Nağmesiz çalıyorlar sazını.

Hadi Kuranlıoğlu
102

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Nağmesiz çalıyorlar sazını.

Yedilerin kalbi atıyordu İbrahim’in ellerinde, kırıyordu putları; bulunmanın, buluşmanın arefesinde.
Eksildi yedi, düştü karıştı beşlere, kalpleri Cebrail’in kalbi üzere.
Ferman yazıldı, mührü basıldı alemlere.
Kavuşmaya gebe o kutlu gecede, üç yüzler çıktılar mahremlerinden, ufka sürdüler atlarını..
Dere tepe düz gittiler, otağında bağdaş kurdular hiçliğin, çağırdılar sarayından Süleyman’ı..
“Bir elimizde güneşi, ötekinde ayı tutuyoruz; müjdeliyoruz sana Mihrimah’ı..

17’sine gelince Sinan’a haram olacak Mihrimah. Taşlar yontulacak mabedlere gömülecek bu aşkın ahı..
Yükselirken külliyeler Üsküdar’dan Edirnekapı’ya, Sinan’ın kalbi Mecnun’un kalbine eş..
Arşı süsleyecek minareler, Mart’ın her 21’inde birinin kapısından doğarken ay, ötekinin kapısından batacak güneş..”

İbrahim’in kalbi var bende, hangi taşa dokunsam yıkarım asırlık telaşını, bilesin.. Putlar ellerimde dönüşür mabede, inan.
Mimarların kalbine düşen ilk harfim ben, Aremiler’den kaçan “Sin”.
Mızrak gibi keskindir dilini kesip atar adım, iyisi mi beni susarak “An”.

Gönlümün denizleri üzerine kurmuşum taştan sediri, oturmuşuz diz dize, biz bize..
Salsın bizi hüzünler, acılar, hayal kırıklıkları, değmesin gözleri gözlerimize..
Okşasın gökten yıldızlar başımızı, dolsun ay ve güneş ellerimize..
Davet etmişim gayp aleminden dervişleri..
Gözyaşlarımla yoğurmuşlar güneşe açılan sedirden salını..

Kölesi olmuşum bu hayalin, sermest olmuş ozanlar, sözsüz, nağmesiz çalıyorlar sazını..
Saraya hapsolmuşsun, nikahlanmışsın bin yedi yüz köleli bey görünümlü hırsıza..
Taşlara hükmeden ben, eğmişim boynumu yutkunarak izlemekteyim nazını..
Neden yıkılmaz dünya, kırılmışsa mızrak, kaybetmişse aşk, bir arsıza..
Uzaktasın hayalim istese erişemez tahtına.. Dokun desen saçlarıma, “sela”m okunur külliyelerden minarelerden..

Mimarım öğütürüm en sert kayaları, lakin kum gibi erimek düşmüş bahtıma..
“Ressamların Prensi” çizmiş desenli desenli, çiçek çiçek portreni.

Tiziano’nun fırçasında dolaşmışsın doğudan batıya, başında pahalı taşlar, taçlar.
Camilerden duyulurken yankısı dualarımın, ayin düzenlemiş adına papazlar..
Aklın muhteşem Süleyman’a bile rehber..
Kurban olduğum, boynu bükük bu köleye de el ver..
Konuşalım desen sesimi feda ederim tek kelamına. Yitirir özünü zaman, kayıtların sözü geçmez hiçbir mekana..

Anlat bana gencecik ruhundan beslenen masalları, mesafelerin mızrağını saplayıp durma bağrıma..
Çocuklar, kızlar, kadınlar, yaşlılar Sin/an, Sin/an, Sin/an diye dövmesin artık dizlerini..
Değsin nefesin nefesime, gel usulca uzan yanıma, ay kaybetmesin artık yörüngesini..
Yaşamak arafıdır, alemi ervah ile mahşerin.
İnsan mürekkebidir ancak kavuşmaya anlam biçecek kaderin..

Harfler suskun, hatlar kayıp, kırılmış kalem, taşlara vurmuşum başımı.
Kanayan alnımdan silmişim alın yazımı..
“Deli” diyorlar adıma, tek minareli cami tutuyor bir tek yasımı..

Bırakmışım kavuşmaya dair dualarımı, peygamberlerin izzetli ellerine:
İkilik kalksın, birleşsin taş ile toprak, güneş ile ay.. birleşsin mana aleminde Sinan ile Mihrimah..
Ezelden evvele zikir olmuşuz aşıkların dillerine..

Hadi Kuranlıoğlu
Kayıt Tarihi : 21.10.2024 17:01:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Yaşar Kemal Ağrı Dağı Efsanesi'nde söyle diyor; "Alışır, alışırsın. Bu dünyada başka türlü yaşamasının hiçbir çaresi yok.." Öyle kısa ki yaşam güzel olana bakmaya bile insan alışamadan son buluyor.. Kederlerin en acısı değil sevinçlerin en kutsalı yaşanmalı.. bu kavga neden!!

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!