Okullar kapanıyor. Sınıfını geçen öğrenciler için uzun bir tatil başlarken, ortalama yükseltme ve sorumluluk sınavına girecek öğrenciler için maraton devam ediyor.
Her gün bin bir zorlukla okula gelen öğrencilerimizin tabi'i ki sınıfta kalması hiç hoş değildir. Ama sonuçta çalışmanın bir mükâfatı çalışmamanın da bir cezası vardır.
Hiçbir öğretmen öğrencisinin sınıfta kalmasını istemez ama öğrenci öğrencilik hallerini unutmuş yapması gerekenleri yapmıyorsa bu durumda öğretmene söyleyebileceği hiçbir sözü kalmamaktadır.
Okuyan toplumların hem gelişmişlik düzeyi artar hem de toplumsal yaşayış daha olumlu bir seyir izler. Millet olarak hepimizin hedefi okuma –yazma oranının en üst düzeye çıkmasıdır. Ama öğrencilerimiz mutlaka kendilerine bir yön çizmeli ve ona göre kendilerini şekillendirmelidirler. Amaçsız olan insanların başarılı olması mümkün değildir. Amaçsız insanlar devamlı kendi etraflarında döner dururlar. Buda onların geleceklerinin kararmasına ve ellerine geçen fırsatları değerlendirememelerine neden olur.
Aslında velilerimizin önemle üzerinde durması gereken bir konu vardır. Bu da öğrenci yönlendirmelerinde daha bilinçli davranmalarıdır. Mutlaka öğrencileri adam yerine koyarak onların gelecek hakkındaki görüşlerine, rehber öğretmenlerinin görüşlerine ve kendi gözlemlerine başvurarak öğrencileri yönlendirmelidirler.”Ben yaptım oldu “düşüncesinden mutlaka uzaklaşmamız gerekmektedir. Çünkü çok önem verdiğimiz çocuklarımızın geleceklerini düşünmek zorundayız.
Sevgili velilerimiz; çocuklarınızın sizlere itiraz etme durumları yoktur. Ama onların gelecekte sizleri suçlayacak şekilde bir duruma düşmemeleri için mutlaka onların seslerine kulak vererek onları olumlu ve istekleri doğrultusunda yönlendirmeniz en uygunu olur kanaatindeyim.
Ülkemizin kalkınmasında Meslek liselerinin rolü büyüktür. Çünkü bizler” çağdaş medeniyetler seviyesine” çıkmak istiyorsak Teknik donanımlı ve teknolojiyle barışık, üretici bireyler yetiştirmek zorundayız. Bunu söylerken gelişmiş ülkelerin durumuna bakarak bir yoruma varıyoruz. Ülkemizde liselerde okuyan öğrenci sayısı %65 Meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı ise %35 tir.Bu Avrupa ülkelerinde tam tersidir.Avrupa'da okuyan öğrencilerin %35 'i düz lise öğrencisi iken,%65 'i Meslek lisesi öğrencileri oluşturmaktadır.Bunun Avrupa'ya yansıması sanayide, Teknolojide ve kalkınmışlıkta ileri bir seviyeye ulaşma olarak kendini gösterir.Bizde ise tam tersi bir durum kendini göstermektedir.
Onun için bizlerin bir an önce meslek liselerine önem vererek öğrencilerimizi Meslek liselerine yönlendirmeliyiz. Günümüzde Meslek liselerine önem verme konusu Devletimizin de projesi ve amaçları içerisindedir. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman ülkemizde çok şeylerin değişeceğine inancımız tamdır.
Okullarımızda çok özverili öğretmenlerimiz vardır. Ancak eğer malzeme yani öğrenciler yanlış mecralara yöneltilirse elde edeceğimiz ürün yani çıktılardan randıman almamız mümkün değildir. Bu konuda veli-öğretmen-öğrenci işbirliğini mutlaka gerçekleştirmeliyiz.
Okullar kapanıyor ama Eğitimin insan ve Toplumumuz için çok önemli olduğunu bir an bile unutmadan kendimizi geliştirmek için okumayı kendimize görev olarak almalıyız. Belki öğrencilerimiz şu anda sınıfta kalmanın ne kadar yıpratıcı bir durum olduğunun farkında değildir ama yarın kendinden küçük öğrencilerle aynı sınıfta okurlarsa bunun kendilerinde yaratacağı olumsuzlukların zorluklarını göreceklerdir.
..
2009–2010 Eğitim ve öğretim yılı birinci dönemi sona eriyor. Öğrenciler karneleriyle evlere gelecekler ve evlerde çeşitli hikâyeler yaşanacak. Ancak sayın velilerimiz bu karneler sizin. Lütfen öğrencilerinizi yargılamadan önce kendi kendinizi yargılayın ve eleştirin. Bu dönem öğrencim için ben ne yaptım? Sorusun lütfen kendinize bir sorun.
Daha öğrenci okula başlamadan velilerimiz maalesef yanlışlarla başlıyorlar. Nedir yanlış olan? Öğrencilerini adam yerine koymadan kendi istediklerini ve kendi hayallerini çocuklarında yaşamak istiyorlar. Gerçek olan öğrenci yetenek ve kabiliyetleri kesinlikle dikkate alınmıyor.
Öğrenciler, okula yazdırıldıktan sonra öğrencinin psikolojik gelişim durumu ve okuldaki hal ve gidişatı takip edilmiyor, Öğrencileri evden okula göndermekle bu işin bittiği sanılıyor. Parasını vermek, defter, kitabını almak, servise vermek acaba yeterli sorumluluklar mıdır? Öğrencilerin çoğunun şikâyeti evlerinde kendileri ile ilgilenilmediği ve insan yerine konulmadığıdır.
Acaba hangi veli ergenlik içerisinde olan öğrencisini karşısına alıp ta onunla konuşabiliyor? Hangi veli öğrencisini okula gidip gitmediği konusunda okulla istişare içerisine girebiliyor? Hangi konularda başarılı olup olmadığını araştırıp, hangi veli altarnetatif öneriler sunabiliyor.
Kendi problemlerini öne sürüp, aylarca kontrolsüz bıraktıkları öğrencilerini ancak karne günü hatırlayan veliler acaba bu çocukların geleceklerinden ne bekliyorlar ve bu çocuklara kızma hakkını nerden bulabiliyorlar?
Öncelikle başarısızlıkların odağında aile, çevre, kişi, tercih, okul gibi etmenler vardır ama asıl olan önce elimizdeki çiçeğin farkında olabilmektir.
Acaba başarısızlıkta öğrencinin hiç mi suçu yok? Olmaz olur mu? Öğrenci öncelikle hedefini ailesi ile beraber iyi koymalıdır. Okul seçimini iyi yapmalıdır. Kendi yetenek ve kabiliyetlerinin farkında olmadır. Kendi hedeflerini önceden belirleyerek ona göre çalışmalarını şekillendirmelidir. Şu anda Türkiye de belli bir mevkide olabilmenin şartı mutlak ve mutlak herkesten iyi olmaktan geçmektedir. Torpil morpil diyebilirsiniz ama orta direk ailelerinin okumaktan başka çıkar noktası kesinlikle yoktur. Maalesef öğrencilerimiz hayalperest bir dünya oluşturmuşlar filimler de gördükleri gerçek olmayan dünyaları içerisinde ağlarını örmeye devam etmektedirler. Velilerin buradaki görevleri öğrencileri gerçeklerle tanıştırmaları ve onları iyi olana doğru yönlendirebilmeleridir.
Öğretmenlerin bu kategorideki rolleri daha elzemdir. Öğretmenlik fedakârlık demek ise, peygamberlik mesleği ise, o zaman öğretmenlerin daha sabırlı ve daha objektif olmaları gerekir. Öğrenciler kesinlikle her şeyi bilerek okullara gelenler değildir. O zaman öğretmenlerin öğrencilere bir anne ve baba şefkati ile yaklaşmaları doğru değimlidir? Kişileri bilmemezliklerinden dolayı eleştirmek, yanlışlarından dolayı yargılamak acaba öğretmenlik midir? Öğretmenler, örnek ve yol gösterici, yanlışları düzelten kişiler olmalıdırlar. Burada bütün öğretmenlerden değil de yalnızca başarının yükselişinde etkili olmayan öğretmenler kastedilmektedir.
Başarı ve başarısızlıkların hiçbir zaman tek sebebi yoktur. Birincil sebep bence aile bütünlüğünün ve ilgisinin sağlanabilmesidir. Daha sonra kişi, tercihler, yönlendirmeler, takviyeler, çevre, arkadaşlar, öğretmenler gelmektedir. Bu yüzden öğrencilerin almış olduğu karne maalesef hepimizindir. O zaman akl-ı salim olarak düşünmeli ve yapılan yanlışların muhasebesi, t6ekrar yapılmalıdır. Bu yarıyıl tatili bize bu konuda çok yardımcı olabilir. Onun için öğrencilere kızmadan önce, bizim öğrencimizin başarısındaki katkımızı sorgulamamız gerekir. Böylece hem hatalarımızı görebilir, hem de hatalarımızı düzeltecek zamanı tekrar yakalayabiliriz. Ama bu konuda önce ailelerimiz olmak üzere hepimiz kendimizi bir eleştirelim daha sonrada çocuklarımızı yargılayalım, ne dersiniz?
..
Sabahları erken saatlerde mesaimiz başlıyor. Görev sorumluluğu içerisinde okullarımıza gidip öğrencilere faydalı olmak için çırpınıp duruyoruz. Ama öğrenciler çokta istekli değiller. Çoğu kez geç kalıp, devamsızlık yapmakta adeta birbirileri ile yarışıyorlar. Velileri okula çağırdığımızda pek çoğunun ilgisiz ve çocuklarından bihaber olduklarını görüyoruz. Maalesef çağırılan velilerin çoğu da okula gelmiyor.
Velinin anlayışı, öğrencim okula gidiyor ya… Oluyor. Harçlığını veriyorum, benden daha ne bekleyebilirler ki diyorlar. Ama öğrencinin velisinden, anne babasından çok şeyler beklediğinin farkına varmak istemiyorlar. İlgilenmek acaba yalnız maddi boyutu ile mi olmalı? Acaba yalnız parasal ilgi çocuğun geleceğe ümitle bakmasında yeterlimi?
Günümüzde bütün çevresel etmenler, öğrencileri olumsuz yönden etkilemeye namzet bir hal sergiliyor. Öğrencilerin birer beyaz sayfa olduğunu düşündüğümüzde, bu sayfayı başkalarının kirleteceği bir alan olmaktan kurtarmamız gerekmez mi?
Hepimiz sitem ediyoruz, Öğrencimiz okumuyor diye. Emek olmadan yemek olur mu? Bakın öğrenciler istemedikleri alanlara yönlendiriliyor. Öğrencilerle aileler birebir ilgilenmiyor ve öğrencilerinin nerede ne yaptıklarını takip etmiyorlar. Diyeceksiniz ki hangi zaman, nasıl öğrenciyi kontrol altına alayım? Ya da beni dinlemiyor? Ama sayın velilerimiz, öğrenciler bizim en değerli varlıklarımız. Evlatlarımız. Onların kötü bir durumda olmaları veya kalmaları herkesi derinden yaralar. Ama öncelikle aileleri daha da çok yaralar. Öyle değimli?
Öğrencilerimizin lise çağlarında daha çok kendilerini ön plana atma, kendilerini kanıtlama, özenme dönemleridir. Televizyonlar insanlarımıza devamlı olumsuz örnekleri veriyor. Hayali yaşam standartları, sanatçıların toplumdan kopuk halet-i ruhiyeleri ve yaşam biçimleri örnek gösteriliyor. Tabi bunlara nasıl veriliyor, gençleri koruma kanunları nasıl işliyor, hala şaşıyoruz ama maalesef durum bu. Acaba anne ve babalar bu durum karşısında neler yapıyor? Çocuklar kendilerine hep birer kahraman arıyorlar ve genellikle kahramanlarını kaba güçten yana kullanıyorlar. Acaba neden? Acaba kanunlarımızın suçlu ve suçsuzları ayırma zafiyeti mi var. Acaba kanunlarımızın yeterli olduğuna güvenmiyorlar mı?
Öğretmenler cefakâr ve vefakâr öğretmenler. Bakın böyle denildiği zaman sakın edebiyat yapılıyor sanılmasın. Günde 7 saat devamlı öğrencilerle birebirler. Hatta öyle ki, anne ve babalarında daha çok öğrencilerle ilgileniyorlar. Ama bunca karanlığın arasında yalnızca bir ışıktır onlar. Öğrenci istekli olmalı, öğrenci desteklenmeli, öğrenci izlenmeli ve öğrenciye öz güven verilmeli ki; öğretmen elindeki beyaz sayfayı çok güzel bir şekilde işlesin.
Ne yapmalıyız o halde?
Veliler öğrencileriyle birebir ilgilenmeli ve onları doğru yola yönlendirmelidir. Onların sevgiye ve ilgiye ihtiyaçlarının olduğunu kesinlikle unutmamalıdırlar. Onları kendilerinin mirası olarak görmeli ve kendi miraslarının geleceğe faydalı olmasına çalışmalıdırlar.
