Kış geldi dostlar gelin bize
Eğlence tertip ettim size
Hem düşünün hem gülün
Eskiye dönün cevheri görün
Karlı dağdan kar kalkınca
Bin pişmanım dönen dünyanın
Çelikten kanatlarına bindiğime
Yetişse pedalına ayaklarım
Basacağım O’nun fren ’ine
Hiç düşünmeden
Durduracağım olduğu yerde
Yüzleşmek isterim kendi kendimle
Geride kalan gizemli günlerle
Günah mı çok sevap mı
Defteri kebirde
Yürürken düz ovada kıvrım kıvrım yolda
Yolum düştü bağa bostana
Kırmızı gül açmış, demet, demet,
Yaprakları konuşur,der Muhammet,
Yol göster nebii, bize’de şefaat et.
Teni, gül kokulu Muhammet.
Kırmızı gül, tomurcuklanmış,
Karlı bir kış günü
El ele girmiştik seninle
Dünya evine
Kırk yıl geçti şimdi
O günden bu güne
Diktiğimiz fidanlar
Gökyüzünde karanlığa gülen yıldız
Gündüzüm gecem garip ve yalnız
Her akşam kollarım karanlığı sarar
Saymadım kaç gün kaç gece geçti
Aynı kadehten içerim aynı meyi
Ne kadar kazsam yüreğini ulaşırım köklerine
Kaç yıl geri gitsem çabuk varırım kuruluş gününe
Saysam biter mi koca üçyüz bin yıl geriye
Alıp aynayı baktın mı sen İstanbul hiç güzelliğine
Dile kolay binlerce yıl gömülmüş tarihe
Nasıl yorumlanır acı?
Var mı ölümün ilacı?
Sarsıldı, yarıldı yer!
Yok, oldu ana ile bacı.
Gözyaşı akıyor şimdi,
Çiçek açmaz gayrı,
Kurumuş şu dallar.
Bir nefes var kışa,
Kapıda son bahar…
Gazel olmuş yaprak,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!