BEKLEYİŞLER
' Mutlaka gelecek.' diyordum. Öylesine çırpındım gelmesi için. Yenik düştüm sonunda, gücüm kalmadı. Soğuyan havalarla birllikte düşlerimin buza kestiğini hissediyordum. Tıpkı toprak yolların sığ çukurlarına doluşmuş su birikintileri gibi. Gittikçe daralıyor, soluksuz kalıyordum. Bir makaraya dolanmış gibiydim. Oturup çözülmemi beklemekten başka hiç bir çıkar yolum yoktu.
Oysa gelmesi gerekenin ne olduğunu bilmiyordum. Bir önemi yoktu bunun. Mutlaka gelmesi gerektiği konusunda kuşkusuzdum. Her hangi bir şey olabilirdi bu, her gün yaşamaktan bıktığım aynılığa yeni boyutlar verebilecek güçte. Dünyanın dönüşü durabilirdi söz gelişi. Dünyanın hep doğuya doğru dönüşüne karşın boşluktaki yerimi koruyabilmem ya da doğanın kayıtsız şartsız yasalarına biraz olsun karşı koyabilmem için devamlı batıya yürüyesim geliyordu. Tüm bunların süregelen boşluğunda ne denli etkili olacağı bilinmezdi.Öylesine olmalıydı ki beklenilen; damarlarıma tatlı, ılık kokular yürümeli, Faruk'un camlı kahvesinde geçirdiğim çay bardağı kokulu saatlerim azalmalıydı.
Çocuk Bahçesi'nden aşağı doğru kıvrılan yolda durakladım. Hangi yöne gideceğimi kestiremedim önce.Camlı Kahve'ye gitmek istemedim. Sigara dumanlı ve ağır kokulu soluklarla yüklü havasına dayanabilmek oldukça güçtü.
Cadde boyunca aşağılara yürüdüm. Anlamsız ve boştu adımlarım. Ayaklarım bilinçsizce gidiyorlardı da sanki bu yüzden devamlı tökezliyordum.
Vitrinler çeşitli giysilerin ağırlığında bunulmışlardı. Dükkanların önünde sıralanan tahta sandıklara portakallar, mandalinalar doluşmuştu. Bakkallar önlerindeki seyyar gaz sobalarının üstüne ellerini uzatmışlar kurtulması güç derin bir uyuşukluk içine gömülmüşlerdi. Filtreli sigara soranlara her an 'hayır' cevabını vermeye hazır bir halleri vardı. Çoğunlukla bu tek sözcüğü söylemeye de üşendiklerinden, kaşlarını yukarı kaldırarak dudaklarını umudunu çoktan yitirmiş insanların boş vermişliğiyle büzüp müşteriden bir an önce kurtulma yoluna giderlerdi.
Caddenin orta yerindeki gömlekçi dükkanının önünden geçerken yavaşladım. Davut Usta masanın başında ayakta durmuş parçalara ayırdığı kumaşın son ölçülerini hesaplıyordu. Üçte ikisi camdan yapılmış kapıyı iterek girdim.
- Merhaba usta dedim. Kolay gelsin.
Her geçişimde Davut Usta'nın dükkanına uğramak vazgeçilmez bir alışkanlık olmuştu benim için. Dükkanın her zaman sıcak, içtenlik dolu havası tüm insanları birbirine kaynaştırabilecek güçteydi sanki.
Yolda karşılaşıp kısa 'merhaba'larla geçiştiğimiz insanlar burada değişiverirler, hiç tanımadıklarımız bile uzun yıllar dost kalmanın verdiği sevimliliği taşırlardı. BBir karşılıklı sevgi ve insancıl duyguların birleştiği en yüksek nokta gibiydi Davut Usta'nın dükkanı.
Geldiğimi görünce elindeki iri makası masayı boydan boya kaplayan kumaş parçalarının üstüne koyarak gülümsedi.
- Hoş geldin efendi, buyur otur dedi.
Konuşmaları hep bu 'efendi' sözcüğüyle kaynaşırdı. Tanıştığımız ilk sıralarda bu sözcüğü yeni tanışmışlığın duyurduğu saygının bir ürünü olarak düşünüyordum. Sonraları bunu bilinçsizce, çok kullanmış olmanın alışkanlığıyla her sözünün sonuna eklediğini farkettim.
Terziliğe çocukluk yaşlarında çıraklık yaparak başlamıştı. Otuz beş yaşlarında olduğu halde yir beşinde ancak gösteriyordu. Yürürken bir kolunun dirseğini diğer eliyle arkadan tutar, yavaş ve ürkek adımlarla basardı yere. Yıllarca ağır bir yük altında ezilmiş hissini veriyordu ilk bakışta. Evliydi. Çocukları da vardı. Ama hiç bahsetmezdi onlardan. Evden çıkar çıkmaz her şeyiyle yalnız başına kalırdı. Kumaş biçişi, senet ödeyişi, bakışı, eli arkada ağır ağır yürüyüşü hep kendisi için, kendi adınaydı. Namaza gittiği kadar Camlı Kahve'de kumar oynadığını da biliyordum. Davut Usta'nın kişiliğiyle, yaşayışını bağdaştıramadığım tek nokta buydu. İnsanları severdi. Ama bu sevgisini bireylere indirgeyemiyor olsa gerekti. Ona göre insanlar ya toptan sevilir, ya da hiç sevilmezdi. Bunun için de kumar masasında karşısındaki bireylerin parasını almaktan çekinmezdi.
