Öfke, Şiddet, Thomas Bernhard Ve Taklitç ...

A. Esra Yalazan
198

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Hafızanın kuyusunda uyuyan sözcüklerin derin bir uçurumdan aşağıya tıpır tıpır yuvarlanan taşlar gibi şimdiki zamanın içine düşüvermesi beni ürpertir. Onların göremediğimiz kayalara yıllarca nasıl sıkıca tutunabildiğini düşünürüm her seferinde. Geçenlerde bir arkadaşıma kendisi gibi olamayan ‘sıkışık’ insanların korkularından, ümitsizliklerinden bahsederken o garip sohbetten bir an hatırladım. Telefonda konuştuğum yazar o sırada buralarda da ünlenmeye başlayan Irvin Yalom’du. Onunla romanları hakkında röportaj yapıyordum. Belki biraz vakit sınırlı olduğundan, biraz lafı dolandırmaktan hoşlanmadığım için ama sanırım en çok da genç olmanın küstahlığıyla ikinci romanını pek beğenmediğimi itiraf edivermiştim. Psikiyatrisi hasta ilişkilerini sorguladığı ‘Divan’ı mesleki donanımına, akıl oyunlarına, teknik bilgilere kurban ettiğini düşünüyordum. Buna karşın ‘Nietzsche Ağladığında’yı sevdiğimi söyleyince sebebini zihnimde beliren ilk düşünceyle anlatmamı istedi, hastalarından birisiyle konuşur gibi… İlk aklıma gelen, kitaptaki basit ama parlak cümlelerden birisiydi: “Bir şeyi entelektüel olarak bilmekle duygusal olarak bilmek arasında çok ciddi bir fark var, öyle değil mi” dedim. Aynı zamanda bir psikiyatri profesörü ve iyi bir analist olduğu için güldü tabii seçtiğim bu alıntıya. Sonra dürüstlüğü aniden açılan bir çakı gibi kullanmaktan utanıp özür diledim ondan. Yine güldü ve bu defa kızıyla konuşur gibi şefkatle cevap verdi: “Eğer içinde senden daha baskın bir ‘sen’ varsa onu gizlememek iyidir, kendin olmak zordur ama başka biri olma çabası daha zordur. İnsanı öfkelendirir, suçlu hissettirir, yorar, bir dolu dert, iyi ki söyledin”.

Son zamanlarda malûm sebeplerle kışkırtılan öfkenin, şiddettin toplumu nasıl içten çürüttüğünü hep beraber izliyoruz. Kim olduğunu bile henüz idrak edememiş, aidiyet duygusunun hazin yoksunluğuyla sarsılan gençlerin saldırganlığını trajik buluyorum. Televizyonlarda her akşam horoz dövüşüne çıkartılan ‘öfkeli oyunculara’ biraz acıyorum. Bir de taammüden ‘kötü’ olmaya çalışan yazarlar okuyorum, sahte kavgalardan medet uman, sanal âlemlerde yapay gaddarlıklarla avunan, bir türlü kendisi gibi olamayan insanlar görüyorum. Ve onların o çaresiz hallerine tanık oldukça ‘kötülük’ taklidi yapmanın kötülükten daha sığ olduğunu düşünüyorum. Acımasızlık, şiddet, öfke gibi dürtüler iki tarafı keskin bir kılıca benzer ve tıpkı iyilik, şefkat, merhamet gibi hakikidir. Eğer bir gerçekliğe dayanmıyorsa insanı olduğundan daha aptal ve epey zavallı gösterir bence. O maskenin ardına gizlenenlerin er geç ‘taklit’ olduklarını anlarsınız.


Korunaklı delilik

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta