sevdası hoş, güzel olan her şeye aşığım
benden kurtulup ,kendimi onda bulduğum her şeye
ney gibi aşkımın bütün sırlarını
kendi dilimden konuşurum
onca nağme lal olur susar.
üzerime yaşlılık çöktüğünde
heveslerim,zevklerim yoksullaşıyor
doya doya tadamıyorum duygularımı
göğü ölçmekle meşgulüm
nice zamanlar gün ışığına hasret
nice zamanlar gece uykularına
kutsallarım yaşlı değil
ne cennet, ne de cehennem tasavvurum…
fakirim ,cahilim , sıradan biriyim amma
öte yandan duygulu , aşık, sevgiliyim de,
pek güç olmayan her şeye hayran oluyorum
üzerime çökmekte yaşlılık denen yük
beni kavuran, içimi burkan
üzüntüleri avutmak öyle kolay bir iş değil,
gençlikten yaşlılığa geçiş,
çocukluktan gençliğe geçişten daha mı çabuk oluyor sanki?
geçmiş zaman ne denli uzun olursa olsun,
bir kez akıp geçti mi,
peşinden gitmek, ona uymaktan başka çare yok.
ulaşılan yerin nasıl bir yer olduğunu görmeden
geçeceğim yol kadar meşakkatli
gittikçe ağır geliyor ağrılarım.
sızılarımı çoğu kez ben dinlerim
birbirine benzerler bir araya gelince
zevklerden yoksun .
kendilerine saygı göstermeme aldırış etmeden
sızlanıp dururlar
oysa öylelerini tanırım ki yaşlılığa sızlanmadan katlanırlar
ne iyi oldu da tutkuların zincirinden kurtuldum
onları iyi yaşadım diye düşünebilirim
yaptığım bir çok güzel işi hatırladığım zaman
zor olmasına karşın yaşıtımmış gibi sevdim
son derece tatlı bir şeydi onlar
asıl hayranlığımı uyandıran şeyde bu zaten
ten kafesi içinde tutsak kaldıkça
düşüncelerim ölüme en çok benzeyen
ruhumun sonsuz doğasına aykırı
bir yere batırılmış gibi.
toprağa yakınım ,gökteki düzen ütopyam
muhtemel karanlık ve gizli güçlerim mevcut
çeşitli korkularım yeşil bir ışık gibi
bir lokma, bir hırka
ebedi gurbet hissi var içimde
gittiğim her yer kendime yabancı
bir alem ki yokmuş gibi
özgürlüğe ihtiyaç duyuyor insan
yaşlılığa terk edilmek işte böyle bir şey
zamanı gelince ,
her şey özgürlük adına .
yaşlılığı da gördüm, ne mutlu bana
her gün bildiklerime birçok şey katarak
incirin nasıl dikildiğini,
küçücük bir incir çekirdeğinin toprağa nasıl düştüğünü
toprağın ,suyun ve güneşin etkisiyle
nasıl yeşerdiğini, nasıl büyüdüğünü gördüm
her anın izini sürmeli
her şey çabuk olmalı,
çabuk yemeli, çabuk işe gitmeli,
işi çabuk bitirmeli,
yemek çabuk pişmeli,
her gün yürümeli , koşar adım
hep böyle bir yerlere yetişerek ...
kimse benim için gözyaşı dökmesin
ölüm diye bir şey yok çünkü
yasını tutmaya değmez
aldırış etmediğim bir şeyden mı korkacağım
her hayat canıyla öder yaşadıklarını
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 3.2.2018 13:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!