ne mecnunca yürüyüş bitti
ne leylaca adımlar kesildi bu çölde
her gün bir nevi yalvarışların çok başka türlüsüydü
bütün ahengimi kaybedip kaç kere uçurumlarına düştüğüm
bilir misin ölümün simsiyah olduğunu
siyah bir sayfada daha da siyah bir mürekkeple yazıldığını
bilir misin
bir cennet sonrasını , bir cehennem öncesini
portakal yaprakları kokusunu ay ışığında rüzgara bırakınca
ateşli sancılar damarlarda nasıl dolaşır
siyahtan maviye yağan o eski yağmuru
lacivertten griye dönüşen günahın suretini
bilir misin
gölgeleri kaybolmuş mabetlerin içinde ki gizli dünyayı
binlerce yıl aynı kalıba bürünen insanların yontularda saklı zaaflarını
başkalarının giremediği ışıksız şafakları
sadece ayrıcalıklı olanların yürüyebileceği ufukları
güneşten karanlığa, aşikardan esrara
sinelerin derununa dokunan kırılgan vaktin temasını ,sesini
sonsuzluğa düşen nehrin suyunu alevini ateşini kan kırmızısını
Bilir misin
ruhun semasından inen yağmur kan ter içinde nasıl yanağı serinletir
sükundan çileye bir hayal kırıklığına doğru nasıl akıp gittiğini
yıllar boyunca hiç yorulmadan ,köpürmeden
halden hale, sudan ateşe nasıl geçip durduğunu
kalbin aynasına süzülen ışık ,kıyısız adalara yol alırken
yıldırımların yardığı gökler sonrası ,yepyeni çareleri, çileleri
açılan kapıların sırlarını ,gizemlerini ,hazinelerini bilir misin
kendinden geçip , dalga dalga sine denizini coşturan fırtınalar
ciğer yakan, yürek sızlatan hayattan öte nasıl sevda taşırlar içinde
çözülen her göğün karşısında buzlar gibi...sel olup nasıl çağladığını
başını taştan taşa nasıl vurduğunu
ummana salınan su ölümcül anaforlar yaparak nasıl gösterir kendisini
bilir misin…
putları deviren ,şehirleri silen , azgınca köpürenleri
sicim sicim, iplik iplik çetrefil yollara karanlıklara inenleri
kaç kez derin sancı salınmış bu kalb-i buhranıma
bir ömürce içine atılanları sonra dökülüp saçılanları
sonra susanlara mahsus infilakları, içi dışına dönenleri
bilir misin
öyle kuruluyor cümleler ,dört elifçe kaldırılıyor kelimeler
bütün elvedalar kucağımda geldim de gidiyorum işte
geldiğimde ne varsa, onunla, çıkıp gidiyorum bu şehirden
hiçbir harita çizmeden hiçbir yön tayin etmeden
sessiz sedasız çığlıkların ince bir zar gibi
nasıl yırtıldığını nasıl parçalandığını bilir misin hiç…
bilir misin
nicedir limon ağaçları çiçek açmıyor buralarda
nicedir bomboş bir bakış olarak kalmış bütün sokak lambaları
caddeler beyaz, mor, kırmızı
burada zorluk var ,sözlerde umutsuzluk…
kelimelerde yurtsuzluk… seslenişler bedbaht
konuşmuyor alnı yıldızlara dönük ışıltılı dal uçları
uçmuyor yavrusunu beslerken misket bombalarıyla vurulan serçe kuşları
sen bilir misin Allah’a ısmarladığın ne demek olduğunu…
redfer
Kayıt Tarihi : 30.7.2018 19:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!