Çağlayan ırmağın kolları gibi
Bana akarsınız Mert ile Ezgim
Bir gövdenin sanki dalları gibi
Kanımda kansınız Mert ile Ezgim
Canınız acısa ciğerim yanar
Karanlık duvara dönmüş yüzünü
Maden ocağını yardıkça yarmış
Ta ezelden cellat dikmiş gözünü
Ecel etrafını sardıkça sarmış
Teri karıştıkça kara kömüre
Türk neferler dikmiş şahin bakışı
Parçalar düşmanı pençe takışı
Ne kar boran dinler ne soğuk kışı
Bu millet bu bayrak, vatan aşkına
Savrulur ateşler, dağlar yarılır
Gidiyorsan eğer köye
Ta özünden yol almalı
O vardığın kapı diye
Mihmanına kul olmalı
Oturup sohbetler ile
Kurumuş asmada üzüm olur mu?
Sırıtan adamda hüzün olur mu?
Tembelliği huy edersen kendine
Çalışkana karşı yüzün olur mu?
Yeşil ağaçların, gürbüz dalları
Atatürkçüler kâfirdir
Diyen insan sayılır mı?
Yobazlığın hırkasını
Giyen insan sayılır mı?
Eskide kaldı monarşi
Memleketim;
bir yanı şen bir yanı gam
güllük-ölüstanlık vesselam! ..
geçmişine kanar,
ırzına geçilmiş barış ezgileri
Savaşın ardı puslu, dağlar ıssız, dal kırgın!
Gözler nemli, dil susmuş, köyler sessiz, il durgun
Kin kusmuş cerahatler, yurt nefessiz, yol yorgun
Hatay işgal altında, şehri almış bir sancı!
İlk kurşun ilk kıvılcım, Dörtyol zafer kıvancı
Yeşillenen umutları katiller
Tepinerek kurutur mu can Ali
Her haykırış aydınlığı fitiller
İnsan olan unutur mu sen’Ali
Ondokuz yaşında genç bir fidansın
Har vurup harmanı savuruyorken
Bir kuru ot yolmaz hesapsız adam
Kör ateşte yağı kavuruyorken
Üçü beşi bilmez hesapsız adam
Aklı havalarda gezip tozuyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!