NEŞET ERTAŞ ve BİR KAÇ ANI

Osman Şener
232

ŞİİR


6

TAKİPÇİ

NEŞET ERTAŞ ve BİR KAÇ ANI

Çocukluk yıllarımda ne zaman yaramazlık yapsam veya söz dinlemesem, annem: “Seni Abdallara veririm ha! ” Diye tehdit ederdi beni. Abdallar dediği bizim Yozgat ve civarında, halkın tabiriyle “çalgıcılık” yaparak geçimlerini sağlayan kimselerdi. Onlarla tehdit edilmemin sebebi ise, bu kişilerin aynı zamanda sünnetçilik yapıyor olmalarıydı.
Sünnet düğünlerini saz, keman, cümbüş ve benzeri müzik aletleri eşliğinde, bir köçek oynatarak icra ederlerdi. Köçekler genellikle yeni yetme gençlerden olur; gayet süslü, rengârenk, etekleri geniş, üzerine ışıltılı şeyler işlenmiş bir elbise giyerlerdi. Sanatlarını icra ederken yere atılan paraları, herkesi kendilerine hayran bırakacak şekilde, köprü kurarak toplamaları, gösterilerinin en ilginç tarafıydı
Defalarca Abdalların çalıp söylediği bu sünnet düğünlerini izlemiş, eğlenmiştim ama eğlencenin sonunda sünnet edilen çocukların feryatları sebebiyle olmalı, onlardan hep korkmuştum. Ancak yıllar sonra korkmama gerek olmadığını, çünkü küçük bir bebekken sünnet edildiğimi anladım.
Aradan yıllar geçti. İlkokul bitti ve kasabaya Ortaokul okumaya gittim. İşte tam bu yıllarda bizim Abdallardan biri, bozkırın birikmiş acılarını, hüzünlerini, sevinçlerini en tabiî, en katıksız haliyle dillendirmeye başladı. Bu insan, Anadolu halkının, müşahhas hale gelmiş hissiyatı demek olan Neşet Ertaş’tı.
Biz radyolardan filan birkaç türküsünü dinlemekle yetinip dururken; bir gün onun konser vermek için kasabamıza geleceği haberini aldık. Bir süre sonra da muhtelif yerlere yapıştırılan afişlerden, söylentinin gerçek olduğu anlaşıldı: Neşet Ertaş Sorgun Belediye Sinemasında konser verecekti.
Verecekti de biz bu konsere nasıl gidecektik. Konser ücreti Beş Lira! Bizim için büyük para. Bu parayı bulmam imkânsız. Ama konser günü yine de gittim sinemanın önüne. Benim gibi parasız ama meraklı çocuklar da toplanmışlardı oraya. Biz içeri girenleri imrenerek izlerken, gelen girdi, gelen girdi…
Nihayet konser başladı. İlk önce adını sanını bilmediğimiz kişiler şarkılar, türküler okudular. Vakit bir hayli ilerledi. Kapıda bekleyen çocukların bir kısmı usandı gitti. Kala kala üç kişi kaldık. Bu arada Neşet Ertaş anos edildi. Büyük bir gürültü ve alkış koptu içerden. Bizim heyecanımız dorukta. Sinema kapısındaki görevli bizi izliyor. Bir süre sonra yanına çağırdı. Gittik. Muzip muzip gülerek:: “Size bir soru. Kim bilirse içeri alacağım. Birden başlayarak kim ikişer ikişer sayacak? ” Yanımdaki çocuk hemen atıldı: “İki, dört altı…” Görevli: “Hayır, hayır… Birden başlayarak…” Bu sefer ben: “ Bir, üç, beş, yedi…” Görevli: “ Aferim la gar’oğlan geç içeri” dedi ve ben nerdeyse uçarak içeri daldım.
Büyük bir sevinçle bulduğum boş yere oturdum. Dinlemeye başladım. Karşımda esmer, genç bir adam. Tahta bir iskemlede oturuyor. Pürüzsüz ve tıraşlı yüzü ter içinde. Gözleri kapalı. Bir Bozlağın bütün hissiyatını hücrelerine kadar yaşayarak söylüyor. Köyümün acılarını, köylümün acılarını, bu toprağın sancılarını, bozkırda esen bir güz rüzgârının tabiîliği içerisinde dillendiriyor. O değil, Anadolu haykırıyor. Bu adam gerçekten tam anlamıyla Anadolu’nun avazı. Belki bu yüzden, kendisine daha sonraki yıllarda “Bozkırın Tezenesi” denecekti.
Kucağındaki sazı bir sihirbaz ustalığıyla kullanan bu adamı hayranlıkla izledim. Ve bilmem kaç saat sonra gerçekten büyülenmiş biri olarak çıktım sinemadan. İster inanın ister inanmayın; o gün bu gündür, Halk Müziğimizin büyüsünden kurtulabilmiş değilim.
Mekanın cennet olsun Neşet Usta…
Osman ŞENER

Osman Şener
Kayıt Tarihi : 19.12.2012 10:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Seçil Çevikoğlu
    Seçil Çevikoğlu

    güzel.

    Cevap Yaz
  • Zübeyde Gökbulut
    Zübeyde Gökbulut

    NEŞET ERTAŞ ( 1938 - 2012 )

    Sevdalıydım Bozkırımın düzüne
    Meyletmedim yad, yabanın sözüne
    Kişi sadık kalır ise özüne
    Çok yol alır düğümleri çözerek

    Ham meyve mîsali başladı hayat
    Çileyle yoğruldum dertlerim kat kat
    İsyanım dağları delerdi, fakat
    Koruk bala döndü sırlar sezerek

    Dolaştım cihanı, çağladım, durdum
    Kazandığım gönül benim tek yurdum
    Her diyarda ayrı kapıyı vurdum
    Yürekten yüreğe ballar süzerek

    Hakk sevdiği kula verirmiş çile
    Yükledim derdimi, kaleme, dile
    Bir de bu Garip'ten dinleyin hele
    Buldum ilacımı bozlak yazarak

    Öfkesini yener insanın merdi
    Sazımın karnına doldurdum derdi
    Deli gönlüm böyle murada erdi
    Etmedim şikâyet bir gün bezerek

    Sizi de beni de yaratan ALLAH
    Ancak sevgi ile bulunur felah
    Kim kimin kölesi, kimler padişah?
    Menzile varılmaz insan üzerek

    Gurbete gideni gelmez bellemen
    Gelir bir gün omuzlarda yüzerek
    Abdalı, garibi ol/maz bellemen
    Ben de ol/dum gönüllerde gezerek

    Gerçek mekânımda daldım uykuya
    Selâm olsun benden güneşe, aya
    Bir GARİP neferdim ben bu davaya
    Anmayın adımı küskün, kızarak


    2012 / Kırşehir
    Zübeyde GÖKBULUT

    Cevap Yaz
  • Hatice Hantal
    Hatice Hantal

    Rabbim ondan razi olsun...Mekanini cennet eylesin.
    Bu güzel ANI yi bizimle paylastiginiz icin tesekkür ediyorum.
    Rabbim sizlere de hayirli, uzun ömürler versin.
    Edebiyat dalinda isminiz daim saygi ile anilsin.
    Selamlar.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Osman Şener