kağıtlarımda bomboş yüzlerce çizgi
ve kalpleri kırılmış binlerce mısra sana adanmış
oysa bende hala aynı kederlerin düşleri,
boz bulanık, yapayalnız
bir o kadar saçmalıklarla dolu içim
bir garip oyun bu çevremde dönen,
sustukça çığlıkları yalnızlığın
hıçkıran kederlerin gölgesinde
bir garip oyun bu çevremde dönen,
tutundukça kaymakta olan yıldızlara,
parlak yıldızlar altında ben o karanlıklar prensiyim.
parlak bir kutup yıldızıydım eskiden,
şimdi ise, sönmüş bir kütleyim öylesine gezinen,
göz bebeklerime çökmüş pusları,
insanların yıllarca üstüme kustukları,
Seni öyle çok özledim ki,
Nem gibi, toprak gibi,
Üstünde acılarımla yaşadığım dünyalar gibi,
Nerededir şimdi ne yer ne içer,
Aklımda rüyalardan kalma düşler var şimdi,
Nedendir bilmem.
İçtiğimi rakı sanıyorlar.
Oysa ben her kadehte sana su katıyorum.
Yavaş yavaş yudumluyorum
Ağır içtiğimi sanıyorlar
Tek başına bir köprüyü, koca bir orduya karşı savunurken;
kendine sormuş Horatius: varmı böyle ölmekten daha güzeli
Bilmem nasıl ölmeli insan,
en önemli sona, o hani ilk başlangıca
nasıl? varmalı insan
sağ elimde akrep
sol elimde bir yelkovan
az önce parçalamışım çalar saati
her seyden öte bir yalnızlıktır zaman
laikin durdurmuşum saati
bir yıl oniki ay
durgun suyun üstündeki
kurumuş yaprak gibi
yalnızlığım
sen gittin gideli
Ten bir yana, Can bir yana düştü.
Kan bir yana, Kemik bir yana düştü.
Bu yanmak neden, Nereden çıktı?
Ruh bir yana, Beden bir yana düştü
Sonra ansızın yüreğime çiğ düştü.
Hani gözlerin kapanırda uyuyamazsın ya,
ben sebebini biliyorum
bazen düşlerin de bir aylak gezer ya,
neden dir. Ben biliyorum
hani yutkunursunda, takılır kalır ya,
işte ben ondan bahsediyorum.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!