EYLÜLDEN ÖNCE I
Ustaların,
Hasta olduğu günlerdi.
Üniversite öğrencileri,
Çantalarına konan hafif mühimmatlarla,
Devrim yapmaya hazırlanıyordu.
Bir kısmı o heyecanla fark etmeden,
Kendisi mühimmat oluyordu.
Yurtlarda,
Fakültelerde,
Yemekhanelerde,
Forumlar yapılıyordu.
Karanlıkta bir adam,
Sık sık kanal değiştiriyordu.
Arkasında maskeli adamlar,
Türlü türlü tablolardan,
Birini takıp, birini kaldırıyordu.
Rüzgar ya duruyor,
Ya her taraftan birden esiyordu.
Çoğumuz bilmiyorduk ama,
Sokağın başındaki kör kadın,
Ne olup bittiğini biliyordu.
Anfilerde,
Korku ve adanmışlık kol geziyordu.
Dersler az öğreniliyor,
Fikir kitapları çok ezberleniyordu.
Evdeki büyükler,
Evlatlarını derste biliyordu.
Meydanlarda sloganlar,
Sloganları siliyordu.
Coşkulu müzikler,
Soğukkanlı atılgan gençler,
Kavgayı besliyordu.
Düşünce renkleri farklı olanlar,
Ötekilerle
Yasaktı, konuşmuyordu.
Konuşan hain oluyordu.
Pek çok anne baba,
Korkuyu büyütmekten korkarak,
Birbirleriyle paylaşmıyordu
Ama,
Elleri yüreklerinde bekliyordu.
Biz tanımadık, tanımayız,
Bilmediğimiz kabilelerin yamyamları,
Bizim gibi,
Sıradan insanlar gibi giyinip,
Önümüzde, arkamızda yürüyordu.
Ustaların
Hasta olduğu günlerdi.
Sokaklarda
Tamtamlar çalıyordu.
EYLÜLDEN ÖNCE II
Yangının
Benzinle söndürüleceği,
Eylül geliyordu.
Marşları çok kişi,
İşleri
Az kişi biliyordu.
Çırpınırdın Karadeniz türküsü,
Enternasyonal Marşına çarpıp
Havai fişek gibi patlıyordu.
Gencecik fidanlar kırılıyor,
Dersler sabote ediliyor,
Akan coşkun sular geri çevrilip,
Ekili bahçelere veriliyordu.
Edirnekapı Yurdunda ülkücüler,
Okulun önünde devrimciler bekliyordu.
Boykot vardı,
Şair,
Nişantaşı Eczacılığın kapısından dönüyordu.
Hain tuzaklarda
Sağcısıyla, solcusuyla,
Bu ülkeyi çok seven gençler öldürülüyordu.
Ocaklarına ateş düşüyordu.
Ölmeyenlerin bir kısmı,
Okula bırakıp memleketlerine dönüyordu.
Bir kısmı,
Kuş gibi tedirgin yaşıyor,
Her gece kâbus görüyordu.
Kayıtlar çok,
Mezunlar az oluyordu.
Yüzü ileriye dönük,
Bu güzel ülke,
Geriye gidiyordu.
İnsanlar,
Sırtlarını duvara çevirip oturuyordu.
Bilmediğimiz karanlık yerlerde,
Bizi hasta eden,
Bakteriler, virüsler ürüyordu.
Unutulacak zamanlar değildi,
İki taraftan harcanan gençler de,
Eylüle şekil veren sıradan askerler de,
Bu ülkeyi çok seviyordu.
İnsanların bilmediğini,
Cinler biliyordu.
Bu yangınları
Sessiz ama sancılı bir cinnete çevirecek
Eylül geliyordu.
EYLÜL III
O gün gelmişti.
Yalana gerek yok,
Onca yaşanmış şeyden sonra,
Milletin yüzde doksanı seviniyordu.
Gerçekte,
Pek çok kimse o sabahın,
Nelere gebe olduğunu bilmiyordu.
Radyoda Mutlucan,
Balo salonlarında,
O bildik marş çalıyordu.
Devir değişmişti,
Sloganlar susuyor,
Çığlıklar
Mapushane duvarlarının arkasına taşınıyordu.
Dört yaşlı adam,
Her şeyi,
Herkesten iyi biliyordu.
Köylü çocukları cezaevlerinde,
Yaralara,
Merhem sanarak zehir sürüyordu.
Biri
Mehmet Reşidin dişlerini döküyordu.
Başka yerde,
Birileri,
Bir gencin yaşını büyütüp
İdam sehpasına yolluyordu.
O gün gelmişti,
Film bitmişti.
Senaryolar, kaderler, beklentiler,
Kökten değişiyordu.
Sessiz kalabalıklara gündüz,
Yıkmak için yıkanlara,
Yapmak için yıkanlara,
Yapmaya çalışanlara,
Ve
Yanlarında duranlara,
Gece oluyordu.
Oyuncular ve figüranlar,
Yurt dışına,
Zindanlara
Ya da mezarlara gidiyordu.
Yeni yönetmenler, oyuncular,
Yeni gün,
Ve yeni bir film başlıyordu.
25.09.2011 05.10
Şahbettin UluatKayıt Tarihi : 15.10.2011 23:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!