Davut Usta açık mavi bir kumaş biçmeye başlamıştı. Gömleğin yakası, kolları usta ellerinin altında şekilleniverdi. Sonra biçiler kumaş dikiş masasının yanındaki alçak masaya, diğer kumaş parçalarının yanına atıldı. Davut Usta bir işi daha bitirmenin mutluluğuyla gevşedi, gözleri ışıldadı.
Dışarıda insanlar baş döndürücü bir hızla dönen kocaman bir çarkın dişlerine takılmışlardı sanki. Sürekli hareket halindeydiler. Konuşuyor, gülüyor, ellerini sallayarak hızlı, hızlı yürüyorlardı. Canlılık doluydular.
Dükkanın camlı kapısı bu durmaksızın devam eden hareketlerden ayırıyordu beni. Giderek uzaklaşıyor, yabancılaşıyordum. Bu insanların arasında aynı onlar gibi yaşamıyor, gülmüyor, hareket etmiyor gibiydim.Bambaşka bir evrenin dünyaya açılan penceresi önünde duruyor ve yalnızca seyrediyordum. Kaygısızdım, kendimi unutmuştum.
Arka ayaklarından biri sakat, siyah bir köpek kapınan dış tarafında durarak sivri ve seyrek dişlerinin arasından dilini çıkarmış bize bakıyordu. Kuyruğunu arka bacaklarının arasına sıkıştırmış hızlı hızlı soluyordu. Davut Usta kapıyı açarak:
- Hoşt dedi.
Davut Usta gülmeye başladı. Güldükçe yanakları, kulakları kıpkırmızı kesiliyordu.
- Köpek bile gelmiş bizden, fayda umuyor efendi. Şu işe bak.
Sesini alçattı, yumuşattı, çırağına dönerek:
- Şu kebabçıya bir kebap söylede gel dedi fısıldar bir sesle. Parasını sonra vereceğimi söyle.
Kollarını birbirine kenetleyerek dirseklerini masanın üzerine dayadı. Bana doğru bakışından yeni bir söze başlayacağını sezdim. Altımdaki tabureyi kaydırarak daha bir yakınına geldim Davut Usta'nın.
- Bu ay ödenecek bir senedimiz daha var efendi, diye söze başladı. Bizim hayatımız senet zaten. Günü dolmadan para bulmak için çırpın dur. Para tamamlanıncaya kadar sıkıntıdan, heyecandan tir tir titrersin. Onu ödersin arkasından bir başkası daha. Kurtuluş yok...
Sözünün burasında durdu. Sonra birden aklına gelmiş gibi masanın yanındaka raftan matematik kitabını çıkardı. Kendince belli bir sayfayı açarak:
- Şu işleme dün nihayet çözebildim dedi. O kadar da basitmiş.
Dışarıdan verdiği sınavlarla liseyi bitirmiş, üniversiteye giriş için hazırlık çalışmalarına değin gelmişti. Senetlerden ancak bu şekilde kurtulacağını hesaplıyordu. Bütün bunları düşlerken de hep yılnız başınaydı Davut Usta. Bakmakla, karınlarını doyurmakla yükümlü olduğu hiç kimse yokmuş gibi davranıyordu. Devamlı bir noktaya bakıyordu gözleri. Eve gidence bütün bunlar değişiyor, elindeki üç beş kuruşuyla karısını, çocuklarını kıt kanaat geçindirmeye çalışan sıradan bir esnaf oluveriyordu. Kitaplar, işlemler, bir yüksek okula girebilme düşleri unutuluyor, bunların hepsi dükkanında senetlerin arasında tutuklu kalıyordu. Düşlerini büyük oğlu Mustafa'nın gözlerinde yaşıyordu o zaman. Çocuğunun okuması için ne gerekirse yapmaya hazır bir babanın sabırlı, cömert halini takınıyordu.
Dükkandan çıktığımda hava kararmış, kaldırımlar daha bir daralmışlardı. aşağılardan korkunç homurtularla gelen odun yüklü bir kamyonun ve hemen arkasından patırtılı sesleriyle asfalt yolu yırtan yük motorlarının eksoz dumanlarına boğuldum. Düşüncemde bir tek insan vardı. Yalnızlığı ve bunun karşıtı kalabalıklığıyla Davut Usta. Onun çelişkileri, umutları ve umutlarının karşısına dağlarca dikilen senetler.
Köşedeki bakkaldan iki ekmek aldım. Eve gidiyordum. Sıcak ve sıcak olduğu kadar yaşamanın doğurduğu ağır koşullarla yüklü bir ev havası girdi yüreğime. Davut Usta'nın duyduğu kaygının aynısını yaşıyordum. Bir Davut Usta olup çıkıyordum sonunda. İkimizde bitmek bilmeyen bir bekleyişin tutsağıydık. Yaşamanın en güzel, en geniş yerini yakalayabilmek için bir bekleyişti de.
Ekmekleri koltuğumun altına sıkıştırarak adımlarımı sıklaştırdım. Eve kıvrılan dar ve dik yokuşu ayaklarım kayarak, soluk soluğa tırmanmaya başladım.
.
Kayıt Tarihi : 18.11.2006 18:49:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kardeşim Nahit Yücel 1956 yılında Kahramanmaraş'ta doğdu İlk ve Orta okulu Kahramanmaraş'ta okudu. İstanbul Robert Kolleji ve Ortadoğu Teknik Üniversitesini bitirerek İnşaat Mühendisi oldu. Müteahhitlik yaptı,daha sonra tekstil işiyle ilgilendi. 23 Eylül 2002 de öldü. Öyküleri 1975-1976 yılında Ankarada yayınlanan Hisar dergisinde yayınlandı.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!