Bir yüreğe girerken insan, ne kadar da özenlidir. Zarif, rengârenk pabuçlarını bile eline alır. Parmak uçlarına basar, incitmez yüreği. Sonra ne değişir bilinmez. “Belki” bir yüreğe girdiğinde, gökkuşağının altından geçilmediğini öğrenir. “Belki” her rengin kendi yalnızlığında olduğunu görür. Hiç denenmez siyahın ve beyazın bütünleştiği gökkuşağı olabilmek. Olur a” belki” de.
Hep firardır, bir yanımız. Her bir yüreğe yolculuk da, zihnin esaretinden kurtuluş için bir firar değil mi? Ayak izi bırakmak istemeyişimiz bundan. Bayramlıkları çekişimiz üzerimize, nahif yanımızı sunuşumuz. Niyetlenir miydik yüreğe yolculuğa bilmem, zihin kendi oyununda, kendi avuntusunda olsaydı eğer.
Neden bir yüreğe girmek ister ki insan?
Zihin dışlanma korkunda, yürek uçamayışının telaşında.
Zihin yaygaracı kalabalığında, yürek sessiz yalnızlığında.
***
Ver elini bana, korkma uçmazsın.
El ele uçulmuyor ki?
Bak gökyüzüne,
Kanat kanata değil ki göçmen kuşlar.
O yükselen kuşlar ki yürek yüreğe...
Nerede içsel bir çağrı varsa, orada bir dost bulunur birden. Buluşan ne ellerdir, ne gözler, ne de sözlerdir. Her renk kendi yalnızlığında, kendi farkında...bütünleşir bir gökkuşağının farklılığında... Üniformaları reddetmese de zihnin, reddedecektir yüreğin. Gel karikatürize olalım da, herkesten önce gülebilelim kendimize.
Sen, ben bir de gece ve yıldız.
Kim gece, kim yıldız farkı yok.
Bir yıldız göz kırparsa, karanlığına dikkat et. Karanlığında kal, alıştırma kendini. Yıldız misali...güneş doğduğunda karanlığını soyunur ya yıldız, görünmez olur ya. Yıldızın sakinliğine aldanma, bil ki ne kadar sakin gözükse de yıldız, içinde patlamalar var. Sevgini yıldızın gözüken küçüklüğünü küçümsemeden, olduğu büyüklüğünden ürkmeden sun. Bir göz de sen kırp ona.
Sevgi yer’sizdir. Şafak söktüğünde, ayrılık vakti geldiğinde, sevgiyi aramak yersiz... O bir adım bile uzakta değil, biliyorsun. Gecede olanı, geceye; yıldızda olanı yıldıza satmak; yani sende olanı sana satmak haddime mi?
Gece ve yıldız...
Ayrılığı yazdı mı yollar, ne güzel ki aceleye hiç yer yok.
Elde zarif, rengârenk pabuçlar, parmakların ucuna basılarak, ekilen sevgi tohumlarını incitmeksizin yürümek, yürek denen bu yolda.
“Belki” bir başka Nisan yağmurunda, ebemkuşağı olmak üzere...
***
Bir yüreğe girerken insan, ne kadar da özenlidir.
Zarif, rengârenk pabuçlarını bile eline alır.
Parmak uçlarına basar, incitmez yüreği.
Sonra ne değişir süreçte bilinmez.
...
Sonra ne değişir süreçte, bilinmez.
Ayrılığı yazdığında yollar, alelacele ayağa postallar geçirilir. Vura parçalaya girdiği nahif yolları aramaksızın çıkar, o sevgisini aradığı yürekten.
Aceleci, hantal ve kabaca.
Yürekte ise bir duygunun ayak izleri...
-zamana gömülmeksizin-
saklı kalır bir ömür boyu.
*
Yürek;
yârin talibi olmaktan döner,
yarasını banar geceye,
geceyedir ağıtı…
Güne ular, mütefekkir lal geceyi.
Uzadıkça uzar şairin zemherisi misali.
Derken;
Gün gelir yaşar,
ki gece de küsermiş meğer…
Başlar dünü bugüne ulamaya, bedirleri dize dize boynuna…
Dize dize yazılmamış şiirler kalır
-bir kendine-
cevherinde çengele asılmış, aşktan müştak duygu yumağı.
Kayıt Tarihi : 11.11.2022 12:47:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
-Küskün gecede, dünü bugüne ularken.-
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!