Bir vedanın arafesindeyim
İçimde büyüdükçe büyüyen bir hasrettir
Beni yollarda ağlatan
Gitmem gerektiğinin farkındayım artık
Elveda soğukluğunun dört bir yanı dondurduğu,
Düşümde hep mavi bir bulut oluyorum
Ömrümde gördüğüm en güzel kışları yaşıyorum
Sonra bir sevince dönüşüyor gözümde tabiat
Yürüyorum dijlenin kenarına yaşam olmaya
Yaşama giden yolda uyandırılıyorum bir tufanla
Sonbaharın en güzel hüzünlü gecesiydi o gecemiz. Dışarı da hafiften yağan bir yağmur ve kopmak üzere olan bir fırtına
sobanın üstünde ise fokur fokur kaynayan bir su sanki az sonra çay olacağını biliyordu da öyle güzel güzel fokuruyordu
ve tam o esnada kapı zili..
beklediğim sen geldin
gözlerin her zamankinden daha masumcaydı
bir şeyler dercesine parlıyordu o an
bense korkudan kendimi alıverdim gözlerinden
ve güzel bir kaçak çay muhabbeti dedim
sense vaktim yok deyip beni parçalayan sözcükleri sıraladın..
gitme vakti deyip beni yüreğinde mülteci bırakıp gittin..
artık gitmelerin yabancısı değildim belki
ama her gidiş bir parça kopardı benden
kimi dostlukta yaraladı kimi kardeşlikte kimisi de yani sende aşkta beni öksüz bırakıp gittin..
her gidiş bir isyan yarattı bende ama hiç isyanın merhametine sığınmadım
keşkelerin bende bıraktığı derin bir çığlık hakim oluyor kalan hayatıma
ve gözyaşlarımın denizlere karıştığı bir oyun sahnesi..
dur gitme çığlıklarıma bile fırsat vermeden kapıyı ardına kapatıp gittin
ve kayboldun sokakların derinliklerinde.
geriye ben ve hep senle gittiğimiz o aşıklar tepesi adını verdiğimiz tepemiz kaldı
hatırlar mısın hani bir gün seninle yine o tepenin zirvesindeydik
hafiften yağan yağmur yerini çıldırasiya bir yağmura bırakmıştı
isyan edercesine yağıyordu o gün yağmur
ellerim ellerinde gözlerim gözlerinde sırılsıklam olmuştu
ama çok mutluyduk yine de
yağmurlara inat ıslanmaktan kaçmamıştık o gün ne güzel bir gündü o gün
ama bugün sen gittin diye o günlerin hasreti yüreğimi parçalıyor
sen gittin diye yağan yağmurlar artık hiçbir şey ifade etmiyor bana.
Hatta yağmur yağdığında saklanmaya çalışırım delice..
Mutsuzluğa bile gülümserdin yürürken
Acı keder ızdırap gözlerinde erirdi utanca
Sende çözerdi çocuklar mutluluk bilmecesini
Kaybolup giden düşler senle dönerdi avuçlarımıza
Mutsuzluğun çaresizliğini yıkmıştın sen
Seni özlediğim vakit yüzümü dağlara açık dağlara çeviriyorum
Ancak o zaman rahatlıyorum ve ancak o zaman yaşadığıma inanıyorum
Evet sevgili sen gözlerimden uzaklara mahkum edilmişsin
Ama hiç bir zaman zihnimden ve yüreğimden uzak düşmedin
Belki hemen koşup tutamam ellerinden
burnunda bir hızma belinde gümüş kemeri
gece gibi siyah saçların ve ceylan gözlerin vardı
yüreğimin ırmağına yansıyan en güzel görüntüsün
güzelliğin yüreğimin alevlerinde bir ışıltıdır
belki sesime yansımıştır sana olan yetimliliğim
Uzaktayım hayatın en dipsiz uzağında
O telaşlı ve heyecanlı oyun bitti artık
Gurbetin koynunda bir mülteciyim
Arar dururum vatan olmayı..
Sen kendi varlığında yaşadığını sanacaksın
Sen dünkü özleyiş gibi tazesin halen mısralarımda
Hani dün seni çok sevmiştim ya
Halen öyle bir şey gibisin
Arar dururum bugünü dün yapmayı
Bu cellat kokulu gün vaktinde
Akşam ve gece nöbetinin değişimiydi o an
Tanıklık etmek istiyordum o ana
Müthiş bir vedaydı görmek gerekirdi
Ve vedalaşmayı izlerdik sessizce
Yeryüzüne inmişti o gece sis
Gerçeklerin göz ardı edildiği bir senaryo
Ve çoğaldıkça çoğalan acıların barındığı
İnsanların susturulduğu çağın öteki adıdır ölüm
Ve ilkbaharın sonbahara sobaharın kışa dönüşümüdür
Bir cellatın koynunda seni sevmektir ölüm
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!