Sivas’ta gün yirmi dört saat
Geceler uzun
Acılar aynı acı
Mevsimler aynı mevsim
Güneş doğudan doğup batıdan batıyor yine
Öğrenci kızlar siyah önlüklü
Güller mi açmış
Solacak sensizlikten
Çimenler mi yeşermiş
Güneşte kavrulacak
Sensizlikten kavruluşum gibi
Seven aşıkını niye bıraktın
Yakana ellerin gülünü taktın
Güzel sevgimize acılar kattın
Bana dön sevgilim gitme bana dön
Saçlarını buket buket ederdin
Gel
Fakir ve bekâr odama
Çekinme
Kapısını tıklatmadan gir
Gir ve otur tek kişilik somyamın kenarına
Öyle iğreti değil
Yedisinden yetmişine
Sorun kimdir Veysel diye
Ey yurdumun ozanları
Yazın söylen Veysel diye
Gün doğar Sivas elinden
Bu dağlar şirin dağlar
Sıralı dizin dağlar
Sılada bekleyen yar
Beni hasretin dağlar
Başı bulutlu dağlar
Yalnız geçen gecelerimde
Hep seni düşündüm pencerelerde
Her yerde sen vardın Emine
Yazdığım harflerde hecelerde
Başka bir alemdi mehtap o gece
Dönmüyordu dünya durmuştu zaman
Ayrılıktan sonra kavuştuğumuz an
Cennet köşkünün perileri kadar mesuttuk
Sevgiden başka her şeyi unuttuk
Şiir dediğin ne ki
Sevdalardan süzülen
Bal olup akmayınca
Şiir dediğin ne ki
Haksızlığa karşı çıkmayınca
Yıllar önce bu bankta
Sensizliği tatmıştım
Şimdi ezikliği tüketiyorum
Seninle dopdoluyum
Tüm umutlarımı yitirdim
Kaçmak istiyorum uzaklara
Sevgili şiir dostları. Şiir sevgi aşıladığı, sevgileri büyüttüğü, insanlara mutluluk verdiği oranda şiirdir. Bazı üzüntülerimizi, kaygılarımızı, kavgalarımızı da şiirle anlatırız. Bunlar da bir anlamda sevgisizliğe karşı çıkmak değil mi? Yolumuz her zaman dikensiz gül tarlası değildir. Gülün de dik ...