Gözleri görmeyen bir ırmağa serpildi yaralarının gülleri,seni sen yerinden yakıp gitmiştim.
Ağlayan ve göremediğin anlarım, berraklarında yıkandı.Kirlenmişim geçmişimin kiriyle akıp gittin.Sustun, bu kadar suskun akıp Kızılırmak olmak yakışır mıydı.Seni isteyen 80 kişiden birisine ömürlük kahve sunmadım.Gönül depremimde,can evim üstüne yıkılmıştı.Yazları ve aşkları severim.
Yalanlara aklanan doğrularım seni yılanlarımla tanıştırır elbet.Bir gün ölüm öte güvendiğim kavuşma sahilimde seni ansızın ısırabilirim.Beni peygamber çiçeğinin kokusunda aradın.Ki ben erkeğim,peygamber değildim, üstelik cenin halinde içimizde büyüyen haz şeytanlarımız var.
- Seni anlatır şimdiler.Ahlarının atlasında hangi batık kentin elçisi seçtin. Ad kavminin kralı yapma.Yec ücü Mecüclerlerin arınma tahtına yollama. Babil’in asmalarında asırlık tutkular astım,asıldım sana. Üzüm gözlerinden aşka tutunduk utkun heveslerle.
- Seni özledim desem, desenlerini kalp kapakçığımın üstüne yapar mısın? Ebru kursunda öğrendiğin motiflerle yürek sarayımızın kapısını süsler misin? Bağırır mısın acıklı gözlerle
Gitmenin son basamağında “ben bunu “hakketmedim.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta