Ne aşk ne nefret, hem aşk hem nefret.

Nilsu Güleş
6

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ne aşk ne nefret, hem aşk hem nefret.

Geri dönme , sakın geri dönme

Çaresizlikten kurudu göz pınarlarım, yanıyor
Kanıyor damarlarım senden bir parçaya
Sadece senden bir parçaya bile
Büküldü sevdam, lime lime batıyor şimdi canıma
Aşkımın şifalı çağlayanı, şimdi sarkıt sarkıt buz oldu, gönlümdeki kuşların kanatlarında
Onlar çırpındıkça, bir kurtuluş için, batıyor, batıyor, batıyor, kuşlarımın kanatlarındaki buzdan kılıçlar canıma
Ölüyorum,  daha kötüsü , ölemiyorum

İçimde batık gemilerin uğultuları,
Kornalar bağırıyor, hayır, daha kötüsü, içimde acılı bi klarnetin yalnız türküsü
Her notasında canım başka yanıyor, her notasında kalbimdeki kuşlar bir umuda tutunup daha hızlı çırpınıyorlar, ve batıyor işte o çağlayandan kalanlar
Kim koydu kuşlarımın kanatlarına, bu keskin ihanetleri, onları yere mıhlayan
Donuyorum, dönüyorum, sönemiyorum
İçimde kor gibi yanıyor eziyet ateşi
Her çırpınışta, memleketinden esen her rüzgarda harlanıyor
Ne kuşlarımın kanatlarında çözülüyor buzlar, ne mangalımın ateşi sönüyor.

2 karış göğsüme nasıl sığdırdın dünya üzerindeki her halkın cehennemini?
5 karış aklımla nasıl dalga geçtin?
Okyanusların metrelerce derinindeyim şimdi,
Günlerdir göremedim dibini.
Düştükçe düşüyorum, kalmadı nefesim.
Ciğerlerini, bir ankaralının acelesiyle ve yüzyılın şehvetiyle terk eden nefes,  olmadıkça çare, dolmadıkça burnuma, nefesimi bulamam, görünen köyün kuşlarından işittim.

Her geçtiğinde adın hayatımdan, her gördüğümde idealist bir genç senin heveslerinde, memleketinden bir rüzgar esiyor beynime.
Her çalındığında kulaklarıma, bizim şarkılarımız, dönüyorum başa.

O kadar acıyor ki canım, ne geri dönme diyebiliyorum ne de geri dön
Sadece yok ol istiyorum, hayatımdan koşarak kaçtığın gibi, koşarak uzaklaş, yola koyul zihnimin aştisinden.
Küçül, küçül ve silin zihnimin ufkundan, güneşin sildiği gibi bugünü, her günü.
Yeni doğan her gün, bambaşka bir çiftin bebeği gibi, doğan gün her battığında ufukta kaybolur birisi.
İşte sen de öyle silin, öyle kaybol, öyle kayıplara karış ki, takvimler bile hatırlamasın bir gün var olduğunu.

Her yeni gün doğduğunda, farklı şehirlerde, aynı zamanda, aynı göğe hayran olmak bile ne büyük aşk fermanıydı benim için.
Günün ilk ışıklarıyla kanatlarını gere gere gökte süzülen saksağanlara eşlik ederdi içimdeki kuşlar.
Şimdi doğmasın istiyorum aynı göğe bakacağımız gün, batmasın istiyorum, gün her battığında senden bir parçamı kurban ediyorum parıldayan aya.
Ancak ona kurban etmeliyim, sana değil, zira göğsü apaçık, alnı ak, bu şiirleri yazdıran o bana.
Sen olamazsın, sen olma.

Her gün faşist ve gururlu bir ritüelle asıyorsun beni şehrinin meydanlarında,
İbretlik olsun.
Bu duvarların arkasına adım atmak şöyle dursun, yan gözle bakana bile acımıyorsun.
Şehrinin küflü surları al senin olsun.
Surlarındaki küf, pas, mantar ve virüsler,
Yuva yapmış, yurt bellemiş gönlünü.
Ellerin elimdeyse, teker teker kovardım her bir koloniyi.
Tatlı dille, ince sözle, ya da sen iste,
Topla tankla tüfekle.
İşte sen, ellerim ellerindeyken, kesmeyi tercih ettin bileklerimi kökünden.
Yakıcı kan fışkırdı her yanımdan, her zerremden tüm tanrıları tatmin edecek kadar kan ellerine doldu,
Göllerce çağladı,
Bedenimin son kalesindeki askerler de terk ederken cepheleri
Ben yine memnundum, senin kollarında teslim edecektim ruhumu.
Ağır ağır düşerken göz kapaklarım, ışığın yakaladığı son imge hayat yeşili gözlerin oldu.
Sen o gözlerle tekrar tekrar baktın bana, cinayetin gerçekliği üstüne sindi.
Ellerini kana buladın, belki sardı tüm bedenini.
Belki, tüm tanrılara yetebilecek bu kutsal su biraz olsun kalbini saran parazitlerden insaflı olanları çekilmeye ikna etti, neticede bilemiyorum.
Ben ölmüştüm, ve gördüğüm son gerçek kırıntısında buna dair zerre bulgu yoktu.
İşte şimdi, senin kapaklarına fısıldadığın bu kan barajında
Bu barajın hayat verdiği okyanusta,
Dibe batıyorum.
Göklerden süzülen şanslı bir kuş tüyü gibi, yerçekiminin acelesi yok, ne de bu yoğun sıvının.
Yine de umarım ki, beni kurban ettikten sonra gönlünün bekçisi bu işgalci canavarlara,
Gözünden parlak bir yaş süzülmüştür, sağ elinle tutarken savaş ganimetini, kalbime koymuşsundur sol elini,
İçine akan bir yudum gözyaşı, kalbindeki çöllere yar olmuştur,
Tesadüfen, hayatta kalmayı başaran son tohuma tutunup, gonca bir filiz olmuştur,
Dilerim ki o filiz, bu topraklardaki işgalcileri dize getirir,
Uzanır yaprakları, sarılır dalları, bir genç mustafa misali teker teker kovar yurdundan işgalcileri.
Dilerim ki, bu şifacının ölümü topraklarına değer,
Yeşertir, endişelerle taşlaşmış yüreğini.
Dilerim ki.
Neticede bilemiyorum.
Ben ölmüştüm, ve gördüğüm son gerçek kırıntısında buna dair zerre bulgu yoktu.
Ben ölmüştüm, ve gördüğüm son gerçek kırıntısında buna dair zerre umut yoktu.
Bu umut, bu hayal, bu sarf ettiğim "dilerim ki"ler,
Beynimin sinemasında şalterler yavaş yavaş inerken, hayatımın aktığı film şeridinin peşinden, perdede son iz bırakanlardı.
Neticede bilemiyorum.
Ben ölmüştüm, ve gördüğüm son gerçek kırıntısında buna dair tek huzme bile ışık yoktu.

Nilsu Güleş
Kayıt Tarihi : 16.7.2025 04:13:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!