Mustafa Kemal'in Kağnısı Şiiri - Yorumlar

Fazıl Hüsnü Dağlarca
80

ŞİİR


275

TAKİPÇİ

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden

Tamamını Oku
  • Enver Bilgiç
    Enver Bilgiç 10.11.2008 - 01:34

    Anlamlı güne uyan bir şiir,
    Şairi ve Atamızı rahmet,minnet ve saygıyla anıyorum,

    Cevap Yaz
  • Leyla Menteşe
    Leyla Menteşe 10.11.2008 - 01:32

    ne iyi etmişsiniz de bu özel güne, böylesine özel bir şiiri eklemişsiniz. Fazıl hüsnü dağlarcanın ruhu şad olsun, mekanı cennet olsun.

    Cevap Yaz
  • Seyfeddin Karahocagil
    Seyfeddin Karahocagil 10.11.2008 - 01:06

    Yazanında yazılanında ruhları şad olsun.
    Seyfeddin Karahocagil

    Cevap Yaz
  • Unsel Gunduz
    Unsel Gunduz 10.11.2008 - 00:49

    Rahmetle aniyor saygiyla egiliyorum,ruhun sad olsun yuce sair.

    Cevap Yaz
  • Suna Doğanay
    Suna Doğanay 10.11.2008 - 00:36

    Bu özel güne yakışır bir şiir. Üstelik hepimizde derin izler bırakan üstadın çok beğendiğim şiirlerindendir. Mekanı Cennet olsun, iyi ki yazmış.



    Mustafa Kemal'in Kağnısı

    Yediyordu Elif kağnısını
    Kara geceden geceden
    Sankim Elif Elif uzuyordu, inceliyordu
    Uzak cephelerin acısıydı
    İnliyordu dağın ardı, yasla
    Her bir heceden heceden


    Mustafa Kemal'in kağnısı derdi, kağnısına
    Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
    Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifçik
    Nam salmıştı asker içinde
    Bu kez yine herkesten evvel amıştı yükünü
    Doğrulmuştu yola, önceden önceden

    Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif
    Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
    Kocabaş çok ihtiyardı, çok zayıftı
    Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanı sıra
    Gecenin ulu ağırlığına karşı
    Hafiftiler inceden inceden

    İriydi Elif, kuvvetliydi kağnı başında
    Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
    Kınalı ellerinde rüzgar geçerdi daim
    Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
    Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişi
    Niceden niceden.

    Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu
    Nazar mı değdi göklerden ne?
    Dah etti, yok, dahha dedi, gitmez
    Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gacır gucur
    Nasıl dururdu Mustafa Kemal'in kağnısı
    Kahroldu Elifçik düşünceden düşünceden.

    Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş
    Sür beni, öldür beni, koma yollarda beni
    Geçer götürür ana, çocuk mermisini askerciğin
    Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
    Bak hele üzerimdem ses seda uzaklaşır
    Düşerim gerilere, iyceden iyceden.

    Kocabaş yığıldı çamura
    Büyüdü gözleri, büyüdü yürek kadar
    Örtüldü gözleri örtüldü hep
    Kalır mı Mustafa Kemal'in kağnısı bacım
    Kocabaş'ın yerine koştu kendini Elifçik
    Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden...

    Fazıl Hüsnü Dağlarca

    Cevap Yaz
  • Aydın Sevgi
    Aydın Sevgi 10.11.2008 - 00:26

    İşte ŞAİR,
    İşte ŞİİR,
    ...Aziz Milletimizin,vatanı için canını esirgemediği kurtuluş günlerimizi ne de güzel anlatmış Sn Fazıl Hüsnü DAĞLARCA....insanın yüreğine işliyor adeta...
    ALLAH(C.C)Fazıl Hüsnü DAĞLARCA'dan razı olsun.Mekanını cennet eylesin.
    ...Baki saygılarımla.

    Cevap Yaz
  • Hızır İrfan Önder
    Hızır İrfan Önder 20.10.2008 - 23:28

    Üstat, şair olarak doğdu, şair olarak yaşadı ve şair olarak öldü. Şiirinden ve şairliğinden asla ödün vermedi. O şiirle güldü, şiirle ağladı. Çünkü şiiri kendisine dert edinen bir şairdi. Şiirle hemhaldı. Bunun içindir ki hep şiir yazdı. Başka alanlara yönelmedi. Eksikliğini hep duyacağız. Ruhu şad olsun.

