hak suretidir âlem-i imkân ile âdem
bundan güzeli nerde ki cennet'te mi sandın
her yer ne güzel menba-ı hüsn, insan güzeli
sen de bu cemâli, huri gılmanda mı sandın
her yerde, fakat arifin kalbindedir allah,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kenan Rıfai ne diyor?
Allah arifin kalbindedir diyor..
oysa sen Allah'ın nerede olduğuna dair kanıt arıyorsun halâ..gökyüzünde mi yerde mi..cennet emlakçısı!
cehaletinle bu tür şiirleri kirletme artık..
ağzını açtıkça şirk bataklığına daha çok batıyorsun
SEN KENDİNE BAKSANA
Ne zorun var el ile?
Sen kendine baksana!
Gem vurarak o dile;
Rab ne derse yapsana!
Emmareyken o nefsin;
Koşup durma afakta!
Nefse tabiyken hissin;
Cezmetsene el-hak ta!
İrşat sana gerekken;
Tebliğ etme hiç yad'a!
Neyse kalbe gereken;
Bir an önce et eda!
Kimden alıp ruhsatı;
Girdin acep şu işe?
Yaşamadan tam mat'ı;
Son ver hemen gidişe!
Tabi olup hataya;
Deme böyle anane!
Tarzın dince hata ya!
Ananeden sana ne?
Kadim gerçek var iken;
Uyma sakın eksere!
Hakka uymak kar iken;
Zarar sarma gel ser'e!
Kulak ardı yapma da;
Al sözümü ciddiye!
Madem nefis bir a'da;
Yaz sırf ona reddiye!
Merve Demircan
18.09.2912-İzmir
Bu arada; Günün Şiirine yaptığım yoruma bir iki küçük ilave yapmak istiyorum.
Şair; 'Allah her yerde' diyor ya! Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerif böyle bir tabir kullanmıyor demiştik! Kur'an şöyle diyor; 'KULLARIM SANA BENDEN SORARLARSA DE Kİ; BEN ONLARA ÇOK YAKINIM!' İLA AHİRİL AYEH.
Bir başka Ayette de; 'BEN SİZE ŞAH DAMARINIZDAN DAHA YAKINIM! İLA AHİRİL AYEH' buyuruyor. Ashab ve tabiin uleması bu ifadeler üzerinde asla ve kata yorum yapmamışlar ve her hangi bir tevile gitmemişlerdir. Daha sonra zuhur eden bir kısım alimler ve mutasavvıflar ; 'Allah, her yerdedir' ve 'Allah mekandan münezzeh'tir' görüşlerini ortaya atmışlardır. Halbuki bu iki tarif ve tabir birbiriyle tenakuz teşkil etmektedirler. Bir varlık nasıl oluyor da hem hiç bir mekanda olmuyor hem de her yerde oluyor? Bunu bazıları şöyle tevil etmişlerdir; O zatı akdesiyle hiç bir mekanda değildir ama sıfatlarıyla ve isimlerinin tecellileriyle her yerdedir. En makul izah tarzı da budur! Tabii ki tevilinde isabet edebildi ise? Ama bence en doğrusu Peygamber (sav) efendimizin ashabının ve tabiin ulemasının yaptığı gibi davranmak ve Kur'anda zikredilen, hadislerde beyan edilen nasların dışına çıkmamaktır! çünkü böyle bir şey yapmaya hiç kimsenin hakkı yoktur! Zira bunu yapanların doğru yaptıklarına dair bir karine ve delilleri yoktur. Yaptıkları bir zandan ve tahminden ibarettir ki; Kur'an-ı Hakim bizleri her türlü zandan bilhassa da bu tür zanlardan men etmiştir vesselam!
Bütün akl-ı selime saygılar ve hayırlı çalışmalar.
‘O’ zahirende yaşıyor olsaydı bugün, dizinin dibinden ayrılamayan öğrencisi olurdum… seçici kurula teşekkür ediyorum..
Dangalak
Dinlesene ne diyor, sana Rabbin, Halık’ın!
Ne istiyor abdinden, tek ve yekta Malik’in?
Dangalaklık ederek, cerbezeye yönelme;
Kul olarak şu işe; asla, kat’a yok hakkın!
Merve Demircan
30.09.2011-İzmir
Merve Demircan
dili böyle yılan gibi dönmüş bir meczuba ben sana baktığımda sende Allah!ın bütün vasıflarını görüyorum denilebilirmi?
İnsanlıktan nasibini almamış bir yaratığa insan denilebilir mi?
parti militanlığına soyunmuş,cenneti durmadan Allah'a şirk koşan mutasavvıf ve tasavvuf ehli olmadığı ceberrut ifadelerinden ve şiirimsilerinden kolayca çıkartalabilecek bir yaratığa adem denilebilir mi?
şirke batmış bir yaratığa adam denilebilir mi?
yazanın emeğini kutlarım.
