Ne Oldu Şiiri - Kasım Kobakçı

Kasım Kobakçı
1408

ŞİİR


4

TAKİPÇİ

Ne Oldu

Sabaha kadar bir tedirginlik,
Sağıma soluma dönerek,
Sıkıntılı sürecin ardından,
Yanlış bir fikre kapıldım sanırım bugün.

Baktım ki ortalıkta değilsin,
Hiç ses seda yok senden,
Doğmuyor güneş bir türlü,
Yaprak döküyor yüreğim.

Her ne kadar öfkeyle ayağa kalkmaya çalışsam da,
Yüreğimin atışları saniyeler içinde sayılamaz oluyor,
Bir anlam veremiyorum buna, tanımlayamıyorum, yerine koyamıyorum,
İçimde bir şeyler kopuyor, toparlayamıyorum.

Boş buruşuk kağıtları,
Eksiklikler ve saplantıları,
Yırtık plan, proje ve belirsiz anıları,
Ivır zıvır ne olursa olsun,
Bana atacağın her şeyi itirazsız kabul eden,
Bir çöp kutusu gibiyim.

Neredeyse alacakaranlık oluyor,
Kısa bir doğrulamanın ardından yanlışlıyor,
"Acaba?" diyerek bekliyorum,
Hayır işe yaramıyor ve sonucuna katlanıyorum,
Gözlerimi açık tutup umut ediyorum,
Anlamsızca ve boşuna.

Şaşırtıcı duygusal gelgitler,
Şaşkınlığım kaygıya dönüşmeye başladığında,
Nereden ve nasıl başlayacağımı,
Neyi, nerede ve hangi ölçekte tartacağımı,
Neyi saklayıp, neyi atacağımı,
Bilemiyorum ne yapacağımı.

Beğenmediğin telefonuma sarılıyorum refleksle,
Ne arayanlarda ne yazanlarda,
Cevapsız çağrılar, okunmamış mesajlarda,
Ne hikayelerde ne de mavi tiklerde,
Gülümseyen yüzünle ekranımda da yoksun.

Geziniyorum geçmişin labirentlerinde,
Etkisinden kurtulamadığımız siyah beyaz fotoğraflarda,
Bir film şeridi gibi gözümün önünden geçen gerçeklerde,
Bilirsin, parkta oturup çocukları izlediğimiz yerde,
Yol üzerinde gittiğimiz pazarın dar alanında,
Gençliğimizin kaldığı, tozun dumana karıştığı sokaklarda,
Yanımda, uzağımda, mahallemde, şehrimde yoksun.

Sorgulamadan ve kafanı kurcalamadan,
Belli ki koymuşsun bunu aklına,
Ya da incelemedin bile duygularını,
Pişmanlıkların önüne çıkmasın diye,
Hesap kitap yapmadan kapatmışsın defteri,
Geri dönülmez bir şekilde vermişsin kararını,
Ses tonunu bile unuttururcasına yoksun.

Görünüşe göre fazla uzaklaşmadan kırmızı çarpı atmışsın,
Çizgisiz harita metot defterinde yazanlara,
Silgi kullanma zahmetine bile girmeden birer birer çizmişsin,
Özenli bir titizlik ve dikkatle,
Yaşanmışlıkların çoğunun üzerini,
Nasır tutmuş aşınma ve yıpranmalara rağmen,
Bırak özlesin şimdi seni ölçülemeyecek kadar.

Her türlü ihanetin konfetilerle süslendiği ülkede,
Nereye, ne kadar sürede, nasıl gideceğimi bilmeden,
Bir belirsizlik, benlik kaybı ve parçalanmışlık denkleminde,
Bunalmışlığın içinde dipnot bile yazamadan hayata,
Kayıp bir limana sığınıyorum,
Güvensiz, alabora olan titreyen bir yürekle.

İçimdeki acıya katlanıp,
Akıntıya karşı kürek çekerken,
Bitkilerin taşıdığı iyot kokusu,
Kurtarmaya geliyor beni.

Burnumda tütüyor senin kokun,
Dalgalarla gelen her vuruşta,
İnip kalkıyor göğsüm,
İç çekerek harap olmuş her nefeste,
Dönüşüyor dayanılmaz bir acıya.

Her zaman olduğu gibi akşamın kızıllığında,
Çaresiz ve tarifsiz bir hüzün kaplıyor içimi,
Çünkü bu sefer ağlamak üzereyim,
Giderek daha çok yaşıyorum bu duyguyu, zor tutuyorum kendimi,
Sanki senin gibi güneş de başını alıp,
Bir daha dönmeyecekmiş gibi kendini örtüyor,
Sımsıkı sarılıyorum onun sıcaklığı ve yakıcılığına.

Karanlık çöküyor yavaş yavaş,
Gökyüzünde gözüme çarpıyor yalnızlığım,
Umutlarımı aydınlatıyor biraz dolunay,
Havada leylak kokusu, hafif ve dinlendirici dağ meltemi,
Hani başını omzuma yaslayıp dilek dileyerek birlikte saydığımız,
Adını birlikte koyduğumuz yıldızlarda arıyorum seni,
Ve parlayan ışıklarda, ama yine yoksun.

Öyle böyle değil deli ediyor insanı yokluğun,
Aklımı başımdan alıyor ve delirtiyor,
Ciddi anlamda altı okkaya mal oluyor,
Yokluğundan bahsetmiyorum bile,
Yalnızlığım umutsuz ve ne yaparım bilmiyorum,
Boyun eğiyorum yalnızlığımla zamana.

Ne dersen de, biraz boş ve gereksiz,
Söylenen her söz tonlarca ağırlıkta ama etkisiz,
Konusu, yüklemi ve nesnesiyle birlikte,
Cümle kurmak anlamını yitiriyor,
Konuyu anlatmakta zorlanıyorum,
Virgül ve ardından bir paragrafla bitiriyorum,
Çünkü düşünmenin, konuşmanın ve yazmanın yüksek bir bedeli var bu yüzyılda.

Bu hikayenin sonunda gökten üç elma düşmez,
Ne sana, ne bana, ne de okura,
Çünkü artık ne aklımda ne de sırlarımdasın,
Anılarımda, geçmişimde ve hayatımdasın,
Sen benim yüreğimdesin.

Ön yargısız baktığımda,
Yoksunluk bana, yokluk sana,
Vefa bana, vefasızlık sana,
Çabalamak bana, bencillik sana,
Kaygı bana, rahatlık sana,
Günah bana, iyilik sana,
Özlem bana, gitmek sana,
Savaş bana, kararsızlık sana,
Sevgi bana, nankörlük sana,
Ayrılık ikimiz için,
Dostluk ayağa, arkadaşlık tuzağa,
Dedikodu, gıybet ve umursamazlık,
Şuna buna düşer.

Bunca yıldır güvendiğim dağlara kar mı yağdı,
Kumpas mı kuruldu düşün dağarcığına,
Düştüm bir karmaşaya, kurt kapanı, kurtlar sofrasına,
Zifiri karanlığa kördüğüm olmuşluğa.

Ne oldu büyüleyici kokulu açan çiçeklere,
Ne oldu sol yanıma, beni yanıltmayan sevgilime,
Ne oldu kaybolan hayallerime, bitmeyen umuduma, gökyüzüme,
Ne oldu bu kızıl kıyamet gününde kararan güneşime?

Kasım Kobakçı
Kayıt Tarihi : 12.8.2024 01:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!