İstanbul Fatih doğumluyum Bakırköyde büyüdüm.
İsviçrenin Zürih şehrinde yaşıyorum. İsviçre`de Merhaba adlı gazetede yazıyorum. Ben bir gurbet kuşuyum.
ÖZEL SAYFAMDA VE YOUTUBEDE VİDEOLARIM VAR
n-olamaz.tr.gg edipler.com
İşte Gurbette Hayat...
Dünyanın küreselleştiği ve sermayenin çevrelediği, işsizliğin arttığı, çevreye olan duyarsızlığımızla tarımsal yönden kıtlığa doğru gidilen bir ortamda geçim şartları da, yaşamı oldukça zorlaştırıyor. Bu zorluklar içinde yaşam enerjinizi hiç kaybetti ...
Zaman vurgunuyum gerilmiş ağım
Gözünü canıma dikti yıllarım
Her gün yavaş yavaş kayar ayağım
...Hayat çeşmesinden aktı yıllarım
...Bir mechüle doğru itti yollarım
Uyan Türkiyem uyan uyutuyorlar bizi
Haclı gelmiş kapıda bekliyor dizi dizi
Amerika sınırda çiziyor çizgimizi
Zaman bu zamandır biz verelim el ele
Kalk ayağa Atatürk uyan artık Türkiye
Gurbet ellerinde, kaldım çaresiz
Yüreğim ezilmiş, dillerim sessiz..
Her yanım ıssızdır, her anım sensiz
Yollarına baka, baka özledim.
Nice günler geçti, arayıp sormaz
Ümitsiz sevdanın olur mu hayrı
Alın bu sevdayı başımdan gayrı
Ruhum onun ile can ondan ayrı
Bilmem çağlasam mı çağlamasam mı
Adını andıkça ruhum beslenir
Bilmeliydim ben seninle olmak için her türlü olumsuzluluğu yenmeye çalışırken senin o umursamaz halinden sevgisizliğini anlamalıydım.
Kendine iyi bak derken, kelebek ömrümde ben ırmaklar gibiydim, denize dökülmek için acele eden, seni azda olsa görebilmek umuduyla yollara düşen beni hiç özlememenden, görmek istememenden bilmeliydim.
Bilmeliydim ben üzüldüğümde kılının kıpırdamamasından, sadece işin düştüğünde aramandan. Bilmeliydim istediğimde yanımda olmamandan. Sadece senden tamamiyle kopmamam için önüme bir parça yem atmandan bilmeliydim.
Aslında, bu zamana kadar hiç eğilmedim kimseye, sana olduğu kadar hiç eksik kalmadım. Halbuki özgürlüğümü kimseye çiğnetmemiştim, hesap alan ama vermeyen asi ruhum nasılda değişmişti? Nasıl da dönüvermişti hayatın çarkı yüzseksen derece? Belki de çok büyük konuşmalarımın cezasıydın sen kimsenin zincir vuramayacaği bir kapı zennetmelerini kendimi.
İnsan nedir sizce? Yaşayan bir beden mi? Yoksa, yaşamak zorunluluğu olan, bir varlık mı? Nedir mecbur olduğumuz?
Neden geliyoruz bu dünyaya, mecburiyetlerimiz neden? Durup düşünün, başı yalan, sonu yalan, kendi kendimize sorduğumuz sorunun cevabı bile yok.
Hep bir şeylerin peşinde koşmak, bir soğuk savaş içine girdiğimiz ve bocalamaktan başka bir şey yapamadığımız, bir hayat. Kiminin kendini mutlu saydığı, ya da mutluluk oyunları oynadığı sahne mi? Yarın sahnede hangi oyun var? Oyuncular istenildiği gibi yerli yerinde mi? Ya da, son perde nasıl bitiyor? Acıklı mı? Mutlu mu?
Mutlu sonların hep acı tarafları vardır, onlar sahne arkası bölümlerde geçer, yansıtılmaz seyirciye, hep eksik, hep yarım kalmışlığıyla. Bu beden yaşıyor, bazen hissetmeden bazende, hissettiğini saydığı duygularla ya beynimiz? Kontrol panelimiz o ne alemde? Görevini iyi yapabiliyor mu? Hani iyi çalışana akıllı, çalışmayanına, deli adını verdiğimiz beynimiz.
Akıllı mıyım deli miyim sorusunada cevap bulamadım senelerdir, buldum diyenlere de inanmam zaten.
Ahhh nelerde yazıyorum, akıllı olduğumu sevemedim, akılsız olduğumuda kabullenemedim, iyi oldum olmadı kötü oldum sarmadı. Siz hiç sordunuz mu kendinize bu soruyu?
Dediler; güneş doğmıyacakmış
Dedim, adam sende
Dediler; sular kuruyacakmış
Off ne işime
Dediler; zaman duracakmış
Dursun varsın be
Serimde dolaştı binlerce elem
Canlandı anılar yandım bu gece
Gönül defterime yetmedi kalem
.....Seni yazıp yazıp andım bu gece
.....Canlandı anılar yandım bu gece
Nideyim düştü gönlüm
Elımden uçtu gönlüm
Ruyuna kapıldı
Mahsun ooldu bu gönlüm
İçimde vardır yare
Nidem kar etmez çare
Sevdada aldanmış aşkta yanılmış
Zavallı nelere çattı bu yüzden
Saf düşündü bundan alık sanılmış
Binbir türlü acı tattı bu yüzden
Riyanın peşinde keskin bilendi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!