Zarar vermez yabancıya yerliye
Yakıştırmaz hiçbir zaman ihaneti kişiye
Hiç baş kaldırmaz dirliğe düzene
Hatır naz olur Baymış’ın insanı
Misafir sever ikram eder kıskanmaz
Aynada görür gibi kendimi bakarken
Cemalin göğe, bulutlardan yukarı yükselirken
Uzakta, çok uzaktasın biliyorum
Ellerim çaresiz yüzüme kapanmış....
Albatros kanatlarım süzülen Eylül yaprakları
Sıfır yirmibeş renkli
Bir numara dereceli
Plastik çerçeveli
Gözlüğünün
arkasındaki
Gözlerine
İki sevgili
Yanar bağırları
Her gece yarıları
Biter ayrılıkları.
Sabahları
Son bulur,
Ezilir ve çiğnenirken duygular
Yerlerde sürünür de
büyük sanılan sevdalar
Düzeysiz bir savaşın salvolarını
vurur da vurur
Perişan olmuş bedenler de
Şıranada üzümler çiğnendikçe şırası akınca
Teştlerde pekmez köpüğü kabarıp da taşınca
Çömçelerle alınıp, bir taraftan da aside yapınca
Bağ çubuklarının aleviyle aydınlanınca ay yüzü,
Belikleri pürçük pürçük kâküllerinden süzülür Şahsenem’in…
Bahar yüzlüm,
Ben yine seni gördüm
Yine güldün dün.
Saçlarında çiğdem çıkmış,
Dudaklarında gelincik yine
Seviyorum dedin dün.
Yar tanesi...; geceler sessiz, düşünceli, hayal ve rüyalar kenti olur hep. İşte ben, o sessizlikte düşüncelerde, hayaller ve rüyalar kentinde çok günlerim, aylarım, yıllarımın dakikaları hep ağır, madur, yalnızlık içinde sokak kaldırımlarının bozuk taşları üzerinde sade, meftun bir halde, divane bir eda ile güzel hayaller kurmaya başlarken sesler gelir kulağıma, fısıltılar, bağrışmalar, feryatlar. Durmak bilmez o sızının sebebi, bir tanem bilinir mi? Güzel düşler kurarken hep o anlaşılmaz karanlık şehirde gezdim ben. Belki Mecnun da gezmişti böyle benim gibi, Leyla - Mevla diye yanarken.
Yar tanesi...; bu şehirde kapılar her gün çalınır postacı tarafından, insana umut ve neşe vererek.... Gayri bu güzel tablolar çoktan indi duvarlardan. Köşe sokağı altı numarada kapısı iki kilitli, yeşil perdeli, küçük camlı pencere denize nasıl dalgın bakıyorsa ben de oturmuş dalgın, ufuktan doğan yeni sabah güneşini, üç dalgalı radyomdan gelen hafif müzikle, düşlere, hayallere dalıp, seyrediyorum. O, umut ve neşe veren, her gün bu saatlerde geçer buralardan yukarı mahalleye doğru.... Uğrak verir mi hiç kuzey kutbunda ıssız bir adaya, bir sandal, bir gemi. Hüzün çökerse içine, inan çıkmaz bir daha. Sarar her yanı, boğar belki, yalnızlığa iter. Yalnızlık nedir, nasıl olur bir tanem. Koca dünya içinde, insan selinde...!
Kar tanem...; karanlıkta sonsuza baktığımda, karmaşık duygularımı, hayallerimi, kitaplarda anlaşılmaz denklemlere baktığımda, ayrılığı, yalnızlığı anımsarken gökte uçan beyaz bir martı görsem, daha yeni tomurcuklanmış gül, açmak için sabırsızlıkla baharı bekleyen papatyaları görsem, hep seni, hep umutlarımı, hep kavuşmayı düşünüyorum. Dışarıda kar yağıyor, sokaktaki insanlar nasıl da üşümüşler. Ellerim cebimde düşünüyorum seni. Kar ne güzel de yağıyor, ne güzel, bembeyaz tenin gibi.... Öptüğümü kimse görmesin.
Çift odalı bir evimiz
Küçük idi penceremiz
Çömlekti tenceremiz
Ne güzeldi köy hayatı
Mum bulunmaz çıra yakardık
Ettiğin yanına kalmaz demişler
Yolda bile bulsa olmaz demişler
Kindar olan dindar olmaz demişler
Can çıkmayınca huy çıkmaz demişler
Ağır taş yerinden kalkmaz demişler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!