.........‘’Sıcak su akmıyor ‘ diye seslendi Niyazi. Sesi banyodan geliyordu.
Apartmandaki gürültüler yavaş yavaş azaldı. Kapının dürbününden dışarı baktım, karşı dairenin kapısı açıldı, on yaşlarında bir çocuk, içinde ekmek ve gazete olan poşeti kapıcıdan aldı, kapıyı kapattı.
Kapıcı, bizim kapıya doğru ilerledi. Niyazi, zilin sesini duymasın diye, kapıyı hemen açtım.
-Ne var yine Niyazi efendi?
-Akşam saat sekizde toplantı varmış,dedi, yeni yönetici seçilecekmiş, onu haber vermeye geldim, varsa çöpü de alayım abla.
‘Bekle biraz’ dedim, büyükçe bir poşet alıp Niyazi’nin giydiği, sonra, zorla çıkarttığım ne kadar deniz malzemesi varsa toplayıp poşetin içine koydum, kapıcının eline tutuşturdum.:
- At bunları, ama dikkat et bizim Niyazi görmesin.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.