Kırılan,dökülen
Yırtılan,sökülen
Dövülen,sövülen
İhanetle ölen...
Ağlayan,sızlayan
Susmaların kederli bakışınla,sanki İstanbul,
Ve dinginliğinle haykırışın:Rest-i kabul...
Gözlerindeki damlalar Haliççe bakıyor bana
Hüznünde gizlenmiş sitemkar Ayasofya...
Yüreğindeki yakamoz Boğaz kadar ışıltılı.
Suretinde çizgiler,tarih ninnisiyle mışıltılı...
Bilmeceler girdabı aklımı zorluyor; bildiklerim tarumar...
İnsan! Bu hengâmede askıda kalıyor; ne var yok,ne yok var...
Issız,dar ve karanlık; sanki yeminli hapsetmeye seni yollar...
Varmak mı esaretin adı sona,yoksa kalmak mı hiçliğinde?
Aldığım her nefesin ölüme sessiz daveti,kapımı çalar...
Bütün coşkular bende,ölmeyeceğim! diyorsun.
Dünyanın cümbüşünden dönmeyeceğim diyorsun.
Her canlı gibi senin de gelecek ecelin,
Damla damla eriyip ve bitecek mecalin...
1990 Eskişehir
Bir küçük dünyam vardı içimde yaşadığım..
Bazan benim bile ulaşamadığım.
Bir küçük dünya! Gerçeğine alışamadığım..
Üstünü örtüp,sesini kısıp,varlığını taşıyamadığım...
Kim girdi bu dünayama? O Benimdi!
Bir sevda masalı yazdım yüreğimde
Adını adın koydum.
Nefes alışların nefesim,
Bana bakışların gözlerim,
Beni duyuşların hislerim oldu.
Damla damla eridik kanlı feryadına,
Elimiz tutsak,dilimiz duada adına:
Yâ Adl! Yetiş Filistin'in imdadına,
Erdirme zalimi dünyada muradına...
Utancımız büyük affına sığınırız,
Neydi bilmiyorum onca boş sözleri dolduran anlam?
Hep derdim kendime:İnsanlar hakkında yanılmam...
Nasıl bir yanılma dik bir baş gösterdi?
Hangi yanlış seni bana arkadaş gösterdi?
Sen belki bir limandın sığınmak istediğim.
Ne beyhude harcadım seni,ne kadar hor kullandım.
Her hüsranımda, pişmanlıkla dedim:şimdi akıllandım...
Sen sesizce süzüldün durdun; ben habersiz yıllandım.
Savruldum hep içinde; kâh karalandım,kâh aklandım.
Sözlerim boğazımda düğüm
Ne hengâmedir bu gördüğüm?
Sussam yüreğim taşımıyor,
Konuşsam çözülmez Kördüğüm!
İnsan! diyorum... İnsanlık...
merhaba