Hani olur ya bir gün
Tekrar ıslanırsan nisan yağmurlarında
Tekrar sevinç naraları serpilirse yüreğine
Korkarım o zaman yaşamaya seni
Hani olur ya bir gün
Talan edilmişliğin feryatlarında yürüyorum
Çığlık çığlığa, bilmeden bilinmeden,,
Patikasında ilerliyorum ölümün, yalın ayakla
Çıplak vücudumla, en dikenli yollarında yürüyorum patikasında ölümün
Yürüyorum sana, ağzımda son kaçak bir duman
Sis sanki yolumu karartmak için yarışıyor
Oysa ben yılmadan yürüyorum sana varmak için
Ayağıma batan dikenlere inat yürüyorum
Ayaklarım kanıyor kanadıkça bir ağırlık hissediyor vücudum
Ama sana varmanın umudu beni yıldırmıyor bu çileden
Sana varacağım ya ölüm bile tatlı geliyor patikasında ölümün
Ve nefes nefese kalıyorum..
Nefes nefese kaldıkça bir kayaya dayatıyorum belimi
Ve tam o esnada sen gözümün önüne geliyorsun
Hafif bir gülümseme beliriyor yüzünde
Sen güldükçe sana varmak, sana koşmak istiyorum
Öyle devam ediyor patikasında yolculuğum
Yol bitti derken bir ceylan ilişiyor gözlerime
Gözleri hafif kırılgan
Yavrusunu kaybetmiş bir haldır gözleri
Ama yinede yardım edercesine bakıyordu bana
Sonra ben yaklaşmak istiyordum ona
O ise derinliklerinde kaybolmak
Ve ürkek adımlarla kayboluyordu derinliklerinde
Seni bulmaya ahdetmiş ben kalıyordum patikanın ölüm kokusunda
Mustafa Arslan Tari
Gün batarken sula çiçekleri
Bahçenin kokusu dağılsın sokaklara
Sokaklar ki kayıp mülteci çığlıkları gibi
Korkak sıkılgan ve şaşkın bir çocuk
Çırılçıplak bir sestir koku yerine dağılan
O yıllar memleketin bacalarında kar ısınmaya çalışıyordu damla damla.
Her taraf bembeyazlara bürünmüş,
çocuklar çocukluktan kazandıkları haklarla kar topu oynuyorlardı.
Annelerinin üstünü batırma laflarını evde unutarak,
böyle bir şehrin kıyılarında çocukça yaşamaktır sevmek..
sonra ölüm ve yaşamak düşüyor aklıma
Tarih boyunca zülme uğrayan yoksullarız
Binlerce kes parçalandı yüreğimiz ve bedenimiz
Yangınlarda yanan ağaçlar bebekler ve kadınlar olduk
Ve can taşıyan bütün varlıklar
Halepçe’de utanç sayfası oldu insanlık ve öldü
Kimsenin olamayacağı bizi bulamayacağı bir meskene göç etmek isterdim
okyanuslar ötesinde bir hicrette kervan olmak isterdim
kervanda taşıdığım bir senle denizleri ve çölleri geride bırakan bir hicret
ve belki özlemlerin kavurucu ateşini geride bırakarak
biliyorum gidersem geride bıraktığım özlemlerin ateşi hiç sönmeyecek
Gittin sen, ardında gelmeyi teselli bırakarak
Ama kuşlar da biliyor sen bir daha dönmeyeceksin
Gelmelerinde dönüşü olmayan bir yolculuktu gidişin
Umarsız bir hastalık gibi yayıldı yüreğime gidişin
Oysa ben seni saklamıştım gidişi yasaklı yollara
Ayın parlaklığına kanarak gece yürüyüşündeydim
Nihayet damlaya dönüşen yağmur kesiliverdi
Yağmurun ardından mis bir toprak kokusu
Ve yüreğimde ılık bir heyecan belirtisi
Sessizce yürümeye özen gösteriyorum nedense
Dört bir yana dağılmış silahlar ve barut kokusunda ölümler
Nerde insan severler ve nerde o barışın son çığlıkları
Dört bir yanı kan bulamış cihanın
Hani nerdesiniz biz değil miydik? insan olan
İnsanlık bir yıkım altında aciz
Hayaller bile artık suskun
Ne yöne yazılacağını bilmeyen çaresiz bir dize
Uzaktan bilinmeyen bir ıslık sesi yayılıyor
Dağ taş yankı buluyor, dizeler şaşkın bir bakış
Göçebe bir sessizlik yola konuluyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!