinde girişip civcivleşip süreç (yumurta iç süreci) ileri doğru akacaktır. Bu karşılıklı girişme belirlenimci olan seçmeci, ayıklamacı ilke ilen de olaylara yön verecektir. Böylesi olan, bir alan girişmesi olaraktan seçenlik sözcüğünü belirtmekteyim. Yukarıda dendiği gibi her olgu olay ve girişmenin eşik değer aşaması vardır.
Eş deyişle apartmanda yaşayanların öğrenme kategorik kalıpları ile damda yaşayanların öğrenme kategorik kalıpları, farklı olacaktır. Zamanları birlikte yan yana, ama ayrı ayrı akacaktır. Biri aynı ortamda aynı öğretmende konuyu çok iyi anlarken, zamanı hızla ve sürtünmesiz akacaktır. Diğeriyse, aynı ortam ve aynı çevre etkiyeni içindeki girişmeyle kıt anlayacak, zamanı yavaş ve zor akacaktır, dersi sıkıcılaşacaktır. Aynı seçenlikli süreç içinde zaman birinde hızlı birinde yavaş akmıştır. Yavaş olanın sürtünmeden dolayı tahribat ve harabiyeti (yaşantılaşması- gecikmesi vs) vardır.
..
Yansıma, bir çeşit manyetik kuplaj (aktarım geçişmesi) dır. Temelde çoğu durumlarda pasif olacak la sürekli bir çevre ilişkisidir. Bir durumun diğer bir durum üzerine, fiziksel ayrılıkların; elektriksel, optiksel, manyetik bağlarla ilişkilenmesidir. Çevrenin kimi ve bazı ve tüm özelliklerini, farklı farklı olacak la belirtmektir. Bir taş Güneş’in etkisini ısı olarak yansılar. Bir su güneşin etkisini buhar olacaktan yansıtır. Bir ayna güneşin ve çevrenin çokça, özelliklerini yansıtır.
Yansıma bir girişmedir. Kendilik olayların başlamasıdır. Kendilik derken keyfice değil de, dıştaki etkilerin zorunlu olacaktan kimse demeden, girişir olmasıdır. Söz gelimi Güneş kendi etkisiyle kimse demeden; diğerlerinin de kendi etkilenmeleriyle; suyu buharlaştırır, yaprağı sarartır, meyveyi olgunlaştırır, çevreyi ısıtır ve ışıtır. Kendiliğinden dediğimiz böylesi bir zorunlu yansıma girişmedir.
En temel halden, en gelişmiş hale doğru, sürekli bir süreç eşmedir. Sonsuz manadaki kesikli olacak sürekliliğin sürecinde, determinist bir belirlenme yokken; görece, zaman düzlemi olayları bağıntılı olacak la, kesikli belirlenimler vardır. Duyum lama, sinir ve beyin faaliyeti olacakla, kesikli sürekli yansıması bu doğal halin iç yansımalı, sürekli gelişen ve girişen yansıma sürecidirler.
Isınan taş, ısınan metal, ısınan yaprak, ilk temel girişmeleri olan elektron hareketlerini hızlandıran ya da yavaşlatan, elektron bağ hareketlerini, gevşeten bir devinimler içine girerler. Hatta elektron transferleri (geçişmeleri) başlatırlar.
Yansımadı seyredişlerin bir yol alış şekli de, bir yansılanımlarla ve yansıtma biçimleriyle de cismin boylarının uzatır olması ve cismin yer kaplama genliğini artırır olmasıdır. Elbet bunlar kontrolsüz ve basit pasif yansımadırlar. Yansıma olayı yansıtmayı ve yansılanmayı içeren çevrimli dönüşmedir.
..