Yuvadan atılmış yavru kuş misali
Gördü gözleri bir ağacın dibini
Bağbozumu hüzün mevsiminde...
Göç yollarının ucuna tutunmuş kuşlar
Başka diyar hasretine uçar
Bu şehir ağır bu şehir yakılmış
Tavana bakıyorum
Bir de mutlu insanların suratlarına
Suratlar tavana yapışıyor
Hep bir ağızdan gülüyorlar bana
Kahkahalar gülüşler
Serseri sürtüşler, elleri ellerinde
Pişmanlık
Kökleri ciğerlerimi delen pişmanlık
Nefes aldığımda içime dolan küf kokusu
Bomboş odalar içinde bedenim çırılçıplak
Yalınayak
Mazi elime verilmiş bozuk bir oyuncak
Salma bakışlarını boşuna
Bu durgun suya olta atma
Sazan yetişmez böyle sularda...
Yine süslü yıldızlar dolaşıyor etrafta
Belli ki çekilmiş bulutlar ihtişamından
Yansıyor yüreğime ışıkları
Delip geçiyor sivri ok gibi
Oluşuyor dalgalar, dalgalar gel git
Bugün senden bahsettim
Olabildiğince sen
Varolduğumca sen
Varlığım senmişsin gibi
Sahi sen de benim gibi
Sonbaharı sever miydin?
Dış-ev avlusu-gün
Hızlı yağan yağmurun sesi
Camda beliren kadın silüeti
Birbirine dönük iki yüz.
Konuşmuyorlar...
İki aşığın gözleri
Sensizim
Fakir kaldı yüreğim
Ne yiyecek kuru ekmeğim
Ne sıcak bir aşım
Kaldı yalnız gözyaşım
Dökerken kalem içini kağıda
Sessiz bir melodi duyulur kulağıma
Usulca sokulur yalnızlık yanıma
Çalar türküsünü çığlık çığlığa
... Ve sordu hiç tereddüt etmeden
Kendisine dosdoğru bakan adama
Beni bana nasıl anlatabildin
Ben senin içinde boğuluyorken?
Dedi: İstenç ve döneç girdabından
Daha yakın ne olabilir ki bana




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!