Sana geldim İstanbul aç kollarını,
Korkum yok artık hayattan.
Minare minare ezan sesini dinlediğim,
Camilerinde dualar ettiğim,
Allah’a yalvardığım.
İstanbul aç kollarını bana...
Uzun mesafelerde deliler gibi koşarken,
Nehirlerin, çöllerin, dağların ağıta düşmüş tarihi
Gizli şifrelerde sensizliği çözmeye çalışırken,
Yorgunluk; susamış topraklar kadar çıldırtıcıydı.
Sen yorgun akşamlarda yüreğimi serinletirken,
Belki bir akşam yağmurunda,
Nisan bereketiyle geleceksin.
Çılgınca ıslanacağım damlalarında,
Uzanacağım sırtüstü yere
Nefesimi göğe yükselteceğim.
Akşamsefaları açacak yüreğime,
Sabahın ilk ışıklarıyla gelen kimdi?
Kapımı çalıp beni arayan
Ben miydim bilmiyorum!
Arıyorum...
Yitirdiğim mutluluklarımı
Acıyla yanan yüreğimi
Değil mi ki zamana adanmıştır sözler,
Değil mi ki aşka adanmıştır şiirler
O halde sende dinle sevgili...
Aşk,
Bir ay ışığıdır, gölgesinde yalnızlığın
Gecenin ulu yalnızlığında,
Bir gölge gibi yürüyordu
Sessizce...
Hangi zamanda ve mekanda olduğu bilinmeyen bu adam,
-kara gözlü, keskin çizgili, harap ve karmakarışık-
Gecenin o ölüm sessizliğinde düşünüyordu,
Bir martının kanatlarında
Sıkışmış kalmış bir akşamüstü,
Bu kentin koynunda,
Yok olmayan bir sevdanın ardından
Arıyorum seni...
Seni düşünürüm İstanbul
Köprü altında iki çocuk,
Üşüyorlar,
Ateş yakmış, ısınıyorlar.
Seni düşünürüm İstanbul
Görünüşüm aldatmasın seni,
Gözlerimin içine bak görürsün kendini,
Sevginin coşkusu,
Ayrılığın hüznü,
Hepsi içimde saklı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!