Şanlıurfa’nın kalesinden
Kor halindeki ateşe
Atmışlar Hz. İbrahim’i
Vahi gelmiş anında
“Serin selametli ol diye”
Ateş olmuş su, odunlarsa balık
Esme esme, Maraş yeli
Vurdun bağrıma bağrıma
Baktı bana, Afşar kızı
Daldı, kalbime, kalbime
Ben İl'inizi, bilmez idim.
Esiyor yeller ötüşüyor kuşlar
Yan yana üç müdür yürüyor
Üçü de birbirinden alâ
Tohma ırmağı boyunca
Boyanmış yeşillere vadiler
Bu gün benim hasta günüm
Akraba dostlarla birlikte günüm
Hem üzgünüm hem düzgünüm
Sanki bugün yeniden doğmuşum.
Sevilen insana verilirmiş dertler
Bu ihtişam nedir sen de
Karşılarsın gül destenle
Kükremiş lavlar, gibisin
Yerine sığmaz taşarsın.
Kayalardan akarsın.
Bir yaz günü sahilde
Ahesli sesler çıkartarak gelirsin
Çarşaf gibi serilerek sahillere
Yorgunluğumu alır gidersin denize
Ilık esen rüzgârlarla birlikte
Atamam çıkmış, Kahramanmaraş’tan
Ayıramazsınız dost kardeş arkadaşlardan
12 yılın sevgi mührü, kazılmış gönüllere
Silemezsiniz, kalplerinizden bu mühürü
Kahramanmaraş'ı bir bilen oldum
Rüzgârla karışık karlar yağıyor
Her tarafı beyaz örtü kaplıyor
Yüze göze yanaklara vuruyor
Savruluyor dört bir yana karlar
Soğuk buz gibi esiyor rüzğarlar
Daldan dala konan kuşlar gibi
Şen şakraktık çocukluğumuzda
Geçti bunca günler aylar yıllar
Birde baktık ki kaşlarımız da ağarmış.
Önce saçlar dökülüyor yavaş yavaş
On dokuz mart ikibin altı
Fırtınalı bir ilkbahar günü
Doldurdular bir minibüsü
Sürdüler okullarına doğru
İlk gelenlerden sayılırdık
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!