sadeliğin zerafetinde
sıradanlaşıyor her şey
hiç oluyor
kulaklarım sesini duymazsa sağır,
gözlerim görmezse seni
çok kısa uyudum,
beş dakika..
rüya mıydı, gerçek miydi yaşadığım?
bilemedim.
uyuyordum gerçek, uyanıyordum rüya.
kulağımı ıslatan bir nefesin ritminde alçalıp yükseliyordu bulutlar
boşlukta savrulan kuş tüyü hafifliğinde,
yere özlemim
önemi yok zaten
kurşun ağırlığın
uçsam ne,
yere düşsem ne.
nisan seli kanalizasyona akarken,
otuzaltı gelincik mevsimi geçti ayaklarımın altından
kağıttan bir gemi gibi bıraktım ruhumu hayatın suyuna, akışına
önce yundum, sonra yandım
suda yununca değil ateşte yanınca arındım
yağmur damlası sel’in yoldaşı,
Bütün mesafeleri soyut bir düzlemde sıfırlayan imgelerle,
çekip gitmeler diyarından yola çıkıp, 'ne zaman döneceksin' istasyonuna vardıran
bir solukta
Hoşgeldin'siz gelişler, yıkık dönüşler kaldı yeşil bir tünelin ucundaki kül bulutunda
bulutlar güneşi gölgelerken;
martı kanadı sesinde,
yeniden başlıyor benim için hayat desem
inanır mısın?
elinden tutup çeksem seni.
beyaz sularda yalpalayan
önce ölürsem
sende kalacağım
ben yağmur suyu olmayacağım artık,
sen de deniz
ince bir dereydim,
ırmakları geçtim
serçe kuşunu severken avucunda,
ne kaybediyorsa özgürlüğünden titrerken,
ben de o kadarını kaybettim,
sen benden habersizken.
yabancı avuçlarda ürkek ve tutsak kaldım
Koca çınarın taze yaprağında yeniden kurulur hayat
Duru suyunda
Anadoluda
Hacı bektaş’ın sözünde,
kirpiklerimin ucundan başlıyordu gözlerinin ufku
uzaklaştıkça yakınlaşıyordu siyah yıldızcıklar...
öyle bir yerde işte;
başlangıçla son arasında
başa uzak, sona yakın
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!