İslam, bireysel ve toplumsal hayatı düzenleyen, insanlığın kurtuluşunu amaçlayan bir dindir. Bu bağlamda, Allah’ın emirlerine uymak, O’nun belirlediği sınırlar içinde yaşamak, farzları yerine getirmek müminlerin sorumluluğundadır. Ancak son yıllarda, İslam toplumlarında, özellikle bazı geleneksel yaklaşımlar, farzlardan ziyade sünnetlere odaklanmayı ve bazen bu sünnetleri abartmayı beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, Muharrem orucunun önemi ve bunun etrafında dönen tartışmalar, gelenekçiliğin İslam’ın özünden ne kadar uzaklaştığının bir örneğini sunmaktadır.
Muharrem orucu, özellikle Aşure günü orucu ile anılmaktadır. Bu orucun fazileti, İslam toplumlarında sıkça vurgulansa da, Kur’an’da açıkça belirtilmemiştir. Hadislerde de bu oruç, sünnet olarak anılmakta ve Müslümanlar tarafından her yıl belirli bir iştiyakla tutulmaktadır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. İslam toplumlarında, bazen sünnetlerin abartılması ve farzların göz ardı edilmesi durumu, dinin özüne aykırı bir yaklaşım ortaya çıkartmaktadır. Zira, İslam’da sünnetlerin, farzların yerine getirilmesine engel olmaması gerekir. Günümüzde bazı bireyler, Muharrem orucunun ve diğer sünnetlerin önemini o kadar çok vurgulamaktadırlar ki, bu durum zaman zaman farzların yerine geçer hale gelebilmektedir.
İslam birliği, sadece dini bir kavram olarak kalmamalı, siyasi ve ekonomik düzeyde de büyük bir önem taşır. İslam dünyası, farklı kültürler ve coğrafyalar arasında geniş bir alana yayılmaktadır. Ancak, bu geniş coğrafyada birlik ve beraberlik, İslam toplumlarının gücünü arttırabilir ve onlara karşı olası dış baskılara karşı direncini güçlendirebilir. Bugün, Batı Medeniyeti karşısında siyasi ve ekonomik bir güç oluşturmak, sadece İslam ülkelerinin değil, tüm insanlığın yararına olacaktır.
İslam birliği, sadece İslam ülkelerinin kurtuluşu ile sınırlı değildir. Bu birlik, yalnızca Batı'nın hegemonik güçlerine karşı bir duruş değil, aynı zamanda küfrün her alandaki yayılmacılığına karşı da etkili bir direniş aracıdır. Güney Amerika, Afrika ve diğer coğrafyalar da bu birliğe dahil olduğunda, küfre karşı küresel bir direnç ortaya çıkacaktır. Bu tür bir birlik, hem maddi hem de manevi gücü artıracak, aynı zamanda savaş gerekliliğini ortadan kaldıracak şekilde bir etki oluşturacaktır.
Günümüzde bazı gruplar, geleneksel yaklaşımları benimseyerek, İslam’ın özünden sapmaktadırlar. Bu sapma, farzları terk edip sünnetleri ihya etme biçiminde kendini göstermektedir. Gelenekçiliğin en tehlikeli yönlerinden biri, dini sadece dışsal ritüellere indirgemesi ve toplumsal sorunların çözümüne yönelik ciddi bir vizyon ortaya koyamamasıdır. Bu durum, İslam toplumlarının hem iç huzurunu hem de dış dünyadaki gücünü zayıflatmaktadır.
İslam birliği, sadece bir dini birliğin ötesinde, tüm insanlık için adalet, barış ve kalkınma hedefleyen bir yaklaşım olmalıdır. Bu birlik, insanların birbirlerini anlamalarını, ekonomik ve siyasi işbirliklerini geliştirmelerini sağlayacak, aynı zamanda ümmetin dünyadaki gücünü artıracaktır. Ancak, bu tür bir birliğin gerçekleştirilmesi için, önce farzların, yani temel dini emirlerin yerine getirilmesi gerekir.
İslam, sadece bireysel ibadetlerden ibaret bir din değildir. İslam, toplumsal adaleti, birliği, direnci ve kalkınmayı hedefleyen bir yaşam biçimidir. Esas olan, İslam’ın özünden sapmadan, farzları yerine getirmektir. Farzların ve İslam birliğinin göz ardı edilmesi, hem bireysel hem de toplumsal anlamda büyük bir kayıptır. İslam dünyası, bir bütün olarak, sadece içsel ibadetleri değil, dışsal mücadeleleri de önemli görmeli, İslam birliği gibi küresel bir hedefi gerçeğe dönüştürmek için çaba harcamalıdır.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta