Bir fincan çayın içinde
Eriyen şeker misali
Bende eriyorum
Demli bir karanlıkta
Ve bir şeker uğruna…
En son kuytu bir sokak başında ve kuytu bir sesszilikte bırkamıştım kendimi. Küçük heceler birleşerek büyük kelimeleri oluşturmaya başladığından beri böyle sessiz ve kuytularda varoluyorum her nedense. Paylaşımım azaldı insanlarla çok sık yalnız kalır oldum kendimle ve benliğimle. Işte andımya adını fırsat bu fırsatmış gibi çıkı verdi gene karşıma her zamankinden daha neşeli görünüyor bu kez. Mutluluğunun nedeni nedir diye soruyorum kendisine hiç beklemediği bir anda. Toparlanmaya çalışıyor ve şaşkına uğramadığını gösteren bir kaç çeki düzen hareketinden sonra yalnız oluşun, güvensiz oluşun ve herşeyden önce bu aralar sessiz oluşun mutluediyor beni diyor usulca. Ben miyim güvensiz olan diye haykırıyorum ve daha da bir siniyor içine, yüzünün mutluluktan kırışmış ifadesi tek tek düzeliyor ve geriye o kibirli,cansız ve hiçbir ifadeyi yansıtmayan dümdüz suratı kalıyordu karşımda. Artık başlamıştık karşılıklı sohbete – yada yüzleşmeye- tekrar etti neden bu kadar güvensizsin dedi bana neden neden neden diye tekrarladı üçkez. Anlamı güçlendirmek için böyle yapardı, her zaman soruları vurgulardı böylece daha bir güçlü gibi görünürdü soruları. Çok mu merak ediyorsun diye karşılık verdim kendisine. Ben meraketmiyorum unuttunmu ben senin beninim merak diye birşey yok bende. Ben yaşadıklarına yön vermeye çalışırım, sende bunların hangisini yapacağını yada daha doğrusu ne kadarına karşı koyabileceğini sınarsın ve karşı koydukların senin başarın, karşı koyamadıklarında benim zaferim ve senin tükenişin oluyor anlıyormusun benim hım…! Bu gece çetin geçecek anlaşılan diyorum içimden, evet diyor oda cevap olarak – içimdi o benim doğruya duyamadığı ve göremediği hiçbirşey yoktu ben adına-.
Benim güvensizliğim diye başlıyorum söze ve hemen kibirli bir karşılık; evet senin güvensizliğin diye sersemce bir ifadeyle bakıyor bana. Ben devamediyorum ve tekrarlıyorum benim güvensizliğim insana mı sanıyorsun ahmak diye fırlatıyorum mızrağımı. Benim güvensizliğim insan olana değil, tam aksine insan gibi görünen insan müsveddelerine anlıyor musun? Müsveddelere güvenmiyorum, sayıları her geçen gün artan bu kusursuz görünümlü,aynı aptal ifadeli,aynı tepkileri veren ve daha sayamayacağım pek çok özelliği aynı olan insanlara güvenmiyorum anlıyor musun Benim? Insanla hiç sorunum olmadı benim tüm kavgam tüm mücadelem müsveddelerle oldu. Insan gibi insan gördüğümde sımsıkı sarıldım bir daha bırakmamacasına. Gözlerine baktığında içini gördüğün insan gibi insanlardan bahsediyorum. Göz yaşını ucuz bir filmde harcamayan, tepkisizliği tepki sanmayan, inandıkları uğruna her şeyini feda etmeye hazır insanlardan bahsediyorum. Sorarım sana böyle kaç insan var hım..? Cevap veremezsin çünkü sen hep müsveddelerle varoldun, aslından korktun insanın çünkü senin için büyük tehlike onlar değil mi söyle hadi söyle…! Neden güvenmiyorum anlıyor musun şimdi ve kime güvenmiyorum anlıyor musun seni ucuz kahraman, seni kendini bilmez ve herşeyi bildiğini zanneden ahmak.
Herşeyde varoldu yalan
Aslı kayboldu insanın
Uzun bir sessizlik yaşandı hayatımda ne kelimeler bir çözüm bulabildi bu anlamsız zamana ne de çevremde olup bitenler. Kayıp bir zaman dilimini daha yaşamış oldum nedenleri, sonuçları ve yaşattıkları hatırlanmayacak ve belki de böyle bir zaman hayatımdan hiç geçip gitmiş olmayacak. Ilerde hayatımın o kısmı sorulduğunda bilmiyorum çünkü ben böyle bir zaman dilimini hiç yaşamadım ki diyeceğim. Herkesin böyle kayıp ve anlamını yitirmiş zamanları vardır sanırım yada buda benim kendimi kandırmak için söylediğim bir cümle olarak bu satırlarda kalacaktır. Kalmayacak kalmayacak dedi bir ses evet uzun zamandır onunlada karşılamıyordum sanırım zamanın boşluğu ve nedensizliği onun bile bu durumun bir parçası olmak istememesine yetmişti. Evet dedi Benim usulca ve tekrarladı – evet – böyle zamanlarda herşey gibi bende kaybolurum ve aramızdaki amansız savaş bile bu zaman diliminde yaşanmaz ve kaybolur. Hep böyle bir zaman dilimi içindemi kalsam diye içimden bir serzenişte bulunacak oldum ki hemen cevap verdi Benim, bu tip zamanların çok olacağını sanıyorsan yanılyorsun diye usulca cevap verdi ve peşinden sanki ilk kıvılcımı o başlatmak istercesine senin hiç dostun yok mu diye bir soru iliştirdi ve oturması gereken sandalyeye geçerek evet hadi bunada bir yanıt verde görelim dercesine dikti gözlerini üzerime.
Hep düşünmüşümdür dost nedir anlamı,içeriği ve söyleyen kişi tarafından ne amaçla söylendiği. Bir kalıba sokmak mı gerekir bu kelimeyi yoksa aslında kalıplara bile girmesine gerek olmayan gereksiz bir kelime midir? Aklıma hep şu kısır döngü gelir bu kelime aklıma düştüğünde. Mesela ben beş kişiye dostum diyorsam hani hepte böyle komik bir cümle vardır “ Hayatımda dostum dediğim kişilerin sayısı çok azdır” gibi anlamsız ve gereksiz cümlelerle yoğururuz bu kelimeyi. Evet beş kişiye dostum diyorsam ve benim gibi yeryüznde bulunan her insan 5 kişeye dostum diyorsa sanırım yeryüzündeki herkes aslında bir şekilde birinin dostu ve hatta bu karmaşada birinin dostu olan bir kişi başka birininde dostu olabiliyor aynı anda iki kişinin dostu olmak kulağa ne kadar saçma geliyor değil mi? Belki de sadece bana saçma geliyordur.
Dost aslında kendisidir kişinin, bir aynanın karşısına geçip kendi kendine konuşmasıdır, cevap almadan saatlerce sessizce kalmasıdır ve kimi zaman çevrendeki herkesi yok sayıp kendinle kalabilmektir. Işte bu yüzdendir kişilere dostum dememiz. Onlara yükleriz bu görevleri kendimizi bir başkasında şekillendiririz, aslında dost diye vücut buldurduğunuz her kişi sizin farklı ruh hallerinizdir yada bunun böyle olduğunu düşnen tek kişi benimdir. Bir düşünsenize sizi birilerinin dinlemesine ihtiyacınız olduğunu aslında kendi kendinize konuşarakta bunu çözebilirsiniz ama hayat öyle kalıplar içine sokmuşturki bizleri kendi kendinize konuşursanız size verilecek bir sıfata katlanmak zorundasınızdır aynı şey sessizce saatlerce bir yerde oturmak ve kendinizi herşeyden soyutlamak içinde geçerlidir. Işte bu nedenle aslında dost diye birşey yoktur çünkü bu kısır döngüde aslında herkes dost olduğuna göre aslıdna herkes kendisidir ve başka hiçbirşey değildir. Bütünü hep kendimiz ifade ederiz herşeyin tamamı biziz dostta,düşmanda,aşıkta… komik bir oyun değil mi bütün bizken bunu kişilere, olaylara veya zamana dağıtmamız ve onlarla paylaşmamız. Belki de kendimizi ve tamamımızı anlamak bize zor ve uzun geldiği içinde kaçıyor olabiliriz bu serüvenden ve dost gibi kavramlar geliştirerek paylaşıyoruz bütünümüzü.
durması gereken zamanda durdu zaman
konuşulması gereken kelimeler
boğazda düğümlendi
usul usul öksürüldü
ve derin bir nefesten sonra
yaşamın anlamı sorgulandı
Gizleniyorum,dinleniyorum
Varlığımı unutur diye,
Unutamıyorum…
Düşüyorum, kırılıyorum
Toz oluyorum savrulmak umuduyla,
AN GELİR
An gelir
Zaman durur
Yaşananlar hep aynıdır
Girilmiştir bir döneceye
Sabit bir bank
Sabit bir kafa
Her ikiside aynı tarafta
Neye baktıkları bilinmez
Belki bir fikri sabite
Belki bir sabit görüntüye
Ben en çok seni özledim
Sana sarılmayı,
Sımsıcak kalp atışını
Ve ellerimin arasından
Akıp giden saçının titrek
Tellerini özledim.
“Pek iyi değilim bugünlerde. Serde huzur kalmadı” diye mırıldanıyorum gece saat bilmem kaç. Bu aralar kendi kendime en sık mırıldandığım, kimin söylediğini bilmediğim ve aslında belki bilmek istemediğim bir parçanın aklımda kalan iki mısrası. Nereden çıktı bu şimdi deyişinizi duyar gibiyim ya da kendi kendime konuşuyorum. Zira deliyim ben böyle kendi kendime konuşup suçu size atıyorum “ sesinizi duyar gibiyim” diyerek. Her neyse kimin söylediğinin bir önem arz etmediği durumlardan biri bu zira gerçekten iyi değilim bugünlerde. Bilmek istersiniz diye yazmıyorum bu satırları. Bilmek istediğim için yazıyorum. Kendim için yazıyorum belki yazarken bulurum diye huzursuzluğumun nedenini.
Gece saat bilmem kaç. Sırf demden mütevellit bir çaydan iki fincan içtikten sonra kaçmış uykumun tüm suçunu ona atıyorum. Aslında ne çayın, ne de demin bir suçu yok, sadece bahane arıyorum uykusuzluğuma ve huzursuzluğuma. Satırlar gecenin bu saatinde bana bu sorunun cevabını verir mi bilmiyorum ama dedim ya size ne…
Satırların arasına sıkışmış huzurumu arıyorum. Kaçıncı kelimede yada hangi iki hecenin arasına sıkışmış bulacağımı bilmeden yazıyorum. Bir yıl daha geçti ve geçen yılda çözüm bulamadı bu huzursuz ve huysuz tavrıma. Hani derler ya koca bir üç-yüz-atmış-beş gün geçti ömrümden. Sizde fark ettiniz mi bilmem 365-i rakamla yazdığınızda hiç de öyle uzun görünmüyor. Yazı ile yazıldığında etkili olan bir rakam sanırım yoksa gayet sıradan ve gelip geçen bir şey işte.
Ben hiç böyle olmadım
Tanrım.
Bir varım, bir yok
Ya herşeyim, ya hiç
Uçlarda yaşamak oldu kaderim.
Buysa tabi kader dediğin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!