Öğrenciler, yarın eyvah dememek için, bugünden gereken tedbirleri almalı ve toplumun iyi bir üyesi olmanız için çalışmanız gerekir.
Öğretmenler, geleceğin sizin ışıklı yollarından geçeceğinin bilinci içerisinde, yarının yaralı birey ve toplumunu oluşturmanızın elinizde olduğunu unutmayın.
..
Öncelikle eğitimin içinde olabilmek için öğretmenlik mesleğini seven insanların bu işin içinde olması gereklidir. Çünkü eğitim süreci çok meşakkatli ve özveri isteyen bir sistemdir. Öğrencileri kendi evlatları gibi gören ve onların atacağı her adımın ne gibi sonuçlar doğurabileceğini tecrübesiyle anlayabilen ve ona göre öğrencilere yol gösterebilecek eğitimcilerin olması eğitimde en önemli esastır.
Günümüzde öğrencilerimizin büyük çoğunluğu, ailelerin ekonomik ve sosyal problemleri yüzünden ailede gerekli görgü ve eğitimi alamamaktadır. Bunun yanı sıra öğrencilerin en çok etkilendikleri ve daha sonra topluma uyum sağlamda büyük problemler oluşturan sorunlarla karşı karşıyadırlar.
Bu sorunların başında öncelikle denetlenmediği takdirde öğrencileri olumsuz yönde etkileyebilecek televizyon programları gelmektedir. Toplumumuzda mekân olarak ve ekonomik statü olarak insan davranışlarında farklılıklar göstermektedir. Bu aynı zamanda hareketlerin değerlendirilmesi ve ahlaksal bazda da farklılıklar göstermektedir. Eğer bireylere ailede temel değerler verilmediği takdirde kişilerin etkilenme olasılığı daha fazladır. Onun için ailede çocuklarımıza temel doğruları verebilmeli ve toplumun içine girdiği zaman çocuklarımızın ayakta durabilmesini dolayısıyla dejenere olma ihtimalini azaltabilmemiz mümkündür. İnternet kâffeleri ise, bir oyun yeri olmaktan ziyade öğrenci davranışlarını bozan mekânlar haline gelmişlerdir. Öğrenci hala kendi denetimini sağlayamadığı için maalesef eğitim zayiatı olarak önümüze gelmektedir.
Aslında eğitimin içinde olabilmek, örnek olabilmektir. Ailede anne baba olarak, sokakta arkadaş, mahallede komşu olarak, okulda öğretmen olarak örnek olabilmektir. Kendimizi düşünmeden önce tertemiz çocuklarımızı düşünebilmek ve geleceğimize hizmet edebilmektir.
Okulda eğitimin içinde olabilmek öğrenciyi anlayabilmek ve onu doğru yollara kanalize edebilmektir. Öğretebilmenin en önemli şartı öğrencilerin öğretmenlerini sevebilmeleri ve onlara güvenebilmeleridir. Öğrencileri yıldırmak, korkutmak ve zorlayarak eğitmek mümkün değildir. Çünkü hiç kimse sevmediği yerde durmak istemez ve sevmediği insanları dinleyerek öğrenmek istemez. Onun için ders anlatmadan önce eğitimcinin öğrencilere kendisini her yönüyle kabul ettirmesi gerekmektedir. Ondan sonra eğitimcilerin anlattıkları hem kalıcı hale gelir hem de zamanla davranış haline dönüşebilir.
Eğitimin içinde olabilmek davranışınla, söylediğin sözle ve kişilerle kurduğun olumlu ilişkilerle olmalıdır. Çünkü söylediklerini uygulamayan bir eğitimcinin öğrencilerine nasıl bir yardımı ve inandırıcılığı olabilir. Bir insanın devamlı doğruluktan söz etmesinden sonra yalan söylemesi gibi bir iştir bu. Bunun inandırıcılığı nasıl olabilir ki söyler misiniz? Eğitimin içinde olabilmek tertemiz yavruların sorumluluklarını alarak üzerimize düşeni lakıyla yerine getirmektir. Üzerimize düşen görevi yerine getirmenin mutluluğunu yaşarken başımız dimdik gezebilmektir. Aynı zamanda üzerimize düşen görevin hesabını verebilecek kadar ruhumuzun ve vicdanımızın rahat olmasıdır.
Kendimizi eğitimin içinde görmek istiyorsak üzerimize düşen bütün görevleri her alanda yerine getirebilmeliyiz. O zaman yetiştirdiğimiz insanların vebalini üzerimize almamış ve görevimizi tam olarak yapmış oluruz.
Ne mutlu ülkemizde eğitimin içerisinde gerçekten var olabilene ve ne mutlu bütün davranışlarıyla eğitime destek verenlere…
..
Ödemesi en zor olanı kişi haklarıdır. Dinimiz bu konuda kul hakkıyla karşıma gelmeyiniz ayeti ile bu konuya verdiği önemi belirtir. Hiç düşündünüz mü hiç farkına varmadan kul haklarının gasp edildiğini! Mesela bir öğretmen dersine geç girdiğinde kaç öğrencinin hakkını yemektedir. Ya da derse girdiği halde öğrenciye vermesi gereken ders konularını öğretmemesi durumunda hak yemiş olduğunun bilmem farkında mıyız?
Öğrenciler arasında yapılan taraftarlık ve bunun olumsuz ya da olumlu olarak notlara yansıması birer haksızlık değimlidir? Acaba davranışlarımızda objektif olmamız mümkün değil midir? Ya da kişiler yaptıkları bu haksızlıkların farkına mı varamıyorlar acaba?
Sabahleyin nöbetine zamanında gelmeyen ya da nöbetini tam tutmadığı için çeşitli olayların meydana gelmesine neden olan nöbetçi öğretmenler meydana gelen olaylarda zarar gören hangi öğrencilerin hakkını gasp etmiştir acaba?
Görevine zamanında gelmeyerek kişi haklarını yiyen ya da görevini tam anlamıyla yapmayıp öğrenci ve velileri uğraştırarak haklarını yiyen idareciler herhalde kendilerini rahat hissediyorlardır! Öğrencileri en ufak bir hatalarında en büyük suçlarla suçlayıp, yargılayarak asan, onları toplumdan bir anda soyutlayan öğretmenler ve idareciler herhalde kendilerini vicdanen çok rahat hissediyorlardır!
İnsanları birbirine düşürmek için olmadık yalanları söyleyerek daha sonra doğruluk ve haklılık nutukları atanlar herhalde büyük onur ödülüyle ödüllendirilmektedir. Bilemiyorum; bu haksızlıkların hesabını verebilmek için herhalde bütün öğrencilerden teker teker haklarını helal ettirmek gerekir diye düşünüyorum.
Ya öğrencilerin yediği haklar! Hesabını veremeyecekleri haklardır bunlar. Devletin bütün imkânlarını sunduğu öğrencilerin derslerine çalışmayarak devleti ve ailelerini zarara uğratmalarından dolayı acaba kimlerin haklarını yemişlerdir. Bu vebalin altından kalmak mümkün değildir. Ayrıca sabahleyin erkenden kalkarak üzerlerine aldıkları eğitim görevlerini yerine getirmeyen öğrenciler kendilerine ve ailelerine verdikleri zararlarla acaba kimlerin haklarını yemektedirler. Öğrenciler arasına nifak sokarak ve yalan söyleyerek öğrencileri birbirine düşüren öğrencilerin yediği hakların hesabını vermek mümkün değildir. Ailelerin kıt kanaat kendilerini okutmak için çalışarak eğitim için harcadıkları paraları okuldan kaçarak veya okumayarak yok eden öğrenciler acaba kimlerin haklarını yemektedirler. Öğretmenlerini
Küçük düşürerek kendileri için çırpınan öğretmenlerini üzen öğrenciler acaba öğretmenlerinin haklarını nasıl vereceklerdir.
Objektif olmadıklarından dolayı dürüst çalışan insanları etkin güçlerin etkisiyle yargılayıp, olumsuz davranışlar sergileyen yöneticiler acaba yaratanın karşısına vardıklarında bu dünyevi kazançlarının hesabını nasıl vereceklerdir acaba? Hiç araştırmadan insanları suçlayıp bir tutam ömrü kişilere zindan eden kişiler herhalde ahirette bu haksızlıklarının hesabını kolay veremeyeceklerdir.
Yaratana inanan insanların en çok dikkat etmeleri gereken şey, sanırım çok önem verilmediğinden dolayı yenilen kişi haklarıdır. Kul hakkı yemenin af edilmeyeceği düşünülürse sanırım insanlığın en büyük uğraşı kendi nefisleri ile olacaktır. Özellikle eğitim gibi kutsal bir ocakta dürüst olmak ve hakkaniyetten ayrılmamak en büyük objektiflik olacaktır.
..
Öğrencilerimiz… Bir kır bahçesinde çeşit çeşit çiçeklerimiz. İsteğimiz o çiçeklerin solmaması, onların gelecekte gülmelerini sağlayabilmek.
Ancak onların yetiştikleri ortam o kadar çeşitlidir ki. Hepsini tek tek bilmek ve tek tek anlayabilmek gerekiyor. Yoksa hazan mevsiminin sonbahar yaprakları gibi avuçlarımızdan uçup gidecekler. Ne kötü değil mi?
Nakış nakış, iğne iğne işleyebilmek ancak bir sanatkârın işi… Öğrencilerimizi, yararlı bireyler olarak yetiştirebilme işi de bir kutsal mesleğin üyelerine yani öğretmenlerine düşüyor. Ne mutlu!
Öğretmenlik: Engin bir gönül sevgisi, Uçsuz bucaksız fedakârlık ve duru suların önünü kapatan engelleri ortadan kaldırmak için mücadele eden yürek işçisi, Yüreklere bir nebze dokunabilen bir anne bir baba sevgisi.
Öğrenci, öğrenmeden çok şeylere tanık olan fakat bir türlü anlam veremediği ve hatta şaşırıp kaldığı olaylarla karşılaşabilen, gözleri umutla yüreğime dokun diye adeta seslenen tertemiz çocuklarımız.
‘’Öğretmenim, bilmen gerekiyor sabahın erken saatlerinde aç sefil okul yollarını tutmaları ve de anlaman gerekiyor yokluğun ne demek olduğunu. Bilmen gerekiyor, hırpalanmayı, sevgisizliği, anlayışsızlığı, bütün olumsuzluğun ince ince ruhumuzu karartığını.
..
Okulumuz adına yapmış olduğumuz Avrupa birliği Erasmus Plus projesi kapsamında “Avrupa”da SAP F1 Muhasebe programı stajı”nedeniyle on beş gün, kırk öğrenci ile beraber Almanya’da bulunma onuruna eriştik. Bu yüzden izlenimlerime Almanya”da Eğitim konusuyla başlayacağım.
Almanya’da eğitim 4+3+3 olmak üzere on yıldır. En zor olan okul kademesi üç yıl olan lisedir. Liseyi başarıyla bitiren öğrenciler sınavsız istedikleri üniversiteye yerleştirilmektedir. En çok merak ettiğim acaba Alman Tarih kitapları Türkler için neler yazmışlar sorusuydu. Öğrendiğim kadarıyla Almanlar 1. dünya savaşında kendilerinin yenilmesi ile Türklerinde yenilmiş sayılmasına ve Atatürk’ün başarılarına’da tarih kitaplarında yer vermişlerdir. Ama en çok Hitler ve onun diktatörlüğü üzerinde tarihlerini şekillendirmişlerdir. Hitler döneminde Yahudilere karşı yapılan mezalim ve soykırımın tarihlerinin en önemli konusu olduğunu ve tarih kitaplarında sürekli olarak bu dönemin kötülüğünden bahsedildiğini öğrendim.
Öğretmen maaşları 2.500 ile 4.500 Euro arasında değişmektedir. Ancak Almanya’da hayat çok pahalıdır. Bir küçük pet şişe suyun 1 Euro yani 3 TL olduğunu düşünürseniz ülkemize göre alım gücünün varlığını ama fiyatların da yüksek olduğunu görürsünüz.
Alman eğitim sistemi daha çok araştırmaya dayalı ve öğretmenlerin ders anlatmaktan ziyade rehberlik yaptıkları bir öğrenme şekline odaklanmış durumdadır. Öğrenciler dersleri araştırarak somut hale getiriyor ve öğretmenlerde öğrenci beceri ve araştırmalarını değerlendirerek yanlışlarını belirleyerek düzeltmelerini sağlayarak öğrencilerin öğrenmelerini sağlıyorlar. Yani bizdeki gibi düz anlatım metodu yerine yaparak ve araştırarak öğrenme ön plandadır.
Almanya da en dikkatimi çeken şey sosyal devlet olgusuna çok riayet etmeleridir. Çünkü işi olmayanlara işsizlik maaşı veriliyor. Ayrıca iş yerinde sakatlananlara yani iş kazalarında yaralananlara mevcut aldıkları maaşları sigorta şirketleri tarafından ödeniyor. İşi olmayanlara işsizlik maaşı verilirken ayrıca işsizlerin yapabilecekleri işler konusunda eğitilmeleri ve onların iş hayatına girmelerine de yardımcı olunuyor.
..