Niteliksizlik
Bir düşünce deneyi işle başlamak isterim yazıma; iki ıssız ada olsa aynı büyüklükte ve aynı şartlara sahip. Bu adalara yüzer kişilik, yarısı erkek yarısı kadın orta yaşlarda (Otuz) sağlıklı nesiller yerleştirilse. Adanın birine yerleştirilenlerin tamamı okuması yazması olmayan ve bilgisiz olsa! Diğer adada olanların ise sadece biri her konuya hakim bir profesör olsa. Yüz yıl sonra hangi adanın daha ilerde olacağı öngörülür?
Japonya ve Almanya çok değil yetmiş yıl önce tamamen bitik durumdaydı. Şimdiki durumlarına bakınız! O yıllarda onlardan daha ilerde olanları nasıl geçtiler? İnsan alt yapısı ile geçtiler. Nitelik ile... Bu toplumları sıkıntıya sokan şeyler bildik şeyler; ırkçılık, ideolojik ve dinsel akımlar olabilir!
Niteliksiz toplumlarda ırkçılık ideolojik ve dinsel akımlar ön plana çıkar! Nedeni açıktır, teknoloji geri olduğundan yoğun işsizlik vardır. Ücretler yeterli değildir; bu nedenle insanlar yan yollara kayar. Bu şekilde menfaatleneceklerini düşünürler. Zaten iç çatışma yaşayan toplumların tamamında bu nedenler ön planda olur. Birileri devleti ele geçirip yandaşlarıyla yemeye koyulunca, diğerlerine dışardan destek verenler iç kargaşa çıkarıp ikisini de alt ederek yeraltı ve yer üstü kaynakları ele geçirir. Bildik hikaye bu da din, dil, ırk, ve ideolojik söylemlerle yapılır. Bu toplumlarda refah olsa, eşit gelir dağılımı olsa ne demeye dışardan yardım alıp içerde savaşsın ki? Yani nitelikli toplumlar iç kavgaya girmeye gönüllü olmaz! Bu kısır döngü öyle felaketler oluşturur ki; bu geri kalmış toplum bireyleri öylesine işe yaramaz hale gelirler ki; ceplerine para koyup, ellerine silah verilerek adeta paralı milis olurlar! Afrika'da birbirini katleden kabilelerin durumu... Bakınız onları (Din, dil, ırk, ideoloji, mezhep) açısından destekleyenler vardır ama bu destek samimi değildir.Çünkü bu insanlar için acilde yapılacak kolay bir çözüm yoktur! O toplumların geri kaldıkları mesafeyi kapatması için çok büyük çaba gerekir! Niteliksiz oldukları için iş gücü açısından da bir değeri yoktur. Günümüzde otomobilleri robotlar yapıyor; demir, döküm fabrikaları bile el değmeden üretim yapıyor, tam otomatikleşmiş. Bu insanların kaçak işçi olma hayalleri dahi hazin bir şekilde sonlanıyor. Ellerinde tek seçenek kalıyor, savaşmak! Egemenlerin verdiği silahlarla, egemenler lehine savaşarak kendi topraklarının hakimiyetini egemenlere kaptırmakla sonuçlanacak bir savaşı yapmak zorunda kalıyorlar!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta