Soysuzluk kanındaymış ne yapayım değişmezsin
Cambaz gibi bir ipte oynuyorsun merhametse yok sende
Dilinde zehirli ağ konuştukça lanetlik okunuyor yüzünden
Gözlerinse kör olmuş bencillikse ruhundan tutunuyor..
Nedir seni değiştiren, öfke hiddet sana yakışmıyor
Dostlarınsa üzülüyor, yalnızlığa oynuyorsun git gide
..
Kimse bilmez ahvalimizi...
Soran yoktur dirliğimizi...
Sen misin kendinden kaçan...
Bir kendinsin kendini kandıran...
Sağa sola dönüp bakma...
Göreceğin bildiğin kadardır...
..
çöl çiçeği,gözlerinde kuşatılmış hayal kırıklıkları
bunca severken,dervişane yalnızlığın
abanan gölgeler üzerinde
tanığı yok yaşanmışların
desem ki seni düşünürüm
gururlanacak
narin gögsünü kırlangıçlar saracak
..
havada aılır hüzün çiçeği küs
kaç göç eskitir zaman mayın tarlalarında
yol boyu raylar uzanır yalnızlığa
ellerinde kalem olur afyon
kendine döner keskin bıçaklar
öfke bir aynaz gibi kaplar
yalız gemiler kalır boş rıhtımlar
..
Gün oldu, maviliğini unuttu gökyüzü. Gün oldu bürünerek siyahlıklara salkım saçak bulutlarıyla indi yeryüzüne. Hem kendini ağlattı kocamış Dünya hem bizleri. Hasret kaldığımız zamanlar gökyüzünün maviliğine ve Güneşin parlaklığına, hep bir şeylerle oyalanmak, hep bir şeylerle avunmak istedi canımız.
Hepimiz insandık netice de. Kimimiz Güneşin sıçaklığını para da pul da ararken, kimilerimiz acıların kucağın da Cehennem ateşlerinde yanmayı tercih etti. Kimilerimiz kula kulluk ederken, kimilerimiz saf sevgilerin, temiz bakışların esaretini yeğledi. Hepimiz insandık netice de ve hepimiz insanca yaşamanın faziletine inanmıştık. insanca yaşayacağımızı ya da yaşadığımızı düşünmüştük. hepimiz insandık netice de, bütün insanlar gibiydik. Etten ve kemikten yaratılmış, düşünen, düşünmeyi seven, hisseden hissettiren, doğan büyüyen, acısıyla tatlısıyla yaşayan ve sonra ölen.
Neler görmedik ki bu hayatta. gem vurduğumuz zaman da oldu duygularımıza, gemi azıya aldığı zaman da oldu duygularımızın. Öfke baldan tatlı misali, öfkelenip kızdığım zamanlarda kayıp etmiştim insanlığımı. Hırsıma yenik düştüğüm zamanlarda da, nefsimin beni ezdiği anlarda ve dost kurşunları değdiğinde de yüreğime yine yanım da bulamamıştım insanlığımı.
Bazen, çiçek çiçek tabiat de aradım insanlığımı. Bazen bir yavru ceylanın zalim avcıya yönelttiği masum bakışlarda bulmak istedim insanlığımı. Bazen kızgın çöllerde yandım insanlığımın peşinde. Bazen yalçın dağlar da buz kestim, derin uçurumlara düştü yolum nihayetinde. Ama aradığım insanlık hiçbir yerde yoktu. Çünkü ben insanlığımı ararken, kendimi yitirmiştim ve ben yoktum. Durabilsem de ayaklarımın üstünde ruhum yoktu ve ben korkuluklara dönmüştüm.
..
eğer ağarmışsa, ellerime dökülen saçlarım,
her telinde biraz öfke, biraz hüzün varsa,
suçluyu başka hiçbir yerde arama,
gördüğün ve hissettiğin benim ben.
her şeye rağmen, duyuyorsa hala kulaklarım
işittiği sonsuz hakaret, sonsuzsa şayet
..
gün doğar yamaçlardan
perdeler aralanır kapılar açılır
emekçiler erkenden uyanır
birikmiş isyan durur yüreklerde
öfke kendini sokaklara vurur
işte o öfke gelir bizi de bulur
seninle her akşam
..
Başı havada mağrur, isyan eder nimete.
Şeytan dürter geçer hıyanetten hıyanete.
Manevi körlük,cafcaflı gurur dahası var,
Cereyanı kesildi mi şaşırır, şerden şere fırlar.
Onlar ya mağdubin, ya dâllîn ne farkeder
..
Benlik zindanlarında boğdukları gecenin şafağın da,
Güneşimizin doğduğunu nereden bileceksin ki?
Aleyhine döndürülen ihanet çemberlerinden,
Ne zaman kurtulabileceğini göremeyen sadık ruhlar!
Sonsuz sayıdaki sıfırlardan biri olmak bir değer değil,
Bir olmayınca birden bize bizden bire mi?
Olamaz ve de olmaz olsun küfür,
..
Hergün geçtiğim ruhsuz yollar
Neşeme öfke saçan birikintiler
Hızıma gem vuran kasistler
Teybimde çalan slow müzik
Yanımda oturan güzel hatun
Kulaklarımda şuh kahkahalar
..
Bu gece öyle ağırım ki kendime; nefes almaya çalışmak bile işkence... Düşünmek istiyorum bir sevdanın kıyısında dolaşırken, az biraz da ağlamak. Ama oldum olası düşünürken ağlayamam ben ağlarken düşünemediğim gibi; ya da hiç bir şey düşünememek gibi...
