Öcalan Mustafa Şiirleri - Şair Öcalan Mu ...

0

TAKİPÇİ

Öcalan Mustafa


(Şule İdil Dere’ye)

Bir gül düşer dalından,
Savrulur yaprakları esen yelde
.Kokusu siner toprağa

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

(Bu şiirimi tüm güzel analarımıza adadım...)

ANAM' A

"Ağlarsa anam ağlar,
gayrısı yalan ağlar" mış..

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

İlk göz ağrım,
Arı kanadından
Süzerek demlediğim,
Kıraç toprakların
İnatçı çocuğu! ...

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Gülüşün

Bakışın ne güzel bakışın,
Çığlık çığlığa serçe kuşları başımızda

Ve güneş perde perde inmekte

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Madem ki kaçınılmaz son;
Benim ölümüm dostlarım

Altınoluk ışık sahillerinde
Güneşin batımı kadar
Güzel olsun..

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Yağlıtepe, Kapıkaya’lar, daha aşağılarda hemen köyün biraz üstündeki Koçyatağı yöreleri karla kaplıydı. Çok yakında köy içlerine de kar yağar, zor geçecek kış ayları başlayabilirdi. Her ne kadar ambarlara ekmeklik buğday, arpa, çuvallara haşlanmış bulgur, toprağa açılan kuyulara doldurularak üstü kapatılan patates ve lahana dürmeleri, içine çökelek doldurulup ağzı aşağı gelecek şekilde toprağa gömülen küpler kışın aç kalmamak üzere stoklanmış olsa da bin bir türlü zorlukların başlayacağı kara kışa katlanmak hiç de kolay değildi. Tekmezar Ormanlarından bin bir güçlükle at, eşek, kağnı arabalarıyla yayla evlerine; oradan da sekiz on saat süreli çileli bir uğraşıdan sonra köye indirilmiş, daha çok gürgen ve köknar ağaçlarının kurularından üretilen odunlar; evlerin kuytularına ya da samanlıkların bir köşesine kışın teneke sobalarda yakılmak üzere istif edilmişti.


Soğuktu hava. Rüzgâr buz gibi esiyordu kuzeyden. Bacalardan duman çıktığına bakılırsa belli ki bazı evlere soba bile kurulmuştu. Köyün erkekleri, sığır ve koyunlarını otu iyice kıtlaşmış tarlalara, otlaklara salmışlar; kendileri de fırın duvarının dibinde rüzgârdan korunacak şekilde toplanarak akla hayale gelmedik şakalaşmalarla vakit geçirmeye çalışıyorlardı. Kadınlar daha çok yemek, bulaşık, ev, ahır ve samanlık temizliği gibi gündelik işleriyle uğraşıyorlardı. Köyde okul yoktu. O nedenle köyün çocukları orada burada koşarak, bağırarak, bazen de ahlât ağaçlarına tırmanarak, birdirbir ya da arası kesme, çelik çomak oynayarak ortalığı şenlendiriyor, kasvetli köy havasını dağıtmaya çalışıyorlardı. Ayaklarında genellikle de arkaları yarık, altları delik, üzerlerinde: “ Canik” yazan kara lastikleri; birer iple bellerine tutturdukları paçaları kısa, arkaları ve diz bölümleri yamalı pantolonları, üstlerinde el dikimi gömlek ve annelerinin ördüğü kollu kolsuz yün kazaklarla; babalarının, makasla koyun kırkar gibi kestiği saç tıraşlarıyla oldukça ilginçtiler. Evlerin “ tavan” dedikleri çatı aralarına serilerek kurutulmuş ahlâtları gizlice alıp gömleklerinin içine doldurarak, acıktıkça birer ikişer çıkarıp arkadaşlarını kıskandırarak yiyorlar, saplarını birbirlerinin yüzlerine fırlatarak kaçıp kovalamaca oynuyorlardı… Köyün kızları; genellikle divitinden el dikimi uzunca entari, yırtık pırtık kazak, ayaklarında da erkeklerde olduğu gibi, eski püskü çorap ve kara lastiklerle dolaşıyorlardı. Köyde okuma yazma bilen Mehmet Çavuş’la Kemal Çavuş’tu sadece. Asker Ocağı’nda öğrenmişlerdi onlar da…


Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Altınoluk Işık sahillerinde
Gün batımları
Bir bebek gülümsemesi gibi
Isıtır içimi...

Yaşamın bitimi

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Yaşanmışlıklar
İşte böyle
Düşer düşlerine...

Ve yoğun bir hüzün yağar
Öğretmenin yüreğine...

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Tahir Topraaaaak!
Bağıran, beşinci sınıftan yemekhane nöbetçisi Ağabey’ di. Kimsesi, gidecek yerleri olmayan öğrenciler karne tatilinde okulda kalmışlardı. Öğle yemeği yiyorlardı yemekhanede. Tahir kaşığını bıraktı, ayağa kalkarak sesin geldiği yana bakındı.
Başkan, ayağa kalkan Tahir’i görünce: “Gel, yanıma gel! dedi. Ürkek adımlarla yanaştı Başkan’a Tahir. İçine bir korku düşmüştü. Bir suç işlememişti ama, belli de olmazdı.: “Tahir Toprak mı senin adın “ “Evet Ağabey” diye yanıtladı. “ Öyleyse gel benimle.” dedi ve yürüdü.
Ağabey önde, Tahir arkasında, yemekhane giriş kapısından çıktılar. Biriz Çeşmesi’nin yanındaki Öğretmenler Lokali’ne doğru yürüdüler. Başkan, dört beş adım önde gidiyor, arkasına bile bakmıyordu. Tahir, Ağabey’den geride kalmamak için koşar gibiydi sanki.
Lokalin merdivenlerini çıktılar. Ağabey, kapıyı yavaşça tıklattı. Bir sürü olumsuzluk geldi, doldu Tahir’in kafasına. Bakalım ne olacaktı. Okuldan atmasınlar da geri kalan cezalara razıydı… En küçük bir olumsuzluklar da bile, okuldan atılmakla korkutulurlardı… İçi ürperdi, titremeğe başladı birden. Lokalin kapısını aralayıp, başını uzatan Çaycı Ali Dayı:
“ Ne var oğlum” diye sordu Ağabey’e.

Devamını Oku
Öcalan Mustafa

Oğul oğul can oğul..

Yüce dağ başlarında esen yel
Geniş ovalarda akan nehir
Gözlerinde kayan yıldızlar
Yüreklerinde volkanik sevgi

Devamını Oku