'Hak suretidir alem-i imkan ile adem'
Bu mısrada geçen ibare aslında bir hadis-i şerif mealidir. Yalnız Hadis de; 'Hak' tabiri geçmez, 'Suret-i Rahman' geçer. 'İnsan, suret-i Rahman üzere yaratılmıştır' denir ki; bu müteşabih bir ifadedir. Yani bir teşbih ve mecazdır. Ehl-i sünnet alimleri, Allah (cc)a bir şekil atfetmenin batıl olduğuna hükmederler ve bu görüşlerini 'onun şebihi, naziri yoktur!' hükmüyle ortaya koyarlar. Başta ashab-ı kiram hazeratı olmak üzere, ayetlerin ve hadislerin müteşabihleriyle asla uğraşmamışlar ve uğraşanları da hoş karşılamamışlardır. Zira bu konuda hem nehy-i ilahi hem de nehy-i nebevi vardır. Ashab-ı kiram böyle şeylerin manasını hz. Peygamber (sav) e sorarlarmış. Onun vefatından sonra kimse bu konuda bir faaliyet içine girmemiş ve sadece muhkem ayetlerle ve sahih hadislerle ameli yeğlemişlerdir. Ne zaman ki, İslamın teessüsünden 200 yıl sonra tasavvuf denen felsefi akım ortaya çıktı, bir kısım na-ehil insanlar nasları ve sahihleri bırakıp müteşabihler üzerinde gayr-i ilmi felsefi yorumlar peşinde koşmaya ve avamı yanıltmaya başladılar. AShab da ve tabiin de yasak olan fiiler revaç bulup piyasalar bidatlerle ve şaz yorumlarla doldu. Halbuki, Hz. Peygamberin ifadesiyle dinin aslı yukarıda zikrettiğim iki şeydir!
'Bundan güzeli nerde, cennette mi sandın?'
Bu mısraya da ilişmek iktiza ediyor şöyle ki; Hadis-i Şeriflerin beyanlarına göre; Burada imtihan gereği(güzelli, çirkinli) muhtelif olan insan suretleri cennette kusursuz ve en güzel bir tarzda olacak! Yani hiç bir simada çirkinlik ve nazar tırmalayan bir kusur olmayacak! Bu güzelliğe bir de cemalullahın temaşasından kaynaklanan nur eklenince ortaya tahminlerin fevkinde birer güzellik tablosu çıkacak!
Yine Hadislerin ifadesiyle;Hurilerin güzellikleri, ve cennetin güzellikleri dünyadaki insanların güzellikleriyle ve dünyanın güzellikleriyle asla ve kata kıyas kabul etmez!
Cennete girmeye hak kazanan hanımların güzellikleri ise hurileri geçeceği yani o hale dönüştürleceği çok sarih olarak ifade edilmektedir.
Allah (cc) ın nerede olduğu ile alakalı hadislere baktığımız zaman şairin dediği tarzda bir izah tarzına rastlayamıyoruz! Allah Resulü (sav) efendimiz Allah (cc) ı gökte olarak tarif etmiştir ve böyle diyen insanlara itiraz etmemiş tam tersine onu onaylamıştır. Kalbin içinde ve her yerde tabiri sonradan ortaya atılmış tabirlerdir.
Mizanın ve sıratın burada olduğunu söylemesi de şairin aldığı tasavvuf felsefesine göre yaptığı bir yorumdur. Yani burada ince eleyip sık dokumayanın, hakka hukuka riayet etmeyenin işi orada epeyce zor oacak demek istiyor! Yoksa ayetlerde ve hadislerde geçen sıratın ve mizanın aslı elbette ki oradadır!
Evet insan neyi ister neye meylederse ona göre puan kazanır.Yoksa, Bir imtihan olan şu hayatta Allah'ın adaletinde bir aksama söz konusu değildir.Şayet Mevla onun isteklerine gem vurup, iardesini elinden alsa idi, asıl o zaman adaletsizlik söz konusu olur du.
Evet; şairin de dediği gibi insan bu dehşetli sınav meydanında hatalarda, günahlarda ısrar etmemeli şayet vartaya düşüp, beşeriyyet icabı şaşarsa her hatadan sonra mutlaka nadim olup ah ile eyvah ile istiğfara yönelip Mevladan af dilemelidir.
Şair,Sonuçta diyor ki; Hatalarım yüzünden çektiğim her ah, Elestü bezmindeki Rabbimle yaptığım kulluk beyatımı bir nevi tazelemektir. Yoksa uykusunu alamamış gafilin esnemesi değildir!
Herkese hayırlı çalışmalar.
...günün şiiri islami duyarlılığı olan bir insan için 'NE DEMEK İSTEDİĞİ' gayet açık.
...bu haliyle bile vermek istediği mesaj alınmış oluyor.
...ama gelin görünki eyvahlar olsun ki hemen her konuya maydonuz olan, kendinde onlarca kusur olduğu halde diğer insanların, hatta hatta Mevlana ve İbrahim Hakkı hazretleri gibi zatlara ve bu günün şairi Rahmetli Kenan RİFAİ'ye gözünde saman talaşı var diye bilen bir faniye ancak aklını 'PEYNİR EKMEKLE' yemiş diye bilirim.
Aşk-ı Kübra
aşkıdır insana, kamil namını tevcih eden
aşkıdır insanı, terk-i cennete teşvik eden
aşkıdır rüsva eden nefsin tekebbür tavrını
aşkıdır ihsan eden ummman-ı feyzin gavrını
ehl-i aşkın gam-küsari bil ki çeşmi yaşıdır
bu sebepten aşıkın, gam muhterem yoldaşıdır
hasret-i maşuk, ken’an aşıkı giryan eden
firkat-i canandır ancak kalbleri suzan eden
Kenan Rifai
Günün Şiiri gerçekten şiire benziyor da, bazı mısralarına haşiye ve şerh yapmak gerekiyor! Şimdi acil bir işim var. Nasip olursa birazdan ufak bir operasyon yapacağım inşaallah.
Bu şiir ile ilgili 47 tane yorum bulunmakta