    Cevap Yaz
  • Sebahattin Günday
    Sebahattin Günday 20.10.2008 - 19:22

    Bir çınar göçtü bu dünyadan. Öyle bir göçüş ki kimse duymadı. Koca gövdesiyle devrildi ama çıkan ses gövdesiyle oranlı olmadı. Her yaprağı şiir olan bir çınardı bu dünyadan ayrılan. Şiir birikimi ve fikriyatına yakın olan cüssesiyle tam bir ’’Şiir Tankeri’’olarak geçti bu dünyadan. Cemal Süreyya’nın deyişi ile dolu dolu bir şiir tankeriydi Fazıl Hüsnü Dağlarca. Bir çınar nasıl bu kadar sessiz devrilir anlamadık. Ölümü televizyonlarda bir silik alt yazı ya da günün normal olaylarından bir haber kadar bile ses bulamadı. Bir asra yakın süren yaşamıyla neler taşımadı ki günümüze Dağlarca? Anadolu’nun destansı sesi, Anadolu tarihinin canlı abidesi, Atatürk şairi ve Kurtuluş Savaşı’nın ressamıydı şiir dünyamızda.

    Mustafa Kemal’in Kağnısı’yla tanıdı bir nesil Dağlarca’yı:

    Yediyordu Elif kağnısını,
    Kara geceden geceden.
    Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu,
    Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar,
    İnliyordu dağın ardı, yasla,
    Her bir heceden heceden.
    Dizeleriyle başlayan bu şiir benim ve bir neslin gözünde Kurtuluş Savaşı’nın destansı resmi olarak yaşamaya devam ediyor. İlkokul yıllarının hayal dolu resimli sayfalarında kağnısı, sırtında çocuğu ve önünde öküzleriyle cepheye cephane taşıyan Elif resmi Dağlarca’nın dizeleri eşliğinde şiirin çok daha ötelerinde farklı bir dünyanın kapılarını aralamaktaydı bizlere. O şiirdeki dizeleri ve Dağlarca ismini hiçbir zaman unutmadık.
    Sonra bayramlar, 10 Kasımlar oldu Mustafa Kemal’i yaşadık Dağlarca ‘nın sesinde. Sanki konuşan o değil Mustafa Kemal’mişçesine. 1914 doğumu ile Atatürk ve devrimlerine tanık olan, büyük komutanı yakından görme şansına sahip olan Dağlarca, hep şiirleriyle yeni nesillere sıcak Atatürk portleri çizen bir şair olarak durdu önümüzde.

    Ben Samsun’da buldum onu, bir kuşluk vakti.
    Kocaman oldu günüm, geldi artık köyüm dar.
    Gülümserdi denizden fazla,
    Susardı deniz kadar.

    Dizelerindeki sesi ve bu sesin aradığı, anlattığı kişiyi bir bayram sevincinin gururlu günlerinde duymayan çok az kulak vardır.
    Uçsuz bucaksız Anadolu bozkırlarının destansı şiirlerinde çoğu zaman Dağlarca’nın haykırışı vardı. Uzak coğrafyaları birkaç dizeyle bir araya getiren, rüyalarda bile göremeyeceğimiz diyarlarda bizi şiirleriyle gezdiren, Anadolu kapılarını bize açan tarihin usta bir şairiydi o.
    ………………….
    Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
    Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil.
    Bakımsızlıklarla göçüp gitmiş bir cihan,
    Mevsimler soğumuş, sular azalmış,
    Buğday, Selçuklulardan kalan başak değil.

    Parça parça yarılmış öküz ardında,
    Parmağı üç pare, tırnağı ak değil.
    Utanır elin ayağın,
    Korkarsın yakından görsen,
    Eli el değil, ayağı ayak değil.
    …………………
    Kardaş, görmüyorum ama hala duyabiliyorum,
    Geçmiş zamanlar gelecek zamanlardan parlak değil.
    Vakte şahadet edercesine yükselmiş,
    Akşam parıltısından, bütün zaferler üzerine,
    Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil.


    Anadolun’un elle tutulur bir coğrafya haline geldiği bu ve benzeri dizelerle Dağlarca bizler için bir destan şairi olarak dururdu önümüzde.
    Sonra zaman geçti büyüdük ve çocukluk yıllarımızın hasta günlerini hatırladık onunla. Hastalığın da güzel ve özlenecek yanları olduğunu sezerek.
    Üfleme bana anneciğim korkuyorum
    Dua edip edip, geceleri.
    Hastayım ama ne kadar güzel
    Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

    ………….

    Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,
    Büyüyor göllerde kamış.
    Fakat değnekten atım nerde
    Kardeşim su versin ona, susamış.

    Ama her şey böyle devam ederken Dağlarca’nın aramızda, bizimle beraber yaşayan bir şair olduğunu unutuverdik. Ta ki ölünce:
    -Fazıl Hüsnü Dağlarca yaşıyor muydu? Diyecek kadar.
    Evet yaşıyordu sessiz sedasız. Birkaç şair dostu ile şiiri ve sanatı seven bazı yakınlarının gözü önünde.
    Bizler olgunluk yıllarının hüzünlü anlarında veya bir yakınımızın ölüm merasiminde onun ‘’Ölü’’ şiirini mırıldanırken dudaklarımızda, bu ölümün bir gün şairin ölümü olacağını düşünemeden hatırladık bu dizeleri. Oysa bizim duygularımızdan çok kendi ölümünü anlatmak içindi o dizeler ve herhalde bu dizelerde istediği gibi ayrıldı bu dünyadan usta şair.
    Hangi mahallede imam yok,
    Ben orada öleceğim.
    Kimse görmesin ne kadar güzel,
    Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

    Ölüler namına, azade ve temiz,
    Meçhul denizlerde balık;
    Müslüman değil miyim, haşa,
    Fakat istemiyorum, kalabalık.

    Beyaz kefenler giydirmesinler,
    Sızlamasın karanlığım havada.
    Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
    Ki bütün azalarım hülyada.

    Hiçbir dua yerine getiremez,
    Benim kainatlardan uzaklığımı.
    Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
    Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...

    Evet bir Fazıl Hüsnü Dağlarca göçtü bu dünyadan. Dağlar kadar kitap ve şiirleriyle. Cumhuriyet yazarlarının belki en çok yazanı, en üretkeni ve belki en hızlısıydı Dağlarca. Bu anlamda ona bir şiir makinesi dense yeridir. Şiirin zaman ve emek isteyen bir tür olduğu herkesçe malumdur ama arkadaşı Hilmi Yavuz’un anlatımıyla o kendisinden istenen bir sipariş şiiri o anda yazıp bitirecek kadar ve yazdığını da herkese sevdirecek kadar dolu bir şairdir. Şiir Tankeri benzetmesini o yüzden kazanmış olsa gerek.
    Dağlarca yok artık. O şimdi bir sönmüş yanardağ. Bize görkemli şiirleri kaldı.

    Cevap Yaz
  • Dila Baydar
    Dila Baydar 17.10.2008 - 20:52

    ben ozur dilerim reklama puan verilecegini sandim 1 puan verdim ama ben yeniden puan veremiyorum ben 1000 puan vermek istiyorum...

    Cevap Yaz
  • Gülsüm Tanrıverdi
    Gülsüm Tanrıverdi 16.10.2008 - 10:27

    Fazıl Hüsnü Dağlarca ismi ilk olarak 'Mustafa Kemal'in Kağnısı' adlı şiirini okuduğumda aklımda kalmıştı.. Şairin ismi bana hep bu şiiri çağrıştırır.
    Ortaokulda bir Cumhuriyet Bayramı töreninde seslendirmiştim de bu şiiri; Türkçe dersi kitaplarında irdelemiştik şiirdeki her dizeyi, her duyguyu tek tek. -Sanıyorum hala da müfredatta okutuluyor- Okurken, Elif olmuş, Kocabaş'a yalvarır bulmuştum kendimi.. Benim şiir yazmaya yeni başladığım yıllardı o yıllar.. Çok etkilenmiştim bu şiirden.. Geleceğe, geleceğin teminatı gençlere böylesi eserler bırakabilmek.. ve öyle gitmek buralardan.. Büyük iş.. Nihat Behram'ın bir şiirinde dediği gibi, 'Kimi ölür izi kalır, kimi ölür buzu kalır'.
    Allah'tan rahmet diliyorum; Ruhu şadolsun.. Saygımla..
    Gülsüm Tanrıverdi

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 50 tane yorum bulunmakta