Bir kuş konuyordu en ince dalına ağacın;
Uykular bölünüyordu, rüyalar bölünüyordu...
Ve hatta hayatlar...
Bir kuş konuyordu en olmaz vakitte, vakitsizce...
Gecenin alacakaranlığında, tam da dolunay vaktinde...
Tam da bulutlar birbiri üstüne devrilirken ve ağaçlar, yapraklar...
Ne yazsam, yanacak satırlarım…
Yazdığıma pişman olacağım.
“Yaşamamış gibi” yaşamak zorunda kalmanın ateşindeyim.
Anlaşılmaz bir şey bu…
Ve paylaşılmaz…
Böyle bir hikaye yokmuş aslında…
Beni kundağa sarın...
Ya da kefene...
Ya tutun ellerimden; şefkatle yeniden...
Ya yollayın sonsuzluğa bu yorgunluk yerinden...
O gün ben bahara şahit oldum...
Bir iğde ağacının altında...
Belki ikindi vakti...
Belki akşama doğru...
Bir serçe kuşu kanatlandı yüreğimden...
Ürperdim biraz...
Senin bakışın bıçak.
Tebessümün yakar,
Konuşma...
Ki ölmeyeyim!
--
Gözlerimi kapadığım zaman...
Bir okyanusa düşer gibi düşmek ölüme; yüzme bilmeden...
Bir kabusun ortasında uyanmayı aramak acizce...
Renkleri aramak siyahta boğulurken.
Ha sonbahar gelmiş;
Sarısını hüznümden, serinliğini yüreğimden damıtıp...
Ha gündüze küsmüşüm...
Boynumun büküklüğüne bahanem çok!
Gözyaşı ustasıyım; işsiz...
Ve yalnız...
Hava serin... Ve sessiz, sakin...
Bir ihtiyar camiden çıkıyor elinde baston...
İstanbul saçlarını tarıyor herkes uyurken,
yeni bir gün için...
Orada bir çöpçü, sonbahar yapraklarını süpürüyor...
İşçi vapurunun manevrası köpürtüyor Kadıköy? ü...
Çiğ, çıplak ve arsız bir aydınlığın içinde…
Bir kandil yakıyorum, içimi ısıtacak…
İçinde eski bir mum; hatıralardan fitili…
Bu aydınlığın içinde…
Karanlığım…
Xxx
Bir mısra söylemek.
Öyle bir mısra ki, bir damla su; çölün ortasında, sıcağa inat ve başı dik...
--
Öyle bir mısra ki; miras...
Defterlerin ve kitapların hafızasına aşkla kazınmış...
Yanına bir gül yaprağı konmuş.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!