İçinde bulunduğum durumu hangi sözcükler tanımlayabilir ki: Gülüyorum kendime, bu belki de bir durumsuzluk örneğidir; öfke doluyum, yalnızım, işsizim ve yorgunum... Zihnimin yorgunluğu altında eziliyor bedenim. Hayallerim, umutlarım, sevmelerim... İçimdeki çocuğa dair ne varsa büyütmek istediğim üşüyor azalıyor bu gece... Çok sevdiğim mavi bile renksizliğe teslim olmaya hazır. Odamdaki papatyaların kokusunu duyamıyorum, dilimde bir türkü ezgisini hatırlayamıyorum. Sevdiğim şairlerin o çok sevdiğim dizeleri yok belleğimde.
Sadece bir keman sesi duymak istiyorum uzaktan ve çok derinlerden gelen... Tınısı uçurum...
Bir omuz istiyorum sorgusuz, yargısız... Sevgilinin sıcak ellerini istiyorum sırtımda. Ve ruhumda... Ve tenimde... Aşk istiyorum...Aşık olmak istiyorum... Ve aşık bir kadın gibi sevişmek istiyorum...
..
Hiddetlenip yakıp yıkma!
Değer mi dostum değer mi?
Zivanadan sakın çıkma!
Değer mi dostum değer mi?
Gider iken düzgün, düzgün
Gaflet basar gevşer dizgin
..
Ben sevda bilmez idim,sen sundun sevgini-
Bir hicâba mûptêlâ,neşve-gâh buldum leylimi-
Ben devâ bilmez idim,sen sundun meylimi-
Bu ne kahrı sefa,Ya Cêlâlû Ya Cêmâlû) :,
Bir hallacı berdar gördüm, neyledi mevkini-
Bir nigâha zâr-ı intifa',gümmân-ettin leylimi-
..
Ağların ağlamaları ördüğü yalnızlık sarkacında sarılıyorum gidişlere. Yarlı yücelerde bağdaş kurup kanıtsız hatta anıtsız söylemlerinin gölgesine sığınmak çare olur mu? Sensizliğin hikayesini anlatacağım güneş tutulmasına.Sana tutuluşlarımı izleyecek karanlık düşler, bir gün yeniden gelmeler...Sevmenin ipsiz oyunlarda artık cambazların işi olmadığı bu aşk küresinde kırılgan nameler sunmasın hayat.
Öfkelerini tohum gibi ekmişsin yazılara,beni silmişsin uzun öykü kahramanlarında.Ben melankolinin yeni babası olmuşken yazın tarlasında,senin huzur çardağında başka gözbebeklerin ışıltısıyla mutlu olman gerekti.Yazdığın, her yazıda hüzünler,vedalar aşılı.
-Acep hani şu sildiğin,hani şu unuttuğun, hani umursamadığın asrın mecnunu benden kaynaklanmasın nemlican
Öfke öfke çiçeklerinden buket buket büyüttüm mahsul zamanı aşk çıktı gülüm.Sahte sevgilerin kanamış damarında kanamış, canımı verdiklerim.Yılgınlığın kırmızı şarabında seni içmişim ben değil özlemler, gelmeler, gitmeler sarhoş olmuş, Her fırtınada çadırımı toplamış,yüce yaylalarına gelmişim arılar gibi oğullanmışım gözleri nemli, yüreği demli bir geleceğin yeşilliğinde beklemişim seni.
Umutlarımı yeni doğan bebeklere vermişim, ağlayışlarına karışsın diye. Çığlıklarında mutlanmış, büyümeler sunsunlar diye huzurla beklemişim seni.
Mevsimler değişmiş,durmalar durulanmış, öğünmüşüm un gibi umut yolunda.Acılarımı yumaklara sarmış, sarmaş dolaş halimizin gölgesinde hep beklemişim nemlican.
Belemişim, yüreğindeki ahların dağ deviren tufanlarını.Esmişim,kırılmışım, küsmüşüm,uzak kalmışım,; ama bu yürek seni her duyguda unutamamış.. Sevdanın isimsiz tortularını biriktirmişim Fırat’ın,Dicle ile seviştiği Mezopotamya buluşmalarında.
..
Beyazda umut ve masumiyet
Kırmızıda öfke ve aşk
Sarıda zenginlik ve bilgi
Morda ağrı, keder ve hüzün
Siyahta asalet ve azim
Mavide başarı ve mantık
Lacivertte zor kararlar
..
Sinir oluyorum...
Kendisi mükemmel olmayıp,
Başkasında mükemmellik arayanlara...
Gıcık oluyorum...
Olduğu gibi görünmeyip,
Göründüğü gibi olmayanlara...
Nefret ediyorum...
..
Yaşam
Öfke kusarken hayatımıza
Sığınacak kuytu ararız
Zamana savruk geçmişimizin
Toz bulutu kümeleri arasında
Her anı
..
Gözde hala ışık var,kalpden akseden ayna
Onlar yalan söylemez gözlerime baksana
Tahtım tarumar oldu,sana sitemkâr boyna
Matemlerim aşikâr sözlerime baksana
Estirip gürlüyorsun,dinle sesizliğimi
Aşka ram olmuşum ben,affet yüzsüzlüğümü
..
Doğru olanları dokuz köy kovar,
Yalakçılar bunun sırtını ovar,
Dereyi görmeden paçayı sıvar,
Bir türlü bu iti gözüm tutmadı.
Şaşkın çoban adapta olmuş kavala,
İt ile girilmez aynı çuvala,
..
GÖZLERİMDE ÖFKE SÖZLERİM KURŞUN...
Gözlerimde öfke sözlerim kurşun,
Hiçbir şey söyleme pişman olursun,
Bırak beni kendi halinde dursun,
Bir kurşun atımı
..