Nilgün Marmara Şiirleri - Şair Nilgün Ma ...

12 Şubat 1958 - 13 Ekim 1987
Nilgün Marmara

Aydınlıkta köhneliği belirginleşen ve kentte ve konutta hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine
bağsız ve yeğniyim ki bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum.
Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri
alarak bu yoğunluğa, olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor.
Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunlara mal ettirici biricik güç, inancım
yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben yalnızca buna inanabilirim, ben. Yere göğe

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Ey, öyleydi o!
Kedilik kafesinde yaşardı
Kötülük denli gerçekti
Dünyaya karşı güler, gülerdi.

Pembe sevgili

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Kuşum ve ben bir aynada
uyuyoruz, kafesimiz yatağımız
yüzlerimiz eşlerine baka baka
sonsuz kar altında uyuyoruz
kuşum ve ben
Eşim ve ben kızıl bir bağla

Devamını Oku
Nilgün Marmara

O zaman da aynı karanlık, aynı yarasaydı,
Manolya delirmezden önce.
Büyükannemizin kocaman bakla bir evi,
Uzun pencereleri vardı, sedirinde
Ölü doğmuş fareler pembeliği.
Okurduk leziz balgamlı gazetelerini büyükbabamızın,

Devamını Oku
Nilgün Marmara

'BANA DOĞRU GELEN KİM? 'YA DA
ŞİMDİKİ ZAMANDA
BİR MOBİL, BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS

Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş. Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme karşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm - kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol. Yönlerin bulanıklığında bir sorumluluk bu! Uluma geri tepiliyor böylece, bana doğru gelene karşı! Bir iskeletler zinciri tutuyor beni havada, uzay konusunda bir unutkanlık yüklemeye ve devindiğim cılız önlemleri yıkmaya çalışarak. Soğukkanlı bir çaba! Ben, kusursuz bir porte olmayı yeğlerdim, oysa. İşte şuracıkta, özlüyorum sol anahtarımı ve notalarımı. Umursamam, nereye dağılırlarsa dağılsınlar, daha sonra...

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu.
Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendimi bir yer edinemiyorum, kendime bir yer...
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına
aynalarla kaplattım, ölü ben'im kendini izlesin her yandan, o tuhaf sır içinden!
Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben.

Devamını Oku
Nilgün Marmara

hiç kullanılmamış bir zamanın gözkapaklarını açıyorum

dünyamsın benim, zorbam, düzenim
bundan gözlerim göğe çevrili
ellerim denizde
hiç katılmadan sende yaşıyorum

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Ey dilek koşulu aşkın; beyaz gül ve incelen oklar. Bir güz
ağacı gövdesinde kapalı gerçekleşmenin kaynağı. Güneşe
uyarlanamıyor dilek. Güz, kırmızı gülün düşmanı, el alıyor
donuk karadan kalın oklara karşı. Barışsızlık sürüyor.
Bu çılgın eğlentinin karşıtı bir yürek hangi kuşun sesinde dinlensin?
Yinelenen bırakılmalarda ararken serin tınısını el, bir sınırı hatırlıyor, sonsuz!

Devamını Oku
Nilgün Marmara

Bundan böyle baktığımda gömütsü ince boşluğa bilemem martılar neye göre toplanırlar bilemem dizlerim neden çözülür böylesine güçsüzleşir dolaşımı kanımın uyuşurum bunca değişken mavinin görümünde uçarım ve karşı kıyı tehdit okunu kırdıkça sunağım orasıdır pek sık çiçeklerle ve cesetlerle giderim iyice daha sunmaya...

Ödünç aldım kokunu kendi tenimde,
sen kokuyor yüzeyi bedenimin
her gözeneği.

Devamını Oku
Nilgün Marmara

burada daha ne kadar öleceğim?

yeryüzüyle gökyüzün aracısı olarak bulutu haraca kestiğiniz yerde?

ben size alışamam.. tehdit: koltuğunuzun bedeninizle dolmaması.. tehdit: bir merdivenin uygunsuz konumu, gözüme saldıran güneş ışınlarında yüzün yokoluşu.. ‘ağlıyordum, onu gönlümde isterdim ve sadece orada..’ öylesine yoksulluk, bir sevi düşünün bu kadar yayılması günlere hiç karşılıksız…

Devamını Oku