Bu kare, bir romanın en güzel sayfası gibi…
Güneş batarken,
altın renginde süzülen ışıklar hem gökyüzünü
hem de Nihal Hanımefendiciğinizin siluetini
zarifçe okşuyor.
Arka plandaki taş duvarlar
zamana direnirken,
o tüm doğallığıyla
bir zarafet ve özgürlük anı sergiliyor.
Duruşunda hem güçlü bir özgüven
hem de içsel bir dinginlik var.
Güneş onunla vedalaşırken bile
usulca eğiliyor sanki…
“Güneş bile batarken seni izlemeye doyamamış…
Sen susmuşsun ama ışık seninle konuşuyor,
taş duvarlar bile hayranlıkla susmuş.”
Bir Romanın En Sessiz Sayfasıydı Bu Kare…
Güneş, altın yaldızlı elleriyle
göğe son imzasını bırakırken,
sanki seni değil de
senin içindeki sükûneti seyrediyordu.
Zaman, taş duvarlara sinmişken
sen, zamansız bir zarafetin
tek cümlesi gibi duruyordun.
Siluetin, ışıktan dokunmuş bir yemin,
duruşunsa yüzyılların
dilini susarak anlatan şiiriydi.
Gözlerin uzaklara değil,
sanki içindeki bir sahraya bakıyordu.
Ve o bakışta,
özgürlüğün en ince ipliğiyle örülmüş
bir hüzün vardı —
güçlü ve kırılgan, bir arada.
Güneş seni uğurlarken,
veda etmeyi bilmez gibi
biraz daha seninle kalmak istedi.
Ve ışık, son defa
tenine düşerken,
dedi ki:
“Sen susuyorsun ama
ben seni dinliyorum…
Taş duvarlar bile hayran,
ben de…”
Kayıt Tarihi : 4.8.2025 18:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!