Balkondan el salladığında içime savaş yıllarından kalma bir veda öpücüğü düştü.
Hiç tanımadığım birinden nasihat dinler gibiydim.
İç gıcıklayan, çok bilmiş bir ses beni boğuyordu adeta.
Zaman, kulağıma artık ikimizin yan yana olmayacağı bir dünyayı fısıldadı.
Tüm bunlar birkaç saniyede olup biterken,
o hala kendi telaşının meydanında, evine bensiz gece yarıları tasarlıyordu.
Salonundaki iki büyük saksıyı daha dün gece boyamıştım oysa ki.
Uzun yüzlü, sevimsiz patronlara benziyordu duruşları.
İki dev saksı.
Severdi o öyle adamları.
Birlikte yerleştirmiştik bitmeyen dağınıklığını.
Sonsuz olan benim düzensizliğimmiş, bilmiyordum.
Ona annemi anlattığım günü alamadım yanıma.
Ütü masasında unuttuğum gömlekle kaldı orada.
Ha bir de birlikte sabahladığımız geceleri bıraktım çıkarken.
Her yarasına merhem olduğum, amansız bir vefasızlığa yakalandı aniden.
Nankör demek ne zor gözleri o kadar güzel birine.
Gitmesem olmaz mı demek istemek ne ağır
istenmediği bu kadar malum olmuşken insana.
Eşikteymişim meğer, yanında uyurken bile.
Omzum onun için, hareket vaktini beklerken oturduğu banktan farksızmış.
Varlığım, sönmek bilmeyen bir izmaritin yaydığı koku kadarmış.
Hoşça kalır mı böyleleri?
Bi’şey dicem; bizi çok fazla üzmediler mi ?
Rahat uyuduğu düşüncesi, kulağımda paslı ranzamın uyku kaçıran gıcırtısı.
Hep böyle bir kadındı zaten. Ne ağırlamayı bilirdi, ne uğurlamayı.
Bütün anılarımızı bana el salladığı balkonun çöpüyle beraber attı arkamdan tahminimce.
Vakit kaybetmeyi sevmezdi çünkü.
Kabuklar, kamburlar, kabuller cüzdanımda artık resmiyle birlikte...
Kayıt Tarihi : 13.11.2024